Geçtiğimiz altı ay sansür düzenlemesi için nasıl bir kronolojiye sahipse, iklim krizi için de son 60 yıl aynı kronolojiye sahip desem çok mu kafanızı karıştırırım?
Konuya uzak olanlar için bir arka plan bilgisi vereyim. Önümüzdeki hafta Mısır’ın Sharm El-Sheikh kentinde bir iklim zirvesi var; COP27. Yani 27. Taraflar Konferansı. Sürece bir bakalım. 1979’da “Birinci Dünya İklim Konferansı”nın yapılması, 1988’de “Hükümetlerarası İklim Paneli”nin kurulması ve 1990’da da ilk iklim raporunu açıklaması, 1992’de ilk iklim anlaşmasının ortaya çıkması ve 1995’de COP1, yani Birinci Taraflar Konferansı peş peşe gelen ilklerin tarihi.
Bu kronoloji bize ne getirdi? 1990’a göre küresel emisyonlar azalmak yerine, sabit kalması yerine olağan üstü artı. Küresel emisyonlar 1990’a göre %59 artmış durumda. Bu oran Türkiye için tam bir yıkım, %138,4 artış Türkiye’nin resmi raporlarında yer alıyor.
Aslında küresel ısınma olan ve son zamanlarda iklim değişikliği diye ifade ederken bugünlerde iklim krizi diyoruz. Hakkını veriyor muyuz, anlamının karşılığını ortaya koyabiliyor muyuz? Kesinlikle hayır. Özelikle neoliberal STK’cılık anlayışı, icazet alınarak yapılan muhalefet, lobilere suflörlük yapanlar ve onlarına peşine takılanlar ile ülkemizde işimiz çok zor. Bu ülkede kömür lobileri iş yapıp iklim aktivisti olan o kadar isim var ki… Ortada kriz lafı edenler aslında krizinde para kazananlar.
Şimdi buradan sansüre nasıl geleceğiz peki? Sansür düzenlemesi içinde yer alan değişikliklerden biri de kökleri 2007’ye dayanan 5651 sayılı “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun” o günden bu yana 19 defa değişti. Yani bir tarafta 27. Taraflar Konferansı öncesinde 26 defa toplanmış ve emisyonları daha çok arttırmış devletler, diğer yandan Türkiye’nin 19 defa değişiklik yapmış olduğu bir internet düzenlemesi.
13 EKim’de geçen bu yasa teklifinin kısa tarihine bakalım. Madde halinde görelim ki kafamızda iyi yer etsin:
- 26 Mayıs: TBMM’ye sunulması
- 20 Haziran: Komisyon raporlarının tamamlanması
- 27 Haziran: Ertelenmesi
- 4 Ekim: Genel Kurul’da görüşülmeye başlanması
- 13 Ekim: Genel Kurul’da kabulu
- 17 Ekim: RG’de yayımlanması.
Böyle bakınca aslında sansür yasası ile iklim değişikliği arasında tek fark, biri hızlı çekim, diğeri ise yavaş çekim. Peki sansür düzenlenmesine nasıl kriz diyeceğiz, biraz abartı değil mi?
Neden Sansür Krizi?
Kronolojiye devam edelim. 19 Ekim’de Tele1’e 3 gün kapatma cezası geliyor ve 25 Ekim’de de 12 gazeteci gözaltına alınıyor. Neden bunlar oluyor derken arkasından Türk Tabipler Birliği Başkanı gözaltına alınıyor. Bu olaylar aslında siyasi bir krizin sonucu. Kriz denilecek diğer bir nokta ise siyasetin olayı görmezlikten gelmesi. Sansür düzenlemesi gelirken ana muhalefet başkanının tek laf etmeyip başörtüsü teklifi vermesi ve peşinden ABD’ye gidip kanun geçince geri gelmesi ve oylamaya katılmamayı “zaten sayımız az” diye açıklaması ve üstüne bu son olaylarda konuya dair tutumsuzluğu, sansürü krize çeviren asıl nokta. Benzer tavırları diğer siyasi liderlerde de görüyoruz.
Sansür meselesini ülkede bugün bir kriz alanı. Kimse konuşmuyor ama eğer iklime kriz diyorsak süreci ve semptomları ile o kadar benziyor ki…
Krizi Atlatmanın yolları?
İklim ve sansür krizi. Aslında ilki fiziki, ikincisi ise fikri. Ama aslında ikisi de fiziki bir gerçeklik üstüne kurulu..
