“Hiç güzel bir gün batımı-doğumu izlememiş, hiç ay batarken şahit olmamış, hiç yıldızlı gökyüzünü seyretmemiş, hiç güzel bir ana denk gelmemiş gerçek insanların olması çok üzücü. Gördüğü her fotoğrafa “şop” diyor. Görmemiş çünkü öyle bir şey. Üzücü gerçekten.”
Fotoğraf sanatçısı İlkin Karacan’ın serzenişi bu! Bir bakıma tüm sorunların odağını işaret eden bir tespit… Bilgisayar insan beyni örnek alınarak hazırlanmış. Girilmiş bilgiler üzerinden işlem yapar. Programını yüklemediğiniz işlemi bilgisayarda yapamazsınız. Windows yoksa yazı yazamaz, Excel yoksa tablo yapamazsınız gibi gibi… Demem o ki insan beynini taklitle yapılan bilgisayar gibi beynimiz de yüklenmeyen üzerine işlem yapamaz.
Bebekken yükleme başlıyor. Ne kadar çok uyaran alıyorsa çocuk o kadar fazla işlem yapabilme yeteneği kazanıyor. Renkli, sesli oyuncaklar, olabildiğince çeşitli aletler, müzik, ses, görsel malzemeler, matematiksel-geometrik şekiller, mantık zinciri oluşturacak oyuncaklar, sorgulamasını geliştirecek hikayeler, masallar, bol sözcüklü anlatımlar, doğa görüntüleri, deniz, göl, akarsular, hayvanlar, bitkiler… Olabildiğince çok gerçek görüntü ile karşılaşması gerekir çocuğun. Malzeme ne kadar çoksa düşüncesi o kadar çabuk ve çok yönlü gelişecektir. Çok yönlü düşünecek, mantıksal çıkarımlarda bulunacaktır. Büyümeye başladığında spor, müzik etkinlikleri, doğa yürüyüşleri gelişimini daha da hızlandıracaktır. Böyle bir eğitim sürecinden geçen çocuk anlama, anlamlandırma, empati kurma, hayal kurma, yaratıcılık konularında harikalar yaratacaktır. Yetişkinliğinde de hayatını mutlu kılacak süreci örecektir.
Pedagoglar bu doğruyu yıllardır yazıp söylerken ülkeleri yönetenler bunu neden dikkate almazlar? İyi insanlar, düşünen, sorgulayan, doğruyu yapan insanlar yetiştirmenin yolu açıkken neden bu yöntemin dışında yöntemlerle insanı düşünemez hala getirmek için çaba gösterirler? Örneğin Taliban neden kız çocuklarının okula gitmesini yasaklar? Neden tarikatlar cemaatler çocukları televizyondan, sosyal medyadan, insan iletişiminden uzak kapalı odalarda, dışarıya kapalı mekanlarda sadece kendi yazdıkları bilimden uzak birkaç hikayeyi anlatarak beyinlerini iğdiş ederek büyütürler? Nedir elde etmek istedikleri düşünemeyen insandan?
Mesela Gümrük bölge müdüründen tokat yiyen memurun hiçbir şey olmamış gibi ayakta durmaya devam etmesi için bu gerici eğitim sisteminden geçmiş olması gerekir. İnsan nedir, nasıl yaşar, insanlık onuru nedir, nasıl korunur bilmeden bu tokada refleks göstermesi beklenebilir mi? Bu durumda ben olsaydım saniyesinde o tokadı müdürün suratına iade ederdim en okkalısından. Sonuçlarını hesaplamaya bile vaktim olmazdı. Ama büyük ihtimal o memur bu ülkede iş bulmanın, geçimini sağlamanın ne kadar zor olduğunu bildiği için işini kaybetmemek için sesini çıkartmamıştır. Keşke bize “asıl meselenin yaşamak değil onurlu yaşamak” olduğunu öğreten bir eğitim sistemimiz olsaydı. O zaman kimse bize tokat atmaya cüret edemezdi.
