15 Temmuz günü yüz binlerce kamu emekçisi için hayatlarının kâbusunun başladığı gündür. Ve o kâbusu başlatanları da fırsata çevirenleri de yıllardır uzun uzun anlattık. Bugün yazımda 15 Temmuz 2020 tarihinde bir trafik barbarı tarafından katledilen bisiklet sporcusu #UmutGündüz’ü anlatacağım.
Empati:
Okumaya başlamadan önce şunu içselleştirerek düşünmenizi isteyeceğim; Anne-babasınız, ilk çocuğunuzu-oğlunuzu 19 yaşına kadar toplumda sevilen, çevresine saygılı, doğaya duyarlı, sağlıklı yaşayan bir bisiklet sporcusu olarak yetiştirmişsiniz… Küçük kızınız ve oğlunuzla birlikte zorluklar da yaşasanız mutlu hayatınız, huzurlu, eğlenceli bir ilişkiniz var. Ve bir gün bisikletiyle antrenmandan dönen oğlunuza biri arabasıyla çarpıyor. Bilirkişi raporunda oğlunuz tüm trafik donanımıyla kusursuz bulunurken, çarpan sürücü alkollü ve 8/8 kusurlu bulunuyor.
Sürücü bozuntusu yerde yaralı yatan oğlunuzu hastaneye götürmek, ambulans çağırmak yerine gaza basıyor, evine gidip uyuyor. Sabaha karşı gözaltına alındığında yapılan muayenede 1.53 promil alkollü çıkıyor… Yargılanırken, polisinden, mahkemesine kadar -ne hikmetli biriyse- herkes katilden yana oluyor ve suçlu sizmişsiniz gibi davranılıyor. Hatta mahkeme heyetine hakaretten size bir buçuk yıl ceza veriliyor…
Empati kurabildiniz mi? Ben kurdum. Hatta empati kurmakla kalmadım o anne-babayla buluşup meseleyi enine boyuna konuştum. Ne konuştuysak birazdan okuyacaksınız.
Röportaj buluşması:
Menderes-Asuman Gündüz çifti ve kızları Asya ile Ankara’da İmge Kitabevi kafesinde buluştuk. Asya kitapları görünce cennete düşmüş gibi hayranlıkla etrafına bakınarak dolaşırken biz Asuman ve Menderes’le söyleştik. Asya üçüncü sınıfa geçmiş. Beğendiği kitapları “Alır mıyız anne?” diye sormak için masaya gelmek dışında hiç sorun çıkarmadan saatlerce kitabevini gezdi.
Menderes’le röportaj yapıyorum ama soru cevap kısmına geçmeden önce biraz sohbet ediyoruz. Umut Gündüz’ün öldürülmesinden mahkemenin sonuçlanmasına, katilin az hapis yatıp şimdi serbestçe dolaşmasına kadar olaya başından sonuna vakıfım aslında. Aile sürekli takibimde ama anneyle, Asya ile henüz tanışıyorum. Babayla da mahkemede ayaküstü konuşmak dışında uzun bir sohbetimiz olmadı.
Menderes’le röportaja geçen Eylül ya da Ekim aylarında Çağdaş Hukukçular Derneği’nin düzenlediği bir panelde konuşmacı olarak dinlediğimde karar vermiştim. Dinleyince dedim “Bu ne bilinç, bu ne düzgün anlatım, bu ne konuşma hâkimiyeti… Bu adamla bir röportaj topluma bisiklet, motosiklet cinayetlerini, bunlara kaza diyip geçiştiren adaletsizliğin nasıl oluşturulduğunu ne düzgün anlatabilir. Mutlaka yapmalıyım…”
Sohbet başlıyor:
Soru cevap kısmına geçmeden önce söyleşirken Umut’la birlikte onlarca aile ile nasıl bir araya geldiklerini, kendilerini artık ‘bilinç elçisi’ gibi gördüklerini şehir şehir gezip tecrübelerini ‘kaza tipi cinayetlerle’ evladını kaybeden ailelere aktardıklarını anlatıyorlar Asumanla birlikte. Anlattıkları şeyler o kadar etkileyici ki bazen gözlerim aniden doluyor, yaşlar kendiliğinden boşalıyor gözlerimden. Örneğin Lüleburgaz’da çocuğunu trafik cinayetinde kaybeden bir aileye gidiyorlar. Baba haftanın yedi günü evde, sadece bir gün ekmek almaya çıkıyor evden. 7 ekmek alıyor ki evden çıkmasın… Acısının derinliğini ve girdiği bunalımı buradan anlıyorsunuz.
Oğlunu kaybeden bir anne ile görüşüyorlar. Kalkıp hemen “kaza” haberini alır almaz ziyarete gidiyorlar. Anne günlerdir acılı… Dönüp Menderes ve Asuman’a “Siz yemek yiyonuz mu?” diye soruyor. Siz yemek yiyonuz mu ne acı bir soru. ‘Evladım gitmiş ben de kendimden gittim’ diyor aslında. Aynı acıyla kavrulmuş ve o ateşten çıkmış Menderes ve Asuman anneyle yakınlık kurup, anlatıyorlar, konuşuyorlar. Sonrasında anne bir şeyler yiyor.
