Duvar mı? Tuğladan örülür, betondan örülür, tel örgülerden örülür, insan bedeninden örülür, insan ruhundan örülür… Vicdanla örülebilir, zulümle örülebilir, yasayla örülebilir, yasa dışı örülebilir… Aşılabileni var, aşılamayanı var… Legal aşılanı var, illegal aşılanı var… Yıkılabileni var, zor yıkılanı var… Yıkılan duvarların molozları kaldırılabilse de ardında soyut duvarlar bırakabilme yeteneği var…
Duvarın insan zihninde yarattığı imgeler var kaç çeşit. Sizi tehlikelerden, vahşi doğadan koruyorsa iyi duvar… Üzerine grafiti nakşediyorsanız güzel duvar… Sınırlıyorsa kötü duvar… Aynı sınıftan insanlar birbirlerine karşı örüyorsa kötü duvar… Baba ile çocuk, anne ile çocuk, kardeş ile kardeş arasına örülüyorsa kötü duvar… Irk ayrımcılığı içinse kötü duvar… Dini inançları ile insanları ayırıyorsa kötü duvar… Pisliği, kötülüğü saklamak içinse kötü…
Bizim memlekette duvar mı yok? İstemediğin kadar.
Yüzlerce yıldır devlet ricali ile halk arasında aşılmaz duvar var mesela. Sarayların duvarları var halkın içeri, elini kolunu sallayarak girememesi için. Duvarı aştın diyelim etten duvarı var kolluk gücünden. Asıl duvar, fermanları-yasaları… Hiç zora gerek bırakmaz. Yasalara saygılı oldun muydu kendi duvarını kendin örersin zaten. “Aaa! Hiç mümkün mü padişahla, başkanla, başbakanla, cumhurbaşkanıyla ben geldim diyerek görüşmek! Yasak hemşerim, yasak! Yasa var, kurallar var di mi? Ne hikmetse onlar için yasa yok, kural yok! Evlerimize, arsalarımıza, ormanlarımıza, deniz kıyılarımıza, duvar da örsek, çit de çeksek, sınır da koysak pat diye giriverirler, elimizden de alıverirler, bizi de canları isterse dört duvar arasına hapsediverirler!
Ben bir duvarım hiç güneş görmedim
sen hiç güneş görmemiş bir başka duvar
yüzümüz benek benek tahta kurusundan
ve sinemiz baştan başa ak üstünde karalar
– kelepçeden kahroldu kahroldu bileklerim
– sıyrılıp çıktım artık ölüm korkusundan
– dilim dilim sırtımdaki yaralar
ben demirbaşım sığır siniriyle dayak yedim
biz de duvarız dinliyen duyan düşünen duvarlar
bizim kucağımız terk edilmiş bir yatak gibi kirli soğuk
ve bizim kucağımızda kasırgalı insanlar.
Attila İlhan.
Dünyada en tanınmış duvar “Berlin duvarı”
Hani Almanya’yı doğu batı diye ikiye ayırmıştı da “Dünya liderleri” “olmaz yahu Demokrasiye aykırı bu” diyerek yıkılması için yıllarca çaba göstermişlerdi. Kapitalist devletler Sosyalizm’i yıkıyoruz coşkusu ile halkı yönlendirip, yerle bir etmişlerdi o duvarı. O duvarın yıkıldığı 1990 yılı Sovyetlerle birlikte Sosyalist devletlerin teker teker yıkılışına sahne oldu.
Görünen duvar yıkıldı ama duvar hala orada durmuyor mu? Ya da başka bir soru; Kafamızdaki duvarlar gerçeği görmemizi engellemiyor mu? Soğuk Savaş diye adlandırdıkları dönemi sona erdirdiklerini söyleyen Burjuva, halka vaat ettikleri o özgür dünyayı verebildiler mi duvarı yıkınca, yoksa o duvar onların sömürüsünün önünde soyut bir engel miydi?
1990 yılından sonra dünya eskisi gibi olmadı.
Sosyalist ideolojinin karşısında korkuyla halka sosyal devlet kılığında çıkan, vahşiliğinden bir parça uzaklaşarak kendine çeki düzen vermek zorunda kalan sermaye sınıfı Sovyet bloğunu parçalayınca eski iblis şekline yeniden bürünmekte hiç yavaş davranmadı. İşçi haklarını teker teker yasalarla budayarak, halkı yoksullaştırıp patronları zenginleştirme politikalarını hızlandırdılar. Soğuk savaş sona erdi dedilerse de sıcak ve tek kutuplu dünyanın, tek kutuplu savaşlarına şahit olduk hep birlikte.
Hani Berlin Duvarı utanç duvarıydı? Onu yıkınca tüm dünyada özgürlükler artacaktı? Bu özgürlük illüzyonunun puf diye dağılması çok sürmedi…
Berlin duvarından yıllar sonra örülen bu utanç duvarları kimin-kimlerin ve neden?
- Meksika’da ABD’ye geçişleri engellemek için sınırda 1123 kilometrelik bir duvar var. Duvar ayrıca internet bağlantılı kameralarla da gözetleniyor. Tüm bu tedbirlere rağmen, sınır geçişleri sürüyor.
- İsrail de ikinci İntifada’nın ardından, 2004’te yapımına başladığı Batı Şeria duvarına “güvenlik seti” adını verdi. Bittiğinde toplam 708 kilometreye ulaşacak olan duvar, Filistin halkını dünyadan tamamen izole ediyor.
- Suriye Savaşı sonrasında göçmen, sığınmacı ve mülteciler üzerine başlayan yeni duvarlar söz konusu… Macaristan Sırbistan ile olan sınırında güvenliği arttırmış, sınıra yeni teller çekmiş ve Hırvatistan ile olan sınırını mültecilerin geçişini engellemek için kapatmıştır.
