Ah Bizim Şu Davranışsal Bağışıklık Sistemimiz!

0
234

Davranışsal Bağışıklık Sistemi Modern Demokrasilerde Muhafazakâr Partilere Oy Verilmesini Mi Öngörüyor ?

“Davranışsal bağışıklık sistemi”, hastalığa neden olan parazitlerle teması engelleme aracı olarak evrimleşen ve çağdaş insan toplumlarında sosyal biliş ve sosyal davranışı etkileyen bir sistemdir. İnsan soyunun devamlılığı adına hastalıklardan kaçınmamızı teşvik etmek üzere evrimleşmiş bir dizi psikolojik mekanizmanın varlığını gösterir. Milyonlarca yıl boyunca parazitler ve neden oldukları bulaşıcı hastalıklar, günümüz insanlarının soyundan geldiği popülasyonlar üzerinde önemli seçilim baskıları oluşturmuştur. Sonuç olarak, enfeksiyona karşı sofistike savunmalar evrimleşmiştir. Bu türden en belirgin adaptasyonlar, enfeksiyona karşı direnci artıran immünolojik mekanizmalardır. Daha az belirgin olan ise enfeksiyona karşı davranışsal savunma stratejileridir.

Çok çeşitli türlerde gözlemlenen birçok parazit karşıtı savunma stratejisi mevcuttur. Bu stratejiler, mevcut enfeksiyonlar tarafından uyarılan ve bu enfeksiyonlardan kurtulmayı teşvik etmeye yardımcı olan belirli davranışsal eğilimleri içerir. Buna ek olarak, birçok hayvan ilk etapta enfeksiyon riskini en aza indiren davranışlarda bulunur. Bu davranışlardan bazıları, yakın çevredeki bulaşıcı varlıklara karşı kaçınma tepkileri olmaları bakımından reaktif olarak değerlendirilebilir; örneğin sosyal böceklerin bir parazit salgınından sonra yuvayı terk etmesi, kurbağa yavrularının bağırsak parazitleriyle enfekte olmuş diğer kurbağa yavrularının yakınında yüzmekten kaçınması veya şempanzelerin çocuk felcine yakalanmış diğer şempanzelere yaklaşmaması  gibi.

Diğer davranışsal stratejiler daha proaktiftir. Yakın çevrede bulaşıcı ajanlara dair algısal bir kanıtın bulunmadığı koşullarda bile organizmalar, gizli bir enfeksiyon riskini proaktif olarak yöneten davranışlarda bulunabilir ve böylece bu gizli riskin reaktif kaçınma gerektirecek şekilde ortaya çıkma olasılığını azaltabilir. Mesela, karıncaların yuvalarını kaplamak için antibiyotik reçineleri kullanmaları ve aşağıda daha ayrıntılı olarak tartıştığımız gibi, insanların mevcut kültürel normları sürdürme çabaları buna örnektir. Bu stratejiler toplu olarak bir tür ‘sosyal bağışıklık sistemi’  veya ‘davranışsal bağışıklık sistemi’ olarak görülebilir.

Davranışsal bağışıklık sisteminin avantajı, organizmaların bizi hasta etmemesi için ilk savunma hattını oluşturarak profilaktik davranışı teşvik etmesidir. Yani, virüsü, bakteriyi hastalığa ne neden oluyorsa onu daha dışarıdayken yok eden ya da onun insana ulaşmasına engel olan sistemin devreye girmesidir.

Diğer insanlar önemli bir bulaşıcı hastalık kaynağı olduğundan, davranışsal bağışıklık sisteminin sosyal etkileşim için önemli etkileri ve vardır ve kültürün ortaya çıkmasında önemli bir rol oynamış olduğu söylenebilir.