Bir aile soruyor. “Rüyanızda görüyonuz mu?” Menderes anlatıyor; İlk zamanlar görmüyorsun. Ama sonra göreceksin. Merak etme o hep sizinle olacak filan… Teselli ediyor aileyi. Nasreddin Hoca’nın dediği gibi, hekim lazım değil, damdan düşen lazım…
Bazen kaderci ailelerle karşılaşıyorlar. Bir aile diyor ki “Oğlumuz şehit oldu. Şimdi cennette.” Menderes buna sinirleniyor. Diyor “Emre’ye sordunuz mu? Emre bu dünyada olmak ve bisikletine binmek mi isterdi, yoksa öldürülmüş olmayı mı tercih ederdi?” Aileler bu bilinç karşısında olayın kaza değil cinayet olduğunu bir süre sonra kabul ediyorlar.
Oğlumuz Öldü Biz de Ölelim!
Böyle konuşurken Menderes bir yerde dalıp giderek bana Eskişehir’e gitme hikâyesi anlatıyor; Umut’u kaybettiğimiz ilk zamanlardı. Acıdan ne yapacağımızı bilemez bir haldeydik. İkimiz de hayattan kopmuştuk sanki. Birbirimize hiçbir şey söylemeden ikimiz de arabaya bindik, Eskişehir yoluna girdik. Arabaya Asuman’ın kardeşi de bindi sonra. Öyle gidiyoruz… Aslında ikimizde ne yapacağımızı biliyoruz ama söylemiyoruz…” dediğinde Menderes’in ne anlattığının farkına vardım. Gözlerim doldu. “Ne yapacaktınız?” diye sordum ama anlamıştım. Göz göze bi bakıştık. “Evet hocam niyetimiz gaza basıp arabayı boşluğa bırakmaktı. İkimizin de niyeti buydu ve sözsüz anlaşmıştık ama arabada başka birinin olması bizi alıkoydu” diyor. Burada susuyorum… Acılarının büyüklüğünü o zaman derinden anlıyorum. “Asya var. Bir çocuğunuz daha var” diyorum. “İkisi de onu anladık zaten kararımızı o vakit mücadeleden yana verdik” diyorlar. “Çıkalım bağıralım. Acımızı da adalet isteğimizi de anlatalım” dedik diyorlar. Mücadele ve şehir şehir gezip ailelerle buluşma hikâyeleri de böyle başlıyor aslında. Yaşadıklarından öğrendiklerini diğer ailelere aktarmak yani… “Acının birleştirmesi ile çekirdek aileden daha güçlü büyük bir aile oluşturduk” diyorlar. “İzmir, Samsun çok uzak ama bize çok yakın” diyorlar. “Urfa, Çanakkale, Kocaeli her yere gidiyoruz, hiç yorulmuyoruz” diyorlar.
Adalet mücadelesine başlarken yaptıklarını anlatıyor Menderes; “Ailemizdeki gençlerin niteliklerinden faydalandık” diyor. “Nasıl?” diye soruyorum. Diyor “Sosyal medya işinden anlayanlar, video kayıt alabilenler, iletişimciler, işlerinde uzman olan gençler hepsi ile iletişime geçtik. Bir Whatsapp grubu kurduk. Buradan haberleştik.” “Peki, her şey tıkır tıkır ilerledi mi” diyorum. “Bu ülkede mümkün mü hocam” diyor. “Her yerde polis engeliyle karşılaştık” diyor. Üzerine düşünüyorum ve sizin de düşünmenizi istiyorum. Hani iktidara karşı siyasi bir faaliyet yürütürseniz karşınıza polis çıkar, yine çıkmaması gerekir de hadi orada çıkar diyelim, oğlu bir sarhoş tarafından öldürülmüş bir babanın adalet talebinin, adalet arayışının, kamuoyu desteği aramasının karşısına neden çıkar polis, ne maksatla çıkar?
Bakın Umut’un ilk anmasında ne yapıyor polis? Mimarlar Odası şube başkanı Tezcan Karakuş’u basın açıklamalarına çağırıyor Umut’un babası. Çünkü diyor ki “yaşanabilir kentler oluşturulması, bisiklet yolları yapılması, kent imarının halkın güvenliği esas alınarak yapılması Mimarlar Odası’nın asli işidir ve Umut’un bisiklet yolu olmamasından kaynaklı trafikte katledilmesi Mimarlar Odası’nı doğrudan ilgilendirir.” Tezcan Karakuş çağrıya cevap verir ve basın açıklamasına katılır. Halkevleri de eyleme destek verir. Ama polis basın açıklamasının Kızılay’da Güvenpark’ta yapılmasına engel olmaya çalışır. Her zaman ki polis bahanesi ile “İzniniz yok” der. Menderes de “Oğlum bu rant kentinde öldürüldü. Oğlum bu kentte doğdu-büyüdü öyleyse bu kentin merkezinde anılacak. Katil oğlumu öldürürken izin almadı ben de oğlumu anmak için izin almayacağım” der. Oysa önceden izin almadan toplantı, gösteri ve yürüyüş yapmak anayasal hakkıdır. Aslında polis bunu bilir. Bildiği için de yasal olmayan yollardan eylemi sabote eder. Nasıl mı?
Whatsapp gruplarına sızar polis. Orada “Menderes dedi ki Kumrular Sokak’ta yapılacakmış anma” der, gelen aileleri polis farklı yerlere yöneltir. Böylece kalabalığı dağıtmak ister. Güvenpark’a gelenleri de ablukaya alır. Bir şekilde anma gerçekleşir ama polis Menderes’e “Bir daha bunları (Tezcan Karakuş ve Halkevleri grubunu kast ederek) çağırırsan hiçbir açıklamaya izin vermeyiz” der.