Önümüzdeki hafta başlayacak ve iki hafta sürecek COP27 ile bol bol iklimle ilgili veri gelecek, ortalık bilgiye boğulacak ve asıl meseleyi kimse konuşmayacak. Çünkü artık sansür düzenlemesi ile can derdine düştük. Bu düzenleme iklimi değiştirenlere karşı da mücadeleyi zora sokuyor. Ama siyasetin ne iklime ne de sansüre ilgisizliği ve umursamazlığı işi zora sokuyor.
O zaman ne yapacağız? Bilginin ve üretiminin bu kadar tekelleştiği bir dönemde bağımsız haber üreten son gazeteciler de içerdeyken nasıl olacak? Sansür görüşülürken masaya başörtüsünü, yeni anayasa değişikliğini muhalafet yapıyormuş gibi sürenlerle mi olacak? Yoksa bunu bile eleştirmeyen diğer muhalefet ile mi olacak?
Çok karamsar değil mi? Ama aslında pek değil. Çünkü iktidar sözde muhalefet kavgası ile istediği sansür yerine, başörtüsü tartışmasını “yan cebime koy” mutluluğu ile üstüne alıp hemen Anayasa değişikliğine soyundu. Bu resim bile onun korkusunun muhalefet partileri olmadığını gösteriyor. (Ha bu arada mecliste çıkan kavgaları asla bir muhalefet olarak görmediğimi belirteyim. Çünkü o kavgalar yapılması gereken zamanlarda asla yapılmıyor.)
Aydınlık bir durum var, çünkü iktidarın korkusu bir avuç medya çalışanı, iktidarın korkusu insan hakları konusunda resumesi arşa değen bir hekim. İktidar muhalefet partilerinden değil Diren, Berivan, Nazlım, Selman, Hakan, Ceylan, Emrullah, Habibe Öznur ve de Şebnem’den çekiniyor. Ama dahası da var.
Bu size inanılmaz gibi geliyor değil mi? Fazla bir pozitiflik seziyor olabilirsiniz. Aslında bir futbol maçına gittiğinizi ve karşı takımda 11 kişinin olduğunu düşünün. Ama onlar 11 kişilerken sizin sahada hiç olmadığınızı düşünün. Bir kaleci ve belki bir ya da iki oyuncu var diyelim. Siz bu maçı 1-0 kaybediyorsunuz. Orada birkaç kişi değil de 11 kişi olsanız maçı kaybeder misiniz? Bir yanda 11 kişilik bir takım varken sahada birkaç kişi görseniz bir şike olduğunu düşünmez misiniz?
İklim meselesinde sorun neyse, sansür meselesinde de sorun çok benzer. Ama sansür meselesi iklimi çok belirliyor. Çünkü sansür yüzünde EÜAŞ’ın ürettiği elektrik ile bizim ödediğimiz elektrik arasındaki fiyat farkını konuşamayacağız. Amasra’da olan kazanın asıl köklerini, gelen haberleri dillendiremeyeceğiz.
İklim krizi diyorsak ona müdahale ederseniz. Sansür de bir kriz artık bu ülkede. Ona da müdahale edeceğiz.
Not: Yazıda geçen sansüre dair süreci bir kronoloji olarak aşağıda paylaşıyorum. Bu kronolojinin üstünden geçin lütfen ve sonrası için de gözünüzün önünde olsun.
Sansürün Düzenlemesinini Kronolojisi:
- 26 Mayıs: TBMM’ye sunulması.
- 20 Haziran: Komisyon raporlarının tamamlanması
- 27 Haziran: Teklifin ertelenmesi.
- 22 Temmuz: 10 kadar yerel gazeteye 1 milyon TL para cezası.
- 12-29 Eylül: Basın İlan Kurumu Bölge Toplantıları (10 kent).
- 4 Ekim: Genel Kurul’da Sansür yasası görüşmeleri başladı.
- 4 Ekim: Başörtüsü teklifinin sunulması.
- 9 Ekim: Kılıçdaroğlu’nun ABD yolculuğu.
- 13 Ekim: Genel Kurul’da kabulu.
- 14 Ekim: Kılıçdaroğlu ABD’den dönüşü.
- 17 Ekim: Resmi Gazete’de yayımlanması.
- 19 Ekim: Tele1’e 3 gün kapatma cezası.
- 25 Ekim: 12 Gazetecinin sabaha karşı gözaltına alınınması.
- 26 Ekim: Şebnem Korur Fincancı gözaltına alınması
- 27 Ekim: Gazetecilerin Ankara adliyesine girişinin engellenmesi
- 28 Ekim: 9 gazetecinin tutuklanması.
Görsel : James Sutton, unsplash.com