Davranışsal bağışıklık sistemi kişinin potansiyel bulaşmanın göstergesi olan duyusal bilgilere maruz kaldığında mesajı alır ve harekete geçer; örneğin, sütü tadıp da tadı ekşi geldiğinde  havada rahatsız edici bir koku olduğunda, birinin hapşırdığını duyduğunda veya bir şeye dokunup da  onun ıslak ve yapış yapış olduğunu hissettiğinde. Kendinizi bir an bu duyusal ipuçlarına maruz kaldığınızı düşünsenize, nasıl hissedersiniz? Özellikle hastalık çağrıştıran hastalık bulaştırabilen maddelere benzeyen uyaranlarla karşılaşınca hepimiz irkilerek, çekinerek orayı terk etmek isteriz. (örn. kusmuk, idrar, dışkı, irin ve kan gördüğümüzde) Davranışsal bağışıklık sistemimiz alarm zillerini çalmış bizi tehlikeden korumaya çalışmaktadır. Bu tür uyaranlara tepki olarak, otomatik olarak hastalıktan kaçınmayı teşvik eden  duygusal yanıtlar verilmeye başlanır. İğrenme, bulaşma düşünceleri ve/veya kaçınma tepkileri.  

Bu çıkarımları araştırırken, insan popülasyonlarında ‘davranışsal bağışıklık sisteminin’ altında yatan işleyişi yansıtan, kavramsal olarak ilişkili ancak farklı iki davranışsal stratejiyi fark edebiliriz. Stratejilerden biri (potansiyel enfeksiyon riski taşıyan sosyal etkileşimlerden kaçınma) temelde reaktif bir kaçınma biçimiyken, diğer strateji (kültürel normlara uyma ve sürdürme) doğası gereği daha proaktiftir. Her iki strateji de deneysel olarak insan sosyalliği alanında geniş bir yelpazedeki belirli davranışsal sonuçlarla ilişkilendirilmiştir.

Davranışsal bağışıklık sisteminin sosyal etkileşimler ve gruplar arası tutumlar üzerinde etkileri olmuştur. İnsan popülasyonları üzerinde yapılan son ampirik araştırmalar, bu mekanizmaların cinsel tutumlar, sokulganlık, yabancı düşmanlığı, çoğunluk görüşüne uyum ve muhafazakar sosyopolitik tutumlar da dahil olmak üzere insan sosyalliğinin birçok yönü için etkili sonuçları olduğunu göstermektedir.

İnsanlar gruplar halinde yaşadıkları sürece hastalıkları da paylaşmışlardır. Patojenler tipik olarak çıplak gözle görülemezler, ancak etkileme yetenekleri eşsizdir Diğer insanlar, özellikle de yeni karşılaşılan insanlar patojenleri barındırabilecek grup dışı üyeler olarak , potansiyel bulaşıcı hastalık kaynakları olarak görülürler. Patojenlerin bulaşma yollarını eleştirel bir gözle inceleyen araştırmacılar, patojen tehditlerini etkisiz hale getirmek için çeşitli psikolojik ve kültürel özelliklerin ve kurumların (örneğin yabancı düşmanlığı, kolektivizm, gruplar arası çatışma, dini çeşitlilik) geliştiğini varsaymıştır.

Bu nedenle, toplumlar fark etmeksizin ama kimi zaman da  gayet bilinçli olarak grup içi üyeleri grup dışı üyelere tercih etmeye yönelmiş bu davranış desteklenmiştir. Nitekim, araştırmacılar, davranışsal bağışıklık sisteminin  engelli, obez veya yabancı bireyler de dahil olmak üzere dış gruplara yönelik olumsuz tutumlarla ilişkili olduğunu göstermiştir. Tiksinti, belirli bir uyaranın hastalık tehdidi oluşturabileceğini ve kaçınılması gerektiğini gösterir. Benzer şekilde, iğrenme duyarlılığı hem açık hem de örtük ölçümler kullanılarak eşcinsellere yönelik önyargı ile ilişkilendirilmiştir. Ayrıca, davranışsal bağışıklık sisteminin aktive edilmesi  dış gruplara yönelik olumsuz tutumları artırırken iç gruba yönelik olumlu tutumları da beslemektedir.  Bu sonuçlar bize davranışsal bağışıklık sisteminin gücünün ve harekete geçmesinin  bireyleri kendi grup üyelerine karşı pozitiflik ve grup dışındaki kişilere karşı da negatiflik sergilemeye teşvik ettiğini söyleyebilir.  