İkinci anmayı Yüksel Caddesi’nde İnsan Hakları Anıtı önünde yapmak isterler. Avukatlar üzerinden tehdit eder polis. “Biz burada 5 yıldır eylem yaptırmadık, yaptırmayız” der polis. Menderes diyor ki “Hocam sizin eylemi kast ediyor. Korkulu rüyası olmuşsunuz iktidarın, takmışlar anıta. Ama biz de mücadeleye başlarken sizin eylemlerinizdeki videoları izledik ders aldık.” Bu anlatısı gülümsetiyor beni. Menderes heyecanla anlatmaya devam ediyor. “İkinci anmamızı polis engellemeye çalışırken o sırada oğlunu kaybetmiş bir abla geldi. AKP’nin şirketlerinden birinin sahibinin şoförü çarpmış öldürmüş bisikletli oğlunu. Murat Oğraş geldi o da oğlunu kaybetmiş. Rixos otelde katledilmiş oğlu. Yani acılı aileler… Polis şiddetine maruz kalarak anma yapmaya çalıştık.”
Sohbet ederken Menderes yine acı bir şey söylüyor. Diyor ki “Hocam bizim mücadelemizden önce aileler kaza demiş, kader demiş kabullenmişler kayıplarını. Umut bisikletli kayıplarından 258.si. Ben dedim peki geri kalan 257 aile nerede? Mesela bisiklet dernekleri var ama içlerinde ranta hizmet edenleri, iktidara yakınlıklarıyla farklı işler yapanları var.”
“Biz mücadeleyi bundan sonrası için büyüttük biraz da. Biz yandık başka aileler yanmasın diye yola çıktık. Mücadelemizin sonunda kazanımlarımız oldu. (Başladığı yer çok anlamlıdır) Taksi ve Dolmuş Şoförleri Odası önünden başlayarak bisiklet yolu yaptı Büyükşehir Belediyesi. Yolun adı Umut Gündüz Bisiklet Yolu oldu” diyor Menderes.
Bir büyük iş daha yapıyor Gündüz ailesi. Yine trafikte katledilen Hürcan Bulur’un ailesi ile birlikte Batıkent’te Hürcan Bulur Geleceğe Umut Vakfı’nı kuruyorlar. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nden yer talep ediyorlar. Yer verildiğinde açılışını yaparak faaliyete geçecekler.
“Vakıf yol gösterecek” diyor Menderes. “Çünkü bu trafik kazası denilen cinayetlerde ilk saatler, ilk günler çok önemli” diyor. “Kusurlu tespiti önemli, kanıtlar önemli” diyor. Delil karartıldığını, kanıt saklandığını söylüyor. Hatta bazı vakalarda polis gelmeden aracın yeri değiştirildiği bile oldu” diyor. Önerileri var bu konuda;
“Olay yerinde mutlaka siz olun. Avukatı siz seçin” diyor ailelere. “Biz tazminat değil ceza istiyoruz, kararlar emsal olsun, kimse trafikte can alırım, kan parası öderim, mahkemede aklanır paçayı yırtarım diyemesin istiyoruz” diye ekliyor. Vakfın bu çalışmalarıyla birlikte sonrasında kız çocuklarına eğitim desteği de yapabileceklerini anlatıyorlar.
Sorular Yanıtlarını Buluyor:
Devam etsek saatlerce konuşabileceğiz. Ancak Umut’u ve katil Çağdaş Şenyüz’ün yargılandığı ve yatarı olmayan ceza ile nasıl bu cinayetin içinden sıyrıldığını size anlatmak istedim. Baba Menderes Gündüz’e sordum o da yanıtladı. Röportaj ve anlatı size uzun gibi gelecektir. Oysa Umut’un kısacık hayatının elinden alınmasından sonraki adalet mücadelesinden daha uzun değil… Hatta yüzlerce ailenin adalet aradığı yıllardan daha uzun değil… Lütfen okuyun okutun…
Acun Karadağ: Menderes merhaba, röportaj teklifimi kabul ettiğin teşekkür ederim. İlk sorumu öyle yekten soracağım. Okuyucular önce ne olduğuna baksınlar. Sonra nasıl olduğunu, neden olduğunu, ne olması gerektiğini konuşuruz. Biz seni medyada oğlunu kaybeden baba olarak tanıdık. Oğlunu kayıp mı ettin yoksa öldürüldü mü? Bu ikisinin arasında bir yığın fark var. Acı var, adalet arayışı var, öfke var, çaresizlik var… Ne oldu Menderes bi anlatır mısın?
