Çalınan Kafatası Ya da İnsan-Merkezli Dünyanın İflasından Virüs-Merkezli Dünyanın İnşasına

0
231

2015 Temmuz ayında kimliği belirsiz kişilerce F.W. Murnau’nun kafatası mezarından çalındı. Murnau’nun korku sinemasının babası olması, ilk etapta bir grup fanatik tarafından çalınan kafatasının bazı kara büyü ayinlerinde kullanılabileceği yönündeydi, bir diğer görüş de fidye ihtimalinde durdu ama 1930’larda ölmüş bir sinema yönetmenine torunlarının torunları ne kadar fidye öderdi ki? Mezar soyma geleneği çok eski bir alışkanlık ve tabi ki ceset çalmak da. 18. Ve 19 yy’da bilimsel araştırmalarda kaçak kullanmak için kadavra hırsızlığının dünyada müthiş bir pazarı vardı. Hatta Viktorya döneminde kadavra hırsızlığını engellemek için cesetleri kilitli ağır metal kafeslerin içine koyuyorlardı. Ceset çürüdükten sonra kadavra olarak satılamayacağı için bu kafesler mezar açılıp geri alınırdı. Sömürge dönemi Mısır’da sokaklarda seyyar satıcılar tarafından yok paraya satılan mumyalar da meşhurdur. 20. yy’da da zenginlerin fidye için cesetlerinin kaçırılması olaylarına sıkça rastlanır. İşin kriminal ve patolojik tarafları bir yana koca bir absürtlüktür mezar hırsızlığı, ölü soymak, ölü kaçırmak. Bir türlü doğayla kurmayı becermediğimiz ilişkinin absürt sızıntılarından birine örnektir. Üstelik Kierkegaard’tan daha hiçci Camusvari bir başkaldırı gerektirecek bir absürtlüktür bu. İnsan-merkezli dünyanın sunduğu nihai boşluklarla baş etmenin bir metodudur absürt, tanrı-merkezli dünyanın aksine bizi daha başıboş bırakmıştır (orada en azından dinin güçlü bir macun işlevi vardı). Kaldı ki şimdi bile insan- merkezli dünyanın bütün krizlerinde yine devayı tanrı-merkezciliğin metodtlarında araması çok da hayret edilecek bir şey değil.

Hatta iki merkez arasında kurulan hem metaforik hem de defakto bir bağ da var. 2012’de Agamben’in Sava ile yaptığı bir söyleşide Benjamin’in 2. Dünya Savaşı dolayları dünya genelinde gerçekleşen tuhaf kapital dönüşüme karşı yaptığı eleştirileri temel alarak söylediklerini hatırlayalım: “Olan biteni anlamak için, Walter Benjamin’in kapitalizmin düz anlamıyla bir din; ne mütarekeyi ne de selameti tanıdığı için şimdiye kadar var olmuş en vahşi, en amansız ve en akıldışı din olduğu biçimindeki fikrini yorumlamak zorundayız. Onun adına daimi bir tapınma hali yürütülüyor; ayini emek ve nesnesi de para olan bir tapınma hali. Tanrı ölmedi, paraya dönüştü. Banka –bir yüze sahip olmayan işçi arıları ve uzmanlarıyla– kilisenin ve rahiplerinin yerini almış durumda ve krediler üzerindeki hükmüyle (tasasız bir biçimde egemenliğinden feragat eden devlete bile borç vermektedir), imanın günümüzdeki kalıntısını –az bulunan ve belirsiz imanı– manipüle edip yönetmektedir”.*

*“Tanrı ölmedi, paraya dönüştü” (Giorgio Agamben ile Söyleşi) Çev: Abdurrahman Aydın.

