Bir Yangını Bekle(me)mek!

0
383

Bir yangın beklenir mi? Beklenirmiş, gördüm… Beklenmediğini de!

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu UNESCO, ölümünün 400. Yılı nedeniyle 1988 yılını Uluslararası Mimar Sinan Yılı olarak ilan etmişti. Hocam ve ustam Suha Arın da Dünya Durdukça…(i) belgesel dizisini hazırlıyordu. Filmde, 16. Yüzyıl İstanbul’unu anlatırken, çıktığında mahalleleri kasıp kavuran yangınlar hakkında da küçük bir sekans yapmak istiyordu. İstanbul İtfaiyesi’nden bir ahşap konak yangını olduğunda haber vermelerini istemişti. Böyle bir yangının çıkıp çıkmayacağı ya da ne zaman çıkacağı belli olmadığından “bekleniyordu”. 

Çıkan birkaç yangın ekibe bildirilmiş ancak ekip yangın yerine ulaşana kadar evler çoktan “küle dönmüştü”. Çekilen görüntüler büyük İstanbul yangınlarının cesametini vermiyor, sürekli yeni bir yangın “bekleniyordu”. Gerçeği anlatmak için, onu kurmacayla sulandırmadan, ille de onun olmasını beklemek… Ne tuhaf ne yaman bir çelişki!

Hocanın yanında olduğum bir gün bir yangın haberi gelmiş, ekibe ben de katılmıştım. Süleymaniye yakınlarında yanan bir ahşap konak yangınına yetişebilmiştik. Filmde de o görüntüler kullanıldı. Belgesel film için “beklenen” yangın gerçekleşmişti!

İlginçtir; Suha Hoca ezelden beri belgesel sinemacıları itfaiyecilere benzetirdi. “Yangının ne zaman çıkacağı belli olmaz,” deyip dururdu. Belgesel sinemacıların hayata tanıklık etmesinin altını çiziyordu. Alesta olmak, eşzamanlı olarak hayatı belgelemekti kastettiği. Sonraki yıllarda belgesel sinema-aktüalite ilişkisi çokça tartışılacaktı… Bu sözün derinlerinde yatan, itfaiyeciler gibi belgesel sinemacıların kamusal değerinin varlığını da içten içe kastetmiş olmalı.   

Hey gidi Goca Konak hey! Sen mi bizi terk ettin, biz mi seni?

Bir yangının hiç beklenmediğini de gördüm… 

2021 yılında, belgesel film yönetmeni olan Hasan Özgen’in “masumiyet”(ii) şiirinden hareketle, masumiyet belgeselini(iii) çekmiştim. Özgen, yaşam deneyiminden hareketle yaşadığı dünyayı sorguluyordu şiirinde. 

“(…)

nadaslı eski bir yola çıkarken,

sefertaslarını, ekmek arası helvayı anımsar mısın?

cebimizde muskalar

şahmeran nazarlıkları aklımızda.

ağız dalaşı yapardık bize kalmamış şeylerle

denize mi çıktılar, uzaklara mı gittiler, bilemezdik.

sonra, asfaltlı şoseler geldi, mazotlu kaptıkaçtılar

paralı amcalar ve tütün eksperleri

ve hayallerimizin maratonunda azalıverdik!

hızın, naylonun ve online ilişkilerin çağı bu,

dağların, rüzgârın ve zamanın kirlendiği bir çağ…

(…)”

Dünyayı evimizden başlayarak tanıyoruz. Sonra sokak, sonra mahalle, sonra kent… Sonra kayboluyoruz içinde dünyanın. masumiyet belgeseli için tek mekân kullanmıştım; onun doğduğu Milas’taki Goca Konak’ı. Hasan Özgen, “ev”i, “mahalle”yi, “kent”i yorumlamıştı filmde: 

“Herhalde hepimizin hayatında 20-30 tane ev vardır. Özellikle sonradan şehirli olanlar için söylüyorum, bizim gibi. Oradan oraya taşınarak kurguladığımız bir hayat ama bu taşınmaların içerisinde bana sorarsan benim bir tane evim oldu. O da işte bu “Goca Konak”. Çocukluğumun ve ilk gençliğimin geçtiği konak. Çünkü burada gerçekten yaşadım. Çünkü burada gerçekten birileriyle beraber oldum. Çünkü burada birileri ile beraber gerçekten var oldum. Ben ilk kimliğimi bu evde aldım. O çok belirleyici oldu benim hayatımda.”  

24 Temmuz günü bu “Goca Konak” yandı! 

Kim bekleyebilirdi ki, Goca Konak’ın yanmasını? Kendi halinde, yavaş yavaş çürüyen bir diş gibi, içine doğru çöküyordu. Kültürel korumacılık konusunda ciddi birikime sahip olan Özgen, konağın restorasyonu için kapıları aşındırıyor, çabalarını somutlaştırmak istiyordu. Ama olmuyordu… Ne kurumlar ne akademi ne eş dost yanında oldu, olabildi. Hepimiz bu çağın çocuklarıydık: 

“(…)

beyaz camın ve borsanın bizi yendiği bir çağ bu,

ihbar ve intiharların naklen yayınlandığı bir çağ…

(…)”

Ajanslar, kalıplaşmış sözcüklerle bu “haber”i duyurdu: “Henüz bilinmeyen bir nedenle” başlamıştı yangın, “tarihi bina küle dönmüştü”!

Kaynak: NTV(iv) 

Üstelik Özgen’in Milas’ta yine bir umut peşinde koştuğu bir günde çıktı yangın. Yaşatamadığı konağın yanışına tanık oldu. İtfaiyecilerle birlikte oradaydı, anlayacağınız… İçi yana yana fotoğraflarını çekti doğduğu konağın.

Fotoğraf: Hasan Özgen

“(…)

dön şimdi, çöz insanlığımın paslanmış düğmelerini

bana şeytanla tanrı arasındaki çağı göster!

kuzeybatısındayım arzın, gel beni bul!

beni yen

ve bana uygarlığın çivi yazılı elifbasını yeniden öğret!”

Bir yangın yeri belgesel sinema… Beklesek de, beklemesek de!