Menderes Gündüz: Hocam merhaba, asıl biz teşekkür ederiz bizim adalet arayışımızı ve oğlumuzu andığınız için. Oğlum Umut 19 yaşında lisanlı bisiklet sporcusuydu. Hem sosyal hayatında kullandığı hem de akademik hayatını da onunla tamamlamayı düşündüğü bisikleti ile antrenman dönüşü Ankara Hipodrom önünde yolun sağından emniyet şeridinden iki arkadaşı ile gelirlerken şehir içi hızı ihlal eden aşırı hızlı, yüksek alkollü Çağdaş Şenyüz, oğluma arkadan çarpıp 35-40 m ileriye fırlatıyor. Durup yardım etmek ya da 112’yi aramak yerine -ki Yenimahalle Devlet Hastanesi görünür mesafede- hastaneye götürmek yerine olay yerinden ön cam ve kaput çökük bir şekilde evine gidip uyuyor… Çarpma ile düşen plakayı bulan görgü tanıklarının polise vermesi ile aynı gece saat 03.30 sularında evinden kendi ifadesi ile uykusundan uyandırılarak gözaltına alınıyor ve alkollü, hızlı olduğunu kabul ediyor. Süreç böylece başladı hocam.
Acun Karadağ: Ebeveyn için ne can yakıcı bir şey çocuğunuzun öldürülmesi. Çok üzgünüm ve öfkeliyim. Siz ne yaptınız öğrenince, ne hissettiniz? O sarhoş aymaza ne yapıldı? Dava açılma sürecini ve yaşadıklarınızı anlatabilir misiniz? Siz diyorum çünkü Umut’un bir de annesi var. Yakınları var değil mi?
Menderes Gündüz: Ahh hocam o günü nasıl unuturum her dakika çok net bir şekilde aklımda. Umut 26 Haziran Üniversite sınavına girdi sınav sonucunu bekliyor bir taraftan da bisiklet yarışlarına hazırlanıyor. Bu günlerde bisiklet modelini değiştirmesi gerektiğini söyleyerek internetten bulduğu bir bisikleti göstererek “Bunu almam gerekiyor” dedi. Ekonomik gücüm almaya yeterli değil. O tarihlerde Pandemi’den etkilenen yurttaşlara devlet faizsiz destek kredisi veriyor. Umut internet üzerinden başvurdu ve “ben bisiklet paramı buldum ileride işe başlayınca öderim” dedi ve gitti bisikletini aldı geldi. Ailece oluşturduğumuz bir bahçemiz var. İlk ağaçları hep birlikte 2018 yılında diktik. İlk meyvesini 2020 tarihinde vermeye başladı. Hâlâ ağaçların üzerinde Umut’un bağladığı ipler var…
O gün “15 Temmuz resmi tatil hep birlikte bahçeye gidelim yapılacak çok iş var” dedim. Umut yeni bisikleti ile antrenmana gideceğini, gelemeyeceğini söyledi. Biz de hevesini kırmadık. Biz bahçeye, Umut antrenmana gitti. Asuman ve ben bahçede işleri bitirmiş otururken Asya temiz havanın etkisi ile uyuyorken o telefon geldi. Yanındaki arkadaşı “biz kaza yaptık hastaneye gidiyoruz” dedi. Kaza ne olabilir ki? Umut 4 yıldır profesyonel sporcu. Çok güçlü ve dayanıklı bir çocuk…
Hemen toplandık bahçe ile hastane arası 55 km aklımıza hiç kötü bir şey gelmiyor ama arabada hiç konuşmuyoruz. Hastane bahçesine geldiğimde, hani hocam belli insan tipleri vardır öyle her yere gelmeyen ama senin için önemli olduğunu bildiği yere gelen zor gün insanları… Arabadan inince o insanlardan gördüm işte. “Bu neden geldi ki kaza nasıl olsa” diyorum içimden. O an tedirginlik başladı bende.
Bizler kalabalık aileyiz ve iç içe yaşarız. Her fırsatta bir araya gelen kalabalık aileyiz ama yinede birbirimize mesafeliyiz. Kolay kolay ben abime ya da abim bana sarılmaz, el teması olmaz. Ama abim yanıma geldi ve eliyle ensemden tuttu. Bu tutuş ‘düşmek üzere olan birini tutmak’ gibi bir şey. Bir hamle ile kurtulmak istedim. O elden anladım bir şeyler ters…
İçeri girdim. Bizi hızlı adımlar ile o taraf bu taraf götürüyorlar derken bir odaya girdik. Umut 1.87 boyunda hani içeri girer girmez görmem gerek ama orada yok. Ben Umut’u arıyorum gözlerimle derken doktor tıbbi terimlerle bir şeyler söyledi. Aslında doktor bile açıkça söyleyemedi. Bir an o çaresizlik, o tükenmişlik, o tarif edemeyeceğim acı tüm bedenime ve ruhuma yayıldı başımın içinde uğultular… Bin bir emek ile büyüttüğümüz, sadece fiziken değil içerisini bilinçli, çevreci yurtsever donattığımız bir can 19 yıllık hayaller bir anda elimizden gitti…
Katilin, o gün gözaltına alındığını ve nöbetçi savcının titiz çalışması ile tutuklandığını öğrendik. Ertesi gün oğlumuzu toprağa verdik. Bu kez bedenen de gitmişti yanımızdan. Canımız çok yanıyordu. Aklımızı kaçıracak gibiydik. Nasıl yaşayabiliriz, ne yapabiliriz Umut’suz?
Sonra nasıl olduğunu detaylı öğrendiğimizde katil yüksek alkollü ve aşırı hızlı Umut’a arkadan çarpıyor durup yardım etmek yerine olay yerinden kaçıyor. Kaçmasa 112’yi arasa Umut’ta kalıcı hasarlar olurdu ama bugün yanımızda olurdu. Bu, kaza değil. Görgü tanığı diyor ki çok hızlı idi araç. Oğlunuzun yanına gittiğimde hayata tutunmaya çalışıyordu. Tabii tüm bunlar on beş yirmi dakika sürüyor.