Geçtiğimiz pandemi evresinde de bu benzeşmeler paradigmalarının nasıl hunharca çalışıp, yine kapitalizm için ceset biriktirdiğine tanıklık ettik. Bacon’un bir lafı tüm bu pandemi sürecinde kafamda dolandı durdu: “Cure the disease and kill the patient”. İlleti tedavi etmek için, illeti kapanı öldürmek, bu derin bir histeri ve bu histeri son bir asırdır modern dünya biliminin ekonomi- politiğinin temel dinamiğini oluşturdu. Aydınlanma zaferini hep tanrı-merkezli dünyanın yerine insan-merkezli dünyanın inşası ile kutsadı. Kantçı kendi aklını dış hiçbir etmene bağlı kalmadan kullanmaya cesaret eden ve bu şekilde asilce özgürleşecek olan insanın kutsanışıydı bu. İnsan-merkezli dünya bizi makro yıkımların silsilesine iletti, tüm modernite diye onadığımız tertibat aslında bu lenduha çöküşün durak noktalarından başka bir şey değildi. Dünya, tarihi boyunca çok fazla salgın ve pandemi geçirdi ama hiçbiri Covid 19’un yarattığı ‘öncesi ve sonrası’ miladını kuramaz.

Bu küresel yıkım süreci, aydınlanmadaki yer değiştirmenin yeni bir ölçütünü yaratacak; insan-merkezli dünyadan virüs-merkezli dünyanın inşasına radikal ve hazırlıksız bir geçiş (belki de sıfır noktasında var olan organizmaların insandan evvel yaşamı ördüğünü düşünürsek, fabrika ayarlarına geri döndüğümüz bile düşünülebilir). İster bir deney kazası olsun, ister doğanın bir eseri olsun bu virüs açık ve net bir şekilde artık karşılaşacağımız her yeni versiyonun çok daha agresif olacağını haber veriyor. Belki de kolonyalizmin, kapitalizmin, küreselleşmenin normlarını pandemilere, salgınlara, karantinalara devrediyoruz ve bu zorunlu bir takası öngörüyor. 21. yy’ın yeni normunu oluşturacak kavramlar var önümüzde. Şüphesiz Covid 19 sonrası hiç kimse gözle göremediği virüslere karşı saygısızlık edemeyecek çünkü bu post-aydınlanma sürecinin merkezini virüsler işgal ediyor.

Marx’ın manifestonun başında andığı gibi, yine yeni dünyanın başında bir yeni hortlak dolaşıyor ve eskinin tüm güçleri bu hortlağı avlamak için topyekûn bir sürek avı başlattı. Eski dünyanın efendileri hala insan- merkezli dünyanın kof yöntemleriyle yeni dünyanın efendilerine karşı “Cure the disease and kill the patient” diye yüksek desibelli naralar atıyor ama ne sürek avı ne de bu çürük savaş narası, insan-merkezli dünyanın şansını yükseltmiyor. En azından bilançolar bu savaşta ne kadar zayıf olduğumuzu açıkça ortaya koydu. Öte yandan modernitenin kurucu babaları, aydınlanmanın özgür düşünen insanlarının asil uygarlığının aslında içi boş bir fantazya olduğuna da tanık olduk. Büyük anlatıların ve mitlerin evi batının yüzyıllardır kurduğu tüm kodların kendine bile hayrı olmadığını gördük.

Artık hedeflerin, hiyerarşilerin, insan mitlerinin tüm işlevini yitireceği ve doğanın geçilen eşiklerini yeniden dizayn edeceği bu aşamada doğanın büyük kükremelerini görmezden gelmemek bize var olmak adına biraz daha zaman tanıyabilir; doğanın dengesine saygılı bir yaşamı ve onun gerektiğinde en sıkı yönetimi uygulayabilecek yegane otorite oluşunu da kavramanın önemini anlamamız içinde güçlü bir fırsat.

Evet Murnau’nun kafatasını kim ne yapmak için çalar ki? Burnuma pis kokular geliyor, Foucault Sarkacı gibi bir komplo, insanın ahmaklığına adanmış bir plan. Acaba bir grup çapulcu Murnau’nun kafatasını kullanıp eskatolojiyi nihayete erdirecek bir deney-ayin mi tertipliyordu? Yükselen salgının katliam seslerine ve onun kulaklarda dolanan aydınlanma evvelini hortlatma çığlıklarına karşı yeni bir dekadansı başlatacak bir tertip olabilir bu. İnanın absürt olanın içinde daha da absürt davranmakta mevzu bahis görmüyorum.