- Macaristan’ın sınırlarını kapatmasının ardından Slovenya sınırına ulaşan binlerce mültecinin geçişini engellemek için emniyet güçlerinin yanı sıra ordu da sınır güvenliği için görevlendirilmiştir.
- Türkiye 911 kilometrelik Suriye sınırına duvar ördü. 2 Haziran 2017’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan duvarın 200 kilometresinin tamamlandığını söyledi ve ekledi “Irak ve İran sınırına da duvar öreceğiz.”
- Yunanistan da göçmenlerin girişini önlemek üzere Türkiye sınırına yaklaşık 10 kilometrelik duvar ördü. Yapımına 2011’de başlanan duvar, Aralık 2012’de tamamlandı.
Arzu Sabancı’nın söylediği, basında yer alan “gecekondularından gelip boğazımızı kesecekler” sözü sadece Sabancı’nın korkusu olmasa gerek! Tüm dünya vahşi kapitalistleri yarattıkları yoksulluğun öfkesinden korkuyor olmalılar ki ezilenleri Kapitalizm’in, Faşizm’in vahşetinden korumak için yapılmış bir duvarı yıkarken binlerce kilometrelik kendi duvarlarını örebiliyorlar.
Size tuğladan, demirden, betondan olmayan, tel örgülerden yapılmamış koca bir duvar göstereyim. Asıl duvar bu!
Devletler, sınır güvenliğini insan güvenliğinden önde tutar. Hem petrol, doğal gaz ve birçok madeni elde etmek için yapay savaşlar çıkartırlar hem de bu savaşlardan, yoksulluktan, baskıdan, şiddet ve işkenceden kaçmak, kendilerini korumak isteyen insanlara duvar örerler.
Göç politikaları mültecilerin yaşamları önündeki en büyük engeldir. Avrupa devletleri, uluslararası göçü kısıtlamak üzere son dönemde uyguladıkları politikalar ve artan sınır güvenliği önlemleri ile mültecileri Avrupa’ya gitmekten alıkoyamazlar ama insan kaçakçıları için uluslararası kârlı bir iş alanı yaratırlar.
İnsanların yaşamlarında yoksulluk, işlerini kaybetme tehlikesi, etnik kimlikleri, dinleri veya cinsiyete dayalı ayrımcılığa maruz kalmaları, devlet baskısına veya şiddete maruz kalmaları gibi kendilerini güvensiz hissedecekleri durumlar onları insan kaçakçılarının insanlık dışı uygulamalarına mecbur bırakır. Bu duvarların, sınırdaki nehirlerin içinde binlerce insan ölüsü yatar.
Mülteciler, göçmenler ve sığınmacılarla birlikte hepimizin ihtiyacı ekonomik refah, gıda güvenliği, sağlık güvenliği, çevre güvenliği, kişisel güvenlik, toplum güvenliği ve politik güvenliktir. Devleti yönetenler bu ihtiyaçlarımıza çözüm bulmak yerine somut ya da soyut duvarlar örmeyi tercih ederler.
Duvar yıkılır altında insan kalır, insan ölür, insanlık ölür.
Duvar denilince aklıma en önce Aslan hoca gelir… 2016 yılında memlekette öyle bir duvar örüldü ki taştan, tuğladan olmayınca göremedi herkes. Binlerce insan bir gecede işsiz ve aç bırakıldı. O Fetö’cü, bu terörist diyerek öyle yüksek bir duvarla ayırdılar ki insanları, kimse o duvara tırmanıp ardındaki haksızlık gerçeğini göremedi. Bu ayrım duvarını yıkamadı o kadar demokratik kitle örgütü ama bazı duvarlar yıkıldı insanlar altında kaldı. Aslan Durman 15 Temmuz 2016 öncesi öğretmendi. Eğitim Sen üyesiydi. Haksız, hukuksuz bir şekilde 686 sayılı KHK ile ihraç edildi. Hiçbir geliri kalmadığı, ailesinin ve kendisinin yaşamını idame ettirmek zorunda olduğu için mesleği ile alakası olmayan bir işte, inşaat alanında çalışmaya başladı. 14 Nisan 2019’da Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesinde tadilat yapılan binada çalışırken, çöken binada duvar üzerine yıkıldı ve oğlunun gözleri önünde can verdi.
Memleket gerçeği bu! Nereye baksan duvar… Sen görsen de duvar, görmesen de duvar. Mesele duvarların olması değil, o duvarı görmemek, o duvarı aşmamak, o duvarı yerle bir etmemek meselesi…
Sözlükte bir duvar tanımı daha var ve ben buna bayıldım! “Sporda karşı takım oyuncusunun vuruşuna karşı koyma” diyor.
Bak şu anlamın güzelliğine… Diyor ki smaç sert mi geldi, duvar ol karşıla onu. Sana çarpsın top geri gitsin. Şimdi bu kirli dünyanın gerçeklerini okuduk bu yazıda, gördük çirkin yüzlerini de pes mi edelim? Kazanmayalım mı bu maçı? Ya karşılarına duvar olup ya da duvarlarını yerle bir edip korumayalım mı kendimizi saldırılarından? Demeyelim mi “o duvar, duvarınız vız gelir bize vız…”
Deriz de yaparız da… Çünkü biz Turgut Uyar’ın dediği gibi büyük bedeniz…
Akıyor şarkısı büyük bedenin,
Kovuşturulan şarkısı.
Bir meydana
Hep meydanlara,
Meydanlara.
Nasıl bakıyorsa bir koltuk bir duvara,
Başkaldırmanın sınırlandırıldığı bir dünyada
Akıyor…
Kovuşturulan kan gibi.