Taziye günlerinden dördüncü gün idi, Umut’un bisiklet derneğinden ziyarete geldiler. Dernek avukatı da vardı. Avukat, katilin hapis yatmayacağını, kanunlarda bunun adına “trafik kazası” denildiğini, hapis yatarlılığının olmayacağını söylediğinde bir kez daha yıkıldık. Ertesi gün aile avukatımız geldi. Ondan farklı bir şeyler duymak için can atıyordum ama o da aynı şeyleri söyledi, her geçen gün bir öncekinden beter geçiyordu. Taziyelerin yedinci günü telefonum çaldı, açtım karakoldan polis olduğunu söylüyordu. Bana olay yerinde kamera görüntüsü olup olmadığını soruyor, olay yerine gidip bakmamı söylüyordu. Bu nasıl bir soruşturma? Yedi gün olmuş kamera görüntüsü var mı diye bana soruyor…
Akşamları herkes evine dönüyor sonra Asuman ile dışarı çıkıyoruz Umut’un da olduğu zamanlarda birlikte gezdiğimiz parkta sokakta geziyoruz. “Asuman biz acılar içinde kıvranarak beklersek yapanın yanına kalacak. ‘Allahtan geldi, oğlunuz cennette’ sözleri ile bu katil hayatına devam edecek. Bunun kaza olmadığını çıkacağız biz anlatacağız insanlara” dedim.
26 Temmuz günü başta Ankara olmak üzere birçok şehirde “Bisikletli Ölümlere Son” eylemi yapıldı. Ankara’da Anıt Park’ta kalabalık bir topluluğa ayakta zor durarak ve son bir çaba ile mücadele edeceğimizi anlattık. Yaz günlerinde taziyeyi bıraktık sokağa indik. Siyasi iktidar Pandemi koşullarını fırsata çevirmiş, sokağa çıkma yasakları ile kurumları kapatmıştı. Elimizde tek silah sosyal medya… Aile üyelerimiz ile durumu değerlendirdik ve mücadele etme kararı aldık. Ulusal ve uluslar arası alanda duyulur olmak için her aile bireyinin eğitimi, becerisi, etkili olduğu alanı belirledik. Düzenli olarak sosyal medya duyuruları ve kamuoyunun yakından tanıdığı isimleri danışmanları bularak onlardan destek istedik.
Bir anda Türkiye gündeminde ve basında duyulur, görünür olduk. Amacımız soruşturma aşamasında iddianameyi ve açılacak mahkemeyi kaza değil cinayet olarak görmelerini sağlamaktı. Her hafta önce aile bireyleri ile sonra ülkedeki bisiklet toplulukları ile Zoom toplantıları yapıyor her yeni ölümlü bisikletliler için toplu sürüşler yapıyor, hangi şehir olursa olsun mutlaka aileyi ziyaret ediyor, hep birlikte mücadele etmeleri için onları bu sürece dahil ediyoruz.
İzmir’de bisikleti ile öldürülen Zeynep Aslan mahkemesinde iken iddianame hazırlanmadan uzun tutukluluk mağduriyeti ile katil Çağdaş Şenyüz’ün 4 ay sonunda serbest bırakıldığını öğrendik. Bir kez daha en başa döndük. Her zorluk bizim çelikleşmemizi ve daha bir güçlenmemizi sağlıyordu. Her düştüğümüzde daha güçlü daha kararlı kalkıyorduk. Umut’un ölümünden 9 ay sonra iddianamemiz çıktı. İçi boş, bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermekten açılan dava asliye ceza mahkemesinde… İlk mahkeme 24 Haziran 2021. Kamuoyu ve biz hayal kırıklığına uğradık, toplantılar yaptık. Ne yapalım, nasıl yapalım? Tüm bu kararlar bizim direniş evimiz olan ilk başladığımız bahçemizde alınıyor. Burayı direniş evine dönüştürdük. Ortak kararımız; Adalet Bakanlığı ile görüşülecek görüşemezsek oturma eylemine başlayacağız. Gerekli araştırmaları ve oturma eyleminin yapılacağı yeri ve saati belirledik.
WhatsApp sayfalarımızdan ve sosyal medya hesaplarından duyurduk. Ortak kararımız; Kesinlikle geri adım atmayacağız, kaybımızdan daha büyük bir bedel olamaz. Bu kararlılık ile 19 Mayıs 2021 günü Adalet Bakanlığı önünde oturma eylemine başladık. İlk mahkeme tarihine kadar, korkunç bir saldırı ve engellemeler ile ilk mahkememize kamuoyunu canlı tutarak gittik. Birçok şehirden dernek topluluk ve aileler desteğe geldi. Adalet komisyonu milletvekillerinden katılım oldu. Salon kapısı açıldı ve o büyük oyun başladı. Liyakatsiz, mevzuata bile hâkim olamayan bir hâkim tarafından mahkeme başlatıldı. Yaşı 24, sesi çatal çatal çıkan bir hâkimle, ilk şaşkınlığı atar atmaz devamı geldi. Üç buçuk saat süren mahkemede yedi ay sonrasına gün verilerek taleplerimiz ivedilikle reddedilerek salondan çıktık.