Gruplar arası tutumların ötesinde, davranışsal bağışıklık sisteminin kültürün şekillenmesi üzerinde etkileri sosyal açıdan daha geniş olabilir. Daha spesifik olarak, iç grup homojenliğini ve dış grup dışlanmasını teşvik eden sosyokültürel değer sistemlerinin benimsenmesini kolaylaştırarak bireyleri potansiyel olarak sözde kirlenmiş dış gruplardan kaçınmaya hazırlamış olabilir.

Teorik olarak, daha güçlü davranışsal bağışıklık sistemine sahip olanların daha küçük, daha uyumlu ve daha az çeşitli iç gruplarla sonuçlanan sosyal olarak muhafazakar değerleri destekleme olasılığı artar. İçe kapalı kalarak her tür bulaşmaya karşı dirençli kalacaklarına inanırlar.

Eğer gerçekten de yerel kültürel normlar tarihsel olarak bulaşıcı hastalıkların bulaşmasına karşı tampon görevi görmüşse, o zaman bu normların ihlal edilmesi bireylerin enfeksiyon riskini artırmış olabilir. Bireylerin yerel normları öğrenme kapasiteleri ve kendi davranışlarını normatif standartlara uydurma kapasiteleri, enfeksiyon riskini sınırlandırmada önemli bir araç olarak hizmet etmiş olabilir. Daha da önemlisi, enfeksiyon riski sadece bireyin kendi konformist eğilimlerinden değil, aynı zamanda yerel sosyal grup içindeki diğer bireylerin konformist eğilimlerinden de etkilenmiş olabilir. Sonuç olarak, başkalarının uygunluk davranışlarını ödüllendirmeye ve uygun olmayanlara sert bir şekilde karşılık vermeye yönelik tutumsal eğilimler de gizli enfeksiyon riskine karşı korunmaya yardımcı olmuş olabilir.

Sosyal muhafazakarlık, geniş anlamda, sosyal normlara sıkı sıkıya bağlılığı teşvik eden ve sosyal dışlayıcılığı vurgulayan bir sosyokültürel değer sistemi olarak tanımlanabilir. Bu tür değer sistemlerini benimseyen bireyler, grup içi uyumu teşvik etme aracı olarak işlev gören sosyal gelenek ve göreneklere bağlıdır.

Sosyal normlara bağlılık,  grup üyelerinin grubun çıkarlarına ters düşecek şekilde davranmamasını sağlamaya ve grup üyelerini dışarıdakilerden ayırmaya yardımcı olur. Sosyal muhafazakârlar, sosyal geleneklerden sapan bireylere karşı çok az tolerans gösterirler. Bu nedenle, kimi grup üyesi olarak gördükleri konusunda daha ayrımcıdırlar, bu da daha dar bir iç grup ve daha çeşitli dış gruplarla sonuçlanır. Önemli olan her çeşit bulaşmadan kaçınmak, sosyal hijyeni ve homojenliği sürdürmektir. Yabancı maddeler, patojenler gruba sızmamalıdır. Neden? Çünkü hastalık kapma, hastalanma, bozulma riski vardır.

Muhafazakarlık belki de patojen tehditlerini azaltmak için tasarlanmış psikolojik sistemlerden ortaya çıkmaktadır. Geleneklere bağlılık, otoriteye boyun eğme ve dış grup üyelerine karşı tolerans ve anlayış eksikliği ile gelişen tahammülsüzlüğe sıklıkla rastlanır. Karşılaşılan yenilik, karşılaşılan farklı fikir, karşılaşılan farklı kişi ya da gruplar muhtemel bulaşıcı unsurlar taşıyan, olagelmiş düzeni bozabilecek tehlikeleri içeren patojenleri! yayabilecek tehlikeler olarak algılanmaktadır.

Örneğin, Amerikan etnosentrizminde iç grup önyargısı ile gelişen milliyetçilik yabancı olarak görülen “ötekilere” yani bir anlamda olası patojen taşıyıcılara yönelik olumsuz tutumlarla ilişkilidir. Siyasi açıdan muhafazakar sosyal tutumları göçmenlere, farklı sosyo kültürel gruplara yönelik geliştirilmiş sosyal haklara karşı tutumlarda görebiliriz. Bu daha çok sosyal yaşantılar üzerinden ilerleyen muhafazakarlığın göstergesidir ve grup normları ve gruplar arası etkileşimler üzerinde etkileri vardır. Gerçekten de, siyasi muhafazakarlık Afrikalı Amerikalılara ve eşcinsellere yönelik önyargılarla da pozitif yönde ilişkilendirilmiştir.

