Eğitim çocuğun gelişimi, karakteri, hayata bakış açısı, sosyalleşmesi, birçok beceriyi kazanması, kendisini tanıması adına oldukça önemli bir yere sahiptir. Zira, çocuk gününün büyük bir kısmını okulda geçirmektedir. Tüm bunlar büyük bir zinciri oluştururken karma eğitim de bu zincirin önemli bir halkasıdır. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin tarafından bu halkaya başka bir ifadeyle karma eğitime dair 11 Temmuz 2023 tarihinde bir açıklama yapılmıştır. Bu açıklamada:
Kız çocuklarını okula göndermeyen velilerin gerekçe olarak “Ben çocuğumu erkeklerle aynı okula göndermek istemiyorum” dediğini iddia etmiş akabinde “Şimdi benim Milli Eğitim Bakanı olarak birincil hedefim ne? Kız çocuklarının okullaşmasını sağlamaktı, o zaman veliyi ikna etmek için biz gerekirse kız okulları da açabilmeliyiz. Veli isterse çocuğunu kız okullarına gönderebilmeli, isterse erkeklerin gittiği okullara gönderebilmeli” ifadelerini kullanmıştır. Karma eğitime dair benzer açıklamalar daha önce de yapılmıştır. Bu açıklamalar ilk değildir. Muhtemelen de son olmayacak. Zira, bu tartışmanın bir şekilde şu an dahi ısrarla devam ediyor oluşu toplumun tamamı tarafından karma eğitimin kabul edilmediğinin göstergesidir. Kaldı ki, Milli Eğitim Bakanı tarafından yapılan son açıklamadan da görüleceği üzere son yıllarda, Türkiye’nin karma eğitime bakış açısı giderek kesinleşmekte ve ayrı ayrı eğitimi çeşitli bahanelerle en önemlisi “kız çocuklarının daha çok okuması” bahanesi ile normalleştirmektedir. Oysa çocukların hayatını tamamen etkileyen bilimsel ve nesnel bir bakış açısı içermeyen bu düşüncenin, yetiştirilmek istenen “makul” nesil için ideal olduğu aşikardır.
Milli Eğitim Bakanlığı Kurum Açma, Kapatma ve Ad Verme Yönetmeliği’nin 7. maddesi 11. fıkrası: “Çok programlı Anadolu lisesi, mesleki ve teknik eğitim merkezi ve mesleki eğitim merkezinde karma eğitim yapılır.” şeklindeydi. Bu düzenleme ile birlikte, karma eğitim esasken, bu fıkranın yürürlükten kalkması ile karma eğitim konusunda tartışmalar gündeme gelmiş; akabinde karma eğitime dair yeni bir düzenleme yapılmıştır. Milli Eğitim Kanunu 15. madde ile yapılan düzenleme neticesinde: “Okullarda kız ve erkek karma eğitim yapılması esastır. Ancak eğitimin türüne, imkan ve zorunluluklara göre bazı okullar yalnızca kız veya yalnızca erkek öğrencilere ayrılabilir.” hükmüne yer verilmiştir. İlk olarak, söz konusu yasal düzenleme karma eğitim yapısını esas almıştır. Ancak düzenleme içerisinde yer alan “tür, imkan ve zorunluluklar” gibi belirsiz ve açıklık getirilmeyen ifadeler ile kız çocuklarının ya da erkek çocuklarının ayrı ayrı eğitim almasının önünü açmıştır. Oysa, öğrencilerin ilgi alanı, istekleri, gereksinimlerini ile bilimselliği esas almadan gerçekleştirilen okullaşma eşit, laik ve bilimsel bir eğitimden uzaklaşmanın göstergesi olup çocuğun eğitim hakkının da ihlali anlamına gelmektedir.
Bununla birlikte, ayrı ayrı eğitim için “ideal ve doğru olan bu mudur?” sorusu üzerine tekrar düşünmek; çocuk ve çocuğun sağlıklı gelişimi odaklı yanıtlar vermek gerekir. Bu konuda verilecek yanıtların güvenirliliği ve geçerliliği için ise, dinsel ya da siyasi odaklılık yerine bilimsel odaklılık esas olmalıdır.
Bakan tarafından yapılan açıklamada birincil görevinin kız çocuklarının okullaşmasını sağlamak olduğu ifade edilmiştir. TÜİK “İstatistiklerle Çocuk, 2022” verileri uyarınca, cinsiyete göre okullaşmada erkek çocukların oranının kız çocuklarına göre daha fazla oluşu ortaya konmuştur. Ancak sonuç odaklı olan bu veriler, sebepleri içermemektedir. Bununla birlikte, temel nedenin karma eğitim olduğu hallerde dahi çözüm karma eğitimi, cinsiyete dayalı ayrımı temel alan bir eğitime dönüştürmek olmamalıdır. Nitekim, cinsiyet ayrımı yapılmadan eğitime erişilmesi çocukların sağlıklı gelişimi ve toplumsal eşitlik adına oldukça önemlidir. Çocukların birlikte öğrenmesi, paylaşması, sorgulaması, iletişim kurmaları, farklı bakış açılarını görmeleri, anlamaları, cinsiyetçi tavırdan uzaklaşmaları, çözümü birlikte üretmeye katkı sağlamaları adına karma eğitim gereklidir. Çocukları olması gerekenden mahrum bırakarak gelişimlerini olumsuz etkilemek yerine, velilerdeki algıyı değiştirmek öncelik olmalıdır. Unutulmamalıdır ki, bu durum çocuk haklarının bir gerekliliğidir.