Dışarıda çevik polis, içeride asayiş ve sivil polis eşliğinde açıklamamızı yapıp bu mahkemelerin tarafsızlığını yitirdiğini adil bir yargılamanın yapılmadığını buradan hakkaniyetli bir kararın çıkmayacağını ama kapı kapı gezerek halka bu adaletsizliği anlatacağımızı onları, halkın vicdanlarında yargılayacağımızı ama adil ve tarafsız olacağımızı intikam değil adalet arayacağımızı söyleyerek direniş evimize döndük.
Yaz mevsimi Ankara için kamuoyunun dağıldığı sokakların boş olduğu bir mevsim. Siz bırakırsanız herkes bırakır. Bir şeyler yapmamız lazımdı. Yaptığımız toplantılarda “mücadeleye devam” kararı alarak, adalet yürüyüşüne halkın vicdanlarında yargılamak için yollara çıktık. Artık bizim için normal bir yaşam yoktu buna sebep olanlarında normal bir hayatı olmamalıydı başta oğlumuzu bu hayattan alan katil ve ona cesaret veren tek adam rejiminin getirdiği cezasızlık politikası ve onun uygulayıcılarında normal olmamalı idi hep şunu söyledik bizi uykusuz koyanları biz de uyutmayacağız…
Acun Karadağ: Her şeyi geçtim, o kadar içten anlatmışsın ki okurken anı yaşıyor hissettim kendimi. Bi söz vardır “Söz sizin nerenizden çıkarsa karşının da orasına ulaşır” diye, yüreğinden ama aklın değirmeninde öğütülmüş sözler hem yüreğimizi acıtıyor, hem aklımızı çözüm üzerine çalıştırıyor.
İktidarın cezasızlık politikası diyorsun sözünün sonunda. Nasıl olacak Menderes? Bu cezasızlık politikalarını nasıl yıkabiliriz? Senin mesela çocukları böyle katledilmiş ailelerle birlikte hareket ettiğini, onları da bir araya getirdiğini görüyorum. Neler yapıyorsunuz? Nasıl çıkacaksınız sizlere çizilen bu şükürcü çerçevenin dışına?
Menderes Gündüz: Yürüttüğümüz adalet mücadelesinde bize gelmelerini beklemedik biz gittik ailelerin yanına. Şunu iyi biliyorduk o korkunç acı ile karşılaşan aileleri en iyi biz anlarız. Siyasi iktidarın kurumları da kaderci ve şükürcü bu toplumu iyi bildiği için verilen kararlar karşısında kimsenin sesi çıkmayacağını biliyor. İşte burada biz o aileleri ziyaret ederek kaza ve cinayetin doğru tarifini sorgulayarak işlenen cinayetlerin kaza-kader altında normalleşmeye çalıştığını toplantılarda mevcut yargılama yöntemleri üzerinden tartışmaya açtık. Neden hep öldürenler ayrıcalıklı da ölenler halk çocukları varsa kader? Neden sadece bizim gibi yoksul halk çocuklarını buluyor da zengin ailenin çocuklarına bir şey olmuyor? Ya da iktidara yakın isen her şey tıkır tıkır işliyor. Biz politik olmayan ama işlenen bu cinayetlerin politik cinayetler olduğunu tartışmaya açtık. Vardığımız sonuç; Bir şeyleri değiştirmek için hep birlikte olmaktan ve mücadele etmekten başka çarenin olmadığı idi.
Evet, verilen kararları değiştiremedik ama trafik cinayetlerini sorgulayan ölen ölmüş kalanı kurtaralım anlayışı ile hareket eden yargı sistemi bizi yargılarken o kürsüden onların sistemini biz yargıladık. Bu süreç içerisinden ülkenin her köşesinden adalet mağduru aileler ile Adalet platformu kurduk birlikte hareket ettik etki alanları içerisinde bu adaletsizliği tartışmaya açtık ve sistemi zorladık.
Hâlâ birçok aile ile görüşüyor yargılama süreçleri ile birbirimizi besliyoruz. Yeni mağdur aileler ile görüşmeler yapıyor bir arada birlikte bir şeyler yapmak için bir araya geliyoruz. Bu ailelerden Hürcan bulur ailesi ile kurumsal bir çalışmamamız var vakıf çalışmamız son aşamaya geldik diğer aileler ile vakıf kurumsallığı ile mücadeleye davam edeceğiz, biz hiç umutsuz olmadık başka canlar yanmasın diye mücadeleye davam edeceğiz bu bir bilinçli yurttaş sorumluluğu yanlış olan bir şey var ise müdahale edeceğiz. Yaşanabilir bir Türkiye için mücadeleye devam.
Acun Karadağ: Bu kadar bilinçli hareket etmeni, düşüncelerini hayranlıkla dinliyorum Menderes. Böyle bir araya gelmeniz, adaleti kendi ellerinizle kazanmaya çalışmanız umudumuzu artırıyor. Keşke herkes bu bilince sahip olsa… Keşke her çocuk sizler gibi ebeveyne sahip olsa… Şimdi bize biraz Umut’u anlatmanı istiyorum. Nasıl bir çocuktu? Neler yapardı? O katil nasıl birini aldı aramızdan?