“Ekmek parası” çaresizliği hayatının odağına oturtulmuş bu insanın güneşin batışını zevkle izlediği bir hayatı düşlemesi bile çok uzakken çekilen fotoğrafına “şop” demesi normal!
Mesela 6 yaşında başına gelenin taciz olduğunu ancak 25 yaşına geldiğinde tesadüfler sonucu idrak edebilen kız çocuklarımız olmasını ister onların sistemi. Hatta “hep akıllı telefon kullanmaya başladığında ablam böyle oldu” der beyni iğdiş edilmiş insan. Telefonun bile ondan akıllı olmasına içerlemiştir. Kapalı mekanlarda toplumdan uzak düşünemez hale gelsin kadınlar ki onlar da çocuklarını böyle yetiştirsinler ve bu gerici sömürü düzenleri böyle devam etsin isterler.
Ay ışığının sulardaki görüntüsünü görmemiş insan, onun fotoğrafını çekene “şop” der. Çünkü bu kadar güzellik gerçekte olamaz! Onun dünyası da aklı da güzelliğe kapatılmıştır!
Erken yaşta emekli olanlar için “ama 40 yaşında emekli olunca 80 yaşına kadar çalışmadan para alacak” sözü bir Kapitalistin ağzından çıkarsa sistemin ruhuna yakışır. Bu cümlenin bir emekçinin ağzından çıkması aklın dumura uğramış olduğunu gösteriyor. Bu cümleyi duyunca “ezik miyiz lan biz” diyorum. Eziğiz belli ki… Ezilen olmak başka ezik olmak başkadır. Ezilen ezilmeye çalışıldığının farkında olan ve buna karşı insanlık savaşı veren insandır. Ama ezik artık ezilmiş ve pas pas olmuştur. Sistem onu çoktan kendisi gibi düşünür hale getirmiştir. Ağzından bizi ezeni savunan, ezileni aşağılayan cümleler dökülmesi normal! Çünkü ezilmenin ne olduğunu, sistemin nasıl işlediğini bilmez. Bir insanın Kapitalist olmayan bir ortamda günde sadece 2 saatini çalışmaya verse dünyadaki herkesin doyabileceğini, ihtiyaçlarının tamamını karşılayabileceğini fazla çalıştığı her saatin patronun karı için ve onun lüks yaşaması için harcandığını bilmemesi çıktığı eğitim sisteminin içinde “normaldir.”
Çünkü başka bir dünya hayal etmemiş, başka bir dünya görmemiştir. Güneşin batışındaki muhteşemliğe hiç bakmadığı için fotoğrafa “şop” der.
Başa dönersek görmediğimiz bilmediğimiz her görüntü, her bilgi bizi az düşünür ve olanı biteni layıkıyla anlayamaz duruma düşürür. Ne kadar çok hayat okur, ne kadar farklı düşünceler deneyimlersek o kadar zengin düşünürüz. Kendimizi o çok pahalı süper işlemcili bilgisayarlar gibi değil de takoz bilgisayarlar gibi dizayn etmek tabii ki tek bize kalmış değil. Ama artık çocuk da değiliz. Sistemin bizde oluşturduğu algıyı kırmak, bize sunulan fotoşop görüntüleri silip, gerçek dünyayı izlemek, “başka bir dünya mümkünü” hayal etmek ve dünyayı değiştirmek sırası bizde değil midir?
(2022’nin bu son yazısını bugüne kadar çok şey öğrendiğim tüm öğrencilerime ithaf ediyorum. Her ne kadar nerede nasıl bir hayat sürüyor olduklarını bilmesem de hiçbirini gericilere kurban vermediğimi biliyorum. Çünkü birlikte düşünme fırsatımız olmuştu… İyi yıllar!)
Görsel: Joel Lee/ Unsplash