Tarihi günlerden geçtiğimiz şu anlarda, piyasalar veya ekonomik durum dışındaki konulardan bahsedince insan kendisini gündemden kopuk, ana yoldan tali yola sapmış ve kaybolmuş hissediyor.
Yaklaşan enflasyon ve dünyadaki artan emtia fiyatları, ardından lojistik sıkıntılardan kaynaklanan üretim sorunları ve malların ulaştırılamaması gibi konu başlıklarından sonra mevcut ultra gevşek para politikası ve sonuçlarının yansımalarını izlediğimiz bir dönem içerisindeyiz.
Ve tabii ki herkesin en çok ilgisini çeken ve üzerinde yorum yaptığı konu, TL’nin değer kaybı.
Resmi enflasyon oranları ile piyasa gerçekliği arasındaki bağın koptuğu, birçok ürün ve hizmette fiyatlama konusunda zorlukların yaşandığı çok sıkıntılı günlerden geçiyoruz.
Yeni yıla yaklaşırken herkesin dikkati belirlenecek olan yeni asgari ücret ve maaşlı çalışanların zam oranlarına yoğunlaşmış durumda.
Pandemi döneminden çıkarak normalleşme dönemine adım attığımız şu günlerde hızla artan fiyatlara bir de kurdan kaynaklı artışlar yansıyınca ortaya çıkan manzara pek de hoş değil.
Çok kişinin borç içinde yüzdüğü ve hali hazırda da borç rakamları arttığını hesaba katacak olursak önümüzdeki döneme dair çalışanların beklentileri yüksek ve bunun ne orandan gerçekleşeceği de soru işareti…
Bu artıştan kaynaklanacak fiyat artışı da sarmalı daha büyütecek.
Dün okuduğum bir haberde Fransızların 28% sinin faturalarını ödemek için borç aldığından söz ediliyordu. Intrum araştırma şirketinin yaptığı ankete göre, katılımcıların 28% i son 6 ayda faturalarını ödemek için borç aldığını belirtmiş. Geçen yıl bu oran 21% olarak belirlenmiş. Ankete katılanların 27% si ekonomik sıkıntıdan dolayı faturalarını geç ödemek zorunda kaldığını belirtmiş.
Geçtiğimiz pandemi döneminde İBB’nin başlattığı ve bazı başka belediyelerin de katıldığı ‘Askıda fatura’ uygulamalarını da buradan hatırlatmadan geçemeyeceğim. İBB’nin bu uygulamasında ödenen rakam 41 milyon TL ve fatura adedi de 280.000’i aşmıştı. Bu sadece İstanbul da ulaşılan rakam…
2021 yılına başlarken bireylerin borç miktarı 816 milyar TL’yi aşmıştı.
Salgın döneminde alınan borçlar ve salgın uzadıkça yeni borçlar ile eski borçların yapılandırılması gibi tüm unsurları da hesaba katmak gerekir. Bu toplam içerisinde 278 milyar TL’nin konut kredisi olduğunu belirttikten sonra en büyük oranın kredi kartları ve ihtiyaç kredileri olduğunu da söylememiz lazım.
19 Kasım 2021 itibariyle BDDK’nın haftalık bülteninde yer alan rakamlara göre toplam bireysel krediler 941 milyar TL’ye ulaşmış durumda. Bunun yaklaşık 289 milyarı konut kredisi. Bireysel ihtiyaç ve kredi kartı borcu toplamı ise 640 milyar TL’ ye dayanmış durumda…
Daha fazla insan daha fazla borç alıyor ve bunları da ödemekte zorlanıyor.
Geçen ay mahkemelere intikal eden yeni İcra dosyaları sayısı 6 milyon olmuş.
Her 100 liralık kredi batağının 95‘i ihtiyaç kredisi ve kartlardan…
Borç bataklığından kurtulmak, ancak ve ancak düzenli ve reel bir kayba uğramadan bir gelir sahibi olmak ile mümkün olabiliyor.
ABD Başkanları Carter ve Reagan dönemlerinde FED başkanlığı yapan ve 2019 yılında hayatını kaybeden Paul Volcker, o dönemde giderek yükselen enflasyon oranları için faiz oranlarını yükseltmiş ve bir süre için ABD ekonomisinin küçülmesine yol açtıktan sonra 1980 ve 90’lardaki uzun büyüme dönemlerinin zeminini hazırlamış oldu. Birisi sıkıntılı ve zor kararları almış ancak bunun önümüzdeki döneme dair daha sağlıklı ve kalıcı büyümeye zemin oluşturacağını anlatmış, bu dönemde Volcker Kuralları diye de bilinen ve bankaların riskli enstrümanlara yatırım yapmasını sınırlamıştı.
Tüm bu saydıklarım ile halka hoş gözükmeniz ve popüler olmanız çok zor. Ancak soruna doğru teşhis koymayıp yanlış yolda kalmaya devam ederseniz sorunu çözmek yerine ancak büyütebilir ve sonunda daha büyük bir patlamaya yol açarsınız.
Geçmiş dönemleri hatırlayan yaşlıların sürekli artan fiyatlardan ve fiyatların nasıl değiştiğinden, bir malın veya hizmetin kısa süre içerisinden nasıl fiyatının arttığını anlattığı hikayeleri hatırlar mısınız?
Siz de onlardan biri neden olmayasınız.?
Sağlıcakla kalın