Menderes Gündüz: Umut; belki de bu nedenden çok özlüyorum ve canım çok yanıyor. 2001 ekonomik krizinin tam ortasında dünyaya geldi, işsiz kaldım devlet askerlik borcun var gel dedi ve askere götürdü alırken fazlasını alır verirken mum ile aratır devlet. Asuman ve Umut u bırakıp askere gittim şimdiki gibi değil 18 ay ve Doğu Beyazıt’ta haberleşme imkânları nerede ise yok gibi… Yoksulsun, her imkâna ulaşamıyorsun orada da yoksulluk bırakmadı. Askere giderken kucakta olan Umut döndüğümde yürüyor konuşuyordu.
Çok güzeldi… İncirli’de küçük bir ev tuttuk. Nasıl mutluyuz ne televizyon var ne yemek yapacak ocak ama çok mutluyuz hepimiz bir aradayız. Bir şeyler buldukça aldığımız şeylerden Asuman yemek yapar ve o da o öğünde biter… Bazen sabah erken kalkar market önlerinden süt ve ekmek alırım. Bazen bina içlerine bırakılan soğan-patates çuvallarından yiyebileceğimiz kadar alırız. Umut’a sürekli türkü söylerim o da koltukta beni izler öyle konser sahnesi gibi coşkulu gümbür gümbür çok hoşuna giderdi…
Umut büyüdü okula başladı sessiz, yüzü hep gülümseyen çocuktu. Nereye gidersek hep birlikte giderdik. İstanbul Grup yorum konserine ve ilerleyen yıllarda 1 Mayıs mitinglerine çok gittik. Her anne-baba gibi biz de çocuğumuzun eldeki imkânlar ile eğitimine yeteneğine göre kurslara göndermeye çalıştık. Resim, müzik ve spor gibi… Ortaokul bitti liseye başlarken uzun bir konuşma yaptık. Aslında ailen dışında yeni bir aile liseden oluşur, politik aile de liseye başlayınca. Gözlemle, kendini en iyi ifade ettiğin bir aile oluştur dedik. Bu arada ekonomimiz biraz düzeldi. Kayınvalidenin yazlığına gitmeye başladığımız da Umut’un su sporlarına ilgisinin ve becerisinin olduğunu gözlemledik. Ankara’ya dönünce uzman bir spor danışmanın yardımı ile spora yöneldi. Liseden sonra üniversite olarak spor bölümü istedi ve lise başında bisiklet ile sosyal hayatına başladı. Derken, bisiklet toplulukları ile sürüşler ve etkinler Umut u çok yeniledi.
Naif, güler yüzlü herkesin yardımına koşan ne istediğini bilen kararlı bir çocuk oluştu. Hani derler ya boylu poslu yakışıklı ve bilinçli… Umut ile müthiş keyif alıyorduk. Genç yaşta evlendiğimiz ve çocuk sahibi olduğumuz için birbirimize çok yakındık. Umut bir gün neden kardeşi olmadığını sordu. Biz de mevcut koşullar içerisinde neden olamayacağını anlatmaya çalıştık ama o kardeşi olsun çok istiyordu. Biraz da ekonomimiz rahatladı ve Asya dünyaya geldi. Allah’ım evimiz tam bir şenlik ortamı… Umut, Asya, Asuman, ben nasıl keyifli eğlenceli… Biz aile olarak televizyondan pek hazzetmeyiz. Cuma günleri nerede olursak olalım evimize dönünce altı bira alırız. Umut film bulur, ışıklar söner oturur film izleriz ya da balkonda mumlar yanar müzik dinleriz. Ben köy anılarımı anlatırım fonda Neşet, Efkan,Grup Yorum çalar. Öyle keyifli geçerdi.
Umut’u kaybettiğimiz gün aslında Umut bir arkadaşının bisikleti bozuluyor ona yardım ettiği için o saat kalıyor, kimseyi yarı yolda bırakmazdı. Bir gün düşündüm de bana seçme şansı verseler “o arabanın altındakinin mi yoksa üstündekinin mi senin çocuğun olmasını istersin” deseler, ben altındaki derdim. O korkak, yalancı bir katili oğlum olarak hayatta istemezdim. Umut u en zorlu koşullarda insan olarak yetiştirdik. İşte ondandır ki kaybımız çok büyük. Katil bir can almadı hayalleri idealleri hedefleri olan bir insan aldı. Biz mevcut düzenin istediği gibi değil ona aykırı çocuk yetiştirdik ama düzenin kirlii elleri onu aldı bizden.
Acun Karadağ: Okudukça gözleri doluyor insanın. Hem de gülümsetiyor… Ne güzel anlatmışsın aileni. Düşündüm en çok neye öfkelenirim ben diye. Anladım ki huzurumuzu elimizden alanlara en çok öfkem. Ve bizim öfkelendiğimize kayıtsız kalan sözde güç sahiplerine…
Büyük ihtimal ki acınıza karışan öfkeyle adalet ararken konuşmalarınızdan sanırım cumhurbaşkanına hakaret çıkardılar ve dava açtılar. Nerdeyse evladını kaybetmiş, haksızlığa maruz bırakılmış her aileye yaptılar bu sindirme davalarını da biz bir türlü açıkça anlatamadık bu cumhurbaşkanına hakaret davalarının tamamının hukuksuz olduğunu. Eski sistemin cumhurbaşkanı için hazırlanmış koruma yasasını yeni sistemin başkanı kullanamaz aslında. Siyaset yaparken partisinin genel başkanı ama eleştirilerle karşılaşınca birden bire cumhurbaşkanı oluveriyor. Nerden baksan tutarsızlık…
Neyse, geçiyorum burayı da size açılan dava ne oldu? İddiaları neymiş? Acınızın üstüne bu davayı açan hukukçular hiç mi utanmamışlar?