Davranışsal bağışıklık sisteminin birincil işlevi neydi?  Bireyleri potansiyel bulaşma kaynaklarından kaçınmaya teşvik etmekti. Potansiyel bulaşma kaynaklarından biri diğer insanlar, özellikle de dış grup üyeleri olunca sosyal açıdan muhafazakar değer sistemleri, sosyal münhasırlığı ve grup dışı üyelerden kaçınmayı onaylar. Kişilerarası iğrenme ile yabancılara yönelik olumsuz tutumlar arasındaki ilişkiyi tetikler.  Benzer şekilde, dini muhafazakarlığın iğrenme duyarlılığı ile cinsel azınlıklara yönelik önyargı arasındaki ilişkiye aracılık ettiğini göstermiş olan araştırmalar mevcuttur.

Bu tutumların takip edilmesi bizleri patojenlerden kaçınma motivasyonları ile partizanlık arasındaki ilişkiye yönelik bağlantıyı görmeye yöneltmekte. İnsanların kendilerini hangi partiyle özdeşleştirdikleri ve hangi partiye oy verdikleri ile endekslenen davranışsal bağışıklık sistemi ile partizanlık arasındaki ilişkinin varlığı benzersiz iç görüler sağlayabilir. Derinlere yerleşmiş patojen kaçınma motivasyonları ile sosyal olarak muhafazakar parti tercihleri arasında tutarlı, önemli ve tekrarlanabilir bir bağlantı karşımızda duruyor olabilir.

Bu anti-patojen savunmaların muhafazakâr siyasi ideolojinin kökeninde yer aldığı öne sürersek  siyasi muhafazakârlığın bir patojen-kaçınma stratejisi olarak işlev gördüğü yönünde var sayımları dikkate almak gerekir. Burada, siyasi muhafazakârlığa bir patojen-kaçınma stratejisi olarak bakmak  bireysel ve kültürel düzeyde çeşitli tutumların, bilişlerin ve toplumsal yapıların evrimleşmiş yapılarını ortaya çıkarabilir. Dolayısıyla, eğer davranışsal bağışıklık sistemi  grup dışı üyelerden kaynaklanabilecek olası kirlenmeye karşı koruma sağlıyorsa, davranışsal bağışıklık sisteminin gücü potansiyel olarak kirlenmiş grup dışı üyelerden kaçınmayı teşvik eden geniş bir yelpazedeki sosyal olarak muhafazakar değer sistemleriyle ilişkili olmalıdır.

İnsanların davranışsal karar verme süreçleri, milyonlarca yıl boyunca, günümüzde çoğu insanın yaşadığı koşullara benzer ancak onlardan farklı ekolojik koşullar altında evrimleşen bir sinir sistemi tarafından yönetilmektedir. Benzerlikler arasında hastalığa neden olan parazitlerin varlığı da yer almaktadır. Farklılıklar arasında ise parazit türlerinin kendileri, bu parazitlerin yarattığı tehditlerinin büyüklüğü ile birlikte anlamı ve bu tehditleri azaltmak için kullandığı mevcut araçlar yer alır.

Benzerlikler nedeniyle, evrimsel geçmişte enfeksiyondan kaçınma işlevine hizmet eden davranışsal stratejiler hala bu işleve hizmet ederken toplumsal yapıların şekillenmesine ve onların değişime direnmesine neden de oluyor olabilir.

Özellikle her şeye rağmen dünya yeniden şekillenirken; ekonomik, kültürel, sosyal ve teknolojik olarak dalga dalga çarpan değişimler bizi yeni topraklara taşırken, davranışsal bağışıklık sistemimiz bizleri daha muhafazakar tercihlere iterek yeninin, farklının olası patojen taşıyıcılığına karşı derin endişelere sürükleyip seçimlerimizi muhafazakarlık yönünde mi etkilemekte?

Kapak Görseli: Chuttersnap/ Unsplash