Hızlanmak için yavaşlamak…

0
436

Önümüzde bir yarış var ve yarışı kazanmak istiyoruz. Bunun için çeviklik, dayanıklılık, yetenek ve hız gerekiyor. Ancak hızın ölçütünün ne olacağı yarışın modeliyle belirlenmekte. Bir maraton yarışında depar atamazsınız mesela… O zaman hız kavramı, içinde bulunduğumuz çevresel faktörlere göre bilinçli ya da bilinçsiz şekilde belirleyici bir rol oynuyor. Hızın işleyişteki önemine dair harika bir örneğim var; 1819-1890 yılları arasında yaşamış olan Amerikalı mucit Christopher Latham Sholes bugün kullandığımız daktilo ve klavyenin mucididir.

Bir arkadaşıyla numaralama makinesi üzerinde çalışırken daha sonra bunu harflerle yapabilecek bir makine tasarlamaya başlamıştır. Bildiğimiz daktilo mekaniğinde bir tuşa basıldığında bir harf vuruşu yapılması tasarlanmıştı. Alfabedeki harfler, numaralar, noktalama işaretleri minik metal kollara işleniyor, kolların her biri bir tuşa bağlanıyor, kolların yüzeye vuruşu sayesinde de daktilo görevini yapıyordu. O yıllarda emojiler hayatımıza henüz girmediğinden mucidimizin işi daha basitti. Ancak ilk denemelerde şöyle bir sıkıntıyla karşılaşılıyordu; hızlı yazma esnasında tuşlar birbirine çarpıyor ve mekanizma kilitleniyordu. Yani kullanıcı harflerin yerini bildiği takdirde yazım hızı artıyor ve tüm kollar birbirine giriyordu. Mucidimiz ise kullanıcının hızını azaltmanın mekanizmadaki takılmaların önüne geçebileceği fikriyle harflerin yerini değiştirmeyi daha mantıklı bir yöntem olarak kabul etmiş ve bugün kullandığımız “Q” klavyenin doğmasına sebep olmuştur. Klavye tasarlanırken İngilizcede en çok kullanılan harfler klavyenin farklı yerlerine yerleştirilmiş ve böylelikle kullanıcı harfleri ararken mekanizmanın yavaşlaması sağlanmıştır. Burada konudan bağımsız bir fikrimi de belirtmek isterim; teknoloji geliştikçe kullanıcının yöntemlerini değiştirmek yerini kullanıcıya göre yöntemler geliştirmeye bırakmıştır. Günümüzde bir uygulamanın hızının yetmemesi karşısında kullanıcıyı yavaşlatması gibi bir düşünce bile abes karşılanacaktır. Christopher Latham Sholes harflerin yerini değiştirerek daktiloyu kullanan kişilerin daha yavaş yazmasını böylelikle kolların sıkışmamasını sağlamıştır ama bir süre sonra “Q” klavyenin patentini de başka bir şirkete devretmek zorunda kalmıştır. Yine de bilgisayarlarımızda kullandığımız “qwerty” klavyesi onun eseridir.

“Q” klavyenin doğuş öyküsü bana yaptığımız her işte hızın önemini daha net hatırlatıyor. Hemen bitirmek için hızlıca yaptığımız bir ödev ya da partnerimizle ailemizi tanıştırmak için acele etmemiz tıpkı daktilodaki gibi mekaniğin bozulmasına yol açıyor. Kuru fasulye pişirirken bile önce yumuşamasını bekleyen bizler söz konusu bir süreç yönetimi olduğunda hızlı sonuç istiyoruz. “Ben yaptım hemen olsun” düşüncesi “olan” işlerimizin bile yolunda gitmemesine yol açıyor. Yavaş ama öğrenerek süregelen bir hayat bizi daha mutlu ediyor. Zaten yavaş yavaş öğrendiğimiz şeyler bir yerden sonra hızımızın kaynağı oluyor. İngilizcede en çok kullanılan harflerin tasarlandığı bir klavyede yazan birinin, “Q” klavyede yazan birinden 16 kat yavaş olması gibi. Evet, doğru okudunuz… 1932 yılında Prof. Dr. August Dvorak tarafından İngilizcede kullanılan harflerin en kolay ulaşılabileceği şekilde tasarlanan bir klavye, “alışılmış” olmanın etkisiyle tam 16 kat yavaş kalmıştır. Bu da bir başka “Hanoi Kuleleri” yazımızın konusunu oluşturuyor. “Adaptasyon” tartıştığımız diğer yazıda buluşmak üzere…