Menderes Gündüz: Biz sevdiklerini kaybetmiş ailelerin davalarını takip ederken mahkemelere katıldık. Olayların oluş şekli farklı olmasına rağmen kararlar okunurken hep aynı idi. Umut’u öldüren katilin yargılandığı davanın son duruşmasında karar okunurken diğer davalarda söylenen sözler söylenmeye başladı. Biz de kararın diğerleri ile aynı olacağını ön görüyoruz. Karar okunmaya başladı ben de hâkim kararı okurken mırıldanmaya başladım. Sonra sesimi yükselterek mahkemeye döndüm “Verdiğiniz bu karar ile hukuk katliamına sebep oluyorsunuz. Bu katil 15 Temmuz akşamı oğlumu öldürdüğünde elinde kan vardı. Verdiğiniz bu karar ile de bizi öldürdünüz, sizin de kaleminizde kan var. Ama unutmayın bu kararları verenler kimin kastı, kusuru var ise bir gün gelecek bu sanık sandalyesinde hesabını verecek” dedim. Bu sözlerim üstüne mahkeme heyeti kendilerine tehdit ve hakaretten hakkımda dava açtı. Oğlumu öldüren katil 2-6 yıl arası yargılanırken söylenen sözlerden dolayı beni de 6 yıl ile yargıladılar.
Elindeki yargı sopasını “yüce Türk halkı adına karar veriyorum” diyen hâkim, istediğinde kişisel intikamı için çekinmeden kullandı. Katil için dokuz ayda çıkmayan iddianame, bir yıl bitiminde görülen ilk dava, ağır aksak ilerleyen yargı biz yargılanırken birden hızlandı. Beni on üçüncü gün ifadeye çağırdılar. Bir ay içinde iddianame çıktı. Beş ayda ilk duruşma görüldü. Katil iki celse yargılandı, üçüncü celse bizim zorlamamızla oldu ama söylenen sözden dolayı beni dört celse her biri bir-iki saat süren yargıladılar. Karar sonucu bana bir buçuk yıl ceza verdiler. Sonra bunu para cezasına çevirdiler. Benden şikâyetçi olan hâkim kararı istinafa taşıdı, bu cezayı hak etmediğimiz için biz de istinafa taşıdık. Buradan cesaret alan katil Asuman’dan şikâyetçi oldu. Fotoğrafını sosyal medyada katil diye paylaştığı için… Asuman da ilk celsede berat etti. Katil istinafa taşıdı.
Acun Karadağ: O vakit soruyu düzelteyim siz mahkeme heyetine hakaretten yargılandınız, cumhurbaşkanına değil… Adalet mülkün temeliymiş gerçekten de… Bu adaletsizlikler bir gün o mülkü yıkacak zaten.
Her bakımdan geçmiş olsun demek istiyorum Menderes. Sorularıma samimi ve doyurucu cevapların için hem teşekkür ederim hem de tebrik ederim. Kafası diyalektik üzere çalışan kıymetli insanlardansın. Keşke başka koşullarda tanışsaydık, Umut da bizimle olsaydı…
Son soruda seni kamuoyuyla baş başa bırakıyorum. Uyarı, çağrı, öğüt, sitem, teşekkür, açıklama, ne söylemek istersin? Kendi açımdan söyleyeyim evladını kaybetmiş, adaleti sağlanmamış bi babanın söyleyeceği her şey kabulümdür, başımın üstünde yeri vardır. Saygıyla…
Menderes Gündüz: Bizim gibi binlerce aile var. Maalesef kimi yaşadığı toplumun kaderciliğinin kurbanı kimi ekonomik nedenlerle bir başka şehre dahi gidemeyen aileler mücadele edemez hesap soramaz hale geliyorlar. Sevdiklerinin ölümü politik olmadığından sol ilgisiz. Bu ailelerse bir zaman sonra yaşayan ölülere dönüşüyorlar.
Kimi partiler hak arayan ailelerin arkasından gündem çıkarmaya onları kullanmaya kalkıyor. Her tür kirliliği de gördük. Bize gelmeyen sadece kendi acısını ve kaybını gören bizleri yok sayan kurumların hepsinin kapısını çaldık. Bizi yalnız bırakmayın dedik. Bir kaç yüz metre ötelerinde Adalet Bakanlığı önünde olmadık tehdit ve hakarete maruz kaldık. Kurumlara yalvardık ne olur bize destek verin diye kimse gelmedi. Mahkemelerimize çağırdık sosyal medyadan paylaşan olmadı. Bu aileleri önce kaderlerine sonra iktidarın kucağına ittiler.
Kendimizi canlı ve diri tutuyoruz o hesaplaşma günü geldiğinde gücümüz olsun diye. Bedel ödedik hesabın görüleceği günü bekliyoruz. Bu ülkeden bir yere gitmeyeceğiz. Ülkemizi katillere sapıklara bırakmayacağız. Bizler kalın duvarda tırnaklarımız ile o gediği açtık eminim gerisi gelir. Bu haksızlık hukuksuzluk karşısında taş olsa çatlar. Umut u kaybettiğimiz gün yaklaşırken bizde de huzursuzluk başladı. Ama Umut daima…