Film izler misiniz? Ben çok severim. Ve her filmde kendime bir kötü bir de iyi bulurum. İyinin kazandığı filmleri çok severim. Adaletin savaşarak elde edildiği, gücün adil olanın elinde bulunduğu filmlere bayılırım. Süper kahraman filmlerini bile gerçekçilikten kopmadan, hayata uyarlayarak izlerim. Bu anlamda izlediğim en etkileyici filmlerden biri Yüzüklerin Efendisi olmuştur. İzlediniz mi? İzlemediyseniz bu yazıyı okuduktan sonra izleyebilirsiniz. İzlediyseniz “Gücün Kötülüğü, İyiliğin Gücü…” için söylediklerim sizin düşüncelerinize uyacak mı merak ediyorum.
Filmin kahramanlarından biri Frodo Baggins. Biri diyorum çünkü iyiliğin timsali Frodo diğerleri olmadan görevini yerine getiremeyecek. İyilik bir ekip işi çünkü… Kötülük de öyle değil mi? Neyse Frodo yüzük taşıyıcısı. Yüzüğü yok etmek için Hüküm dağına götürmek zorunda. Orada yok edecek ki kötülük güç yüzüğünü ele geçirip dünyayı mahvetmesin. Frodo Baggins, Hüküm dağına giderken bir süreliğine yüzüğü ele geçiren sonra Bilbo Baggins’e kaptıran Gollum’la karşılaşıyor.
Bizim yazımızın konusu biraz da Gollum… Filmi izlerken öğreniyoruz ki Gollum bir zamanlar Gollum değil. Aslında şirin tatlı bir hayat süren bir Hobbit… Hobbitler kimseye zarar vermeden, Şirinler gibi hayatın tadını çıkaran, kötülük bilmeyen, doğayla iç içe yaşayan bir ırk. Bu anlamda günümüzün iri çocukları gibi düşünebiliriz Hobbitleri.
Gollum’un Hobbit olarak yaşarken adı Smeagol… Smeagol bir gün bu şirin, tatlı hayatında arkadaşıyla balık avlıyorlar nehirde. Arkadaşı nehre düşünce dipte güç yüzüğünü buluyor, Smeagol’a gösteriyor. Sonrası, kötülüğün bulaştığı yer… Yüzüğü almak için arkadaşını öldürüyor ve Smeagol için başka, çirkin, tatsız bir hayat başlıyor. Sadece yüzüğe sahip olmak için mağaralarda herkesten uzak bir hayat sürüyor. Gittikçe çirkinleşiyor, vahşileşiyor, konuşmayı unutacak kadar ırkından hemcinslerinden uzaklaşıyor. Bu yalnızlık elbet onu başka kimseyle konuşmaz, kendi iç sesiyle konuşur hale getiriyor. İçindeki iyilik güçsüz, çekingen konuşurken, kötülük baskın bir çizgide Simeagol’u yüzük için herkesi öldürebilecek tehlikeli bir hale getiriyor. O tatlı şirin hayatından hiçbir şey kalmıyor. Geçmişini unutuyor. Yaşadığı bütün çirkinlikler artık ona normal geliyor. Bataklıklarda, pislik içinde, çiğ balık yiyerek sürdürüyor yaşamını. Çünkü gözünde tek önemli şey yüzük oluyor. O yüzük için, güç için insanca bir yaşamı gözünü kırpmadan bırakıyor. Hatta bıraktığını bile düşünemeyecek kadar o hayatın içine gömülüyor. Aslında Smeagol’dan Gollum’a geçişi yaratan bu kötülük zaten arkadaşını yüzük için öldürdüğünde başlamıştı.
Efendimisssss, kıymetlimissss Gollum’un en belirgin sözcükleri… Bir de konuşmayı unuttuğu için tuhaf cümleler kuruyor. Mesela üstüne yerine “üstüsüne” diyor. “Mağaranın üstüsüne çıkıyorussss…” Kendisi için “biz” diyor. Çünkü iki kişi Gollum kendi içinde. “Şşşşşt sessiz olmalıyısss, ürkütmemeliyissss, efendi bizden şüpheleniyorrr…” Merak ediyorum ve bazılarına sormak istiyorum Gollum’un dilinden; Sizin efendinissss kim? Sizin kıymetlinissss ne? Bir zamanlar çocuktunuz. Elbet bir annenin evladıydınız. Ne oldu da bir güce bu kadar tapar oldunuz?
Biz bir film izledik üç seri ama belli ki film bitmedi. Yüzüklerin Efendisi filmi Frodo’nun yüzüğü Hüküm dağındaki ateşe atmasıyla büyük kötülüğün güç bulamaması ve Sauron’un yok olmasıyla sona eriyordu. İyiler sayesinde mutlu sonu gördük. Gerçek hayatta Smeago’dan Gollum’a dönüşüm bitmiyor! Sauron’lar bitmiyor! Fakat film bize kötülüğün nasıl yenileceğine dair umut veriyor, yol gösteriyor.
Kuşkusuz kötülüğü hayatımızın merkezine oturtmak isteyen Sauron’lar var. Çünkü büyük kalelerinde keyif sürmek isterler. En korkunç olmak isterler ki korkularından kurtulsunlar, korkacak kimseleri olmasın. Bunun için yapamayacakları yoktur. Smeagol’larımızı Gollum’lara, Elf’lerimizi Ork’lara dönüştürerek kendilerine bir “hizmet ordusu” yaratırlar. Dünya kötülük üzere dönsün ister güç sarhoşları. Dünyayı dizayn etmek, savaşlar çıkartmak, bu savaşlarda masum insanları Ork’lara dönüştürerek savaştırmak işleridir onların. Üstelik tüm savaşları iyiliğe karşıdır. Bu, gücün kötülüğüdür!
Tabii ki iyiler de boş durmayacak, karanlığı aydınlığa dönüştürmek için savaşacaklardır kötülüğe karşı. Örgütlenerek, bir arada savaşacaklardır. Belki bir lider gerekli gibi düşüneceklerdir ama bunun bir kişi ile olmayacağını birlikte hareket edildiğinde kötülüğün alt edileceğini bileceklerdir. Bu savaşa güç yüzüğünde olduğu gibi gücün etkisinin farkında olarak, o kötücül gücün değil, tek kişinin gücü eline geçirmesinin değil, birlikte olunduğunda gerçek anlamda güç elde edileceğini bileceklerdir. Bu, iyiliğin gücüdür!
Ewing Sarkom hastalığına yakalanan ve annesi cezaevinde olan 6 yaşındaki Yusuf Kerim Sayın’ın yaşama şansı %20… Bir çocuk, 6 yaşındaki bir çocuk canıyla uğraşıyor ama annesi Gülten Sayın tutuklu. Gülen cemaatine ait bir yurtta çalıştığı ve Bank Asya’da parası olduğu için ceza verilmiş. Velev ki Gülten Sayın bir katil… Burada mühim olan annenin çocuğunu görmek istemesi değil -ki bu istek de çok önemli- mühim olan çocuğun hasta olması, ömrünün son zamanlarını yaşıyor olması ve annesine ihtiyaç duyması… Gülten sayının, annenin “cezası” ertelenebilir. Yusuf Kerim hastalığının ağırlığını annesinin şefkatiyle biraz olsun hafifletebilir. Annesinin yanında olmayışının nedenini düşünmek yerine annesine naz yapabilir. Ama, ama yapılmıyor, anne akıl almaz bir durumda tahliye edilmiyor! Akıl almaz diyorum da aklımız alıyor, nedenini biliyoruz ama bu durumda ne yapılabilir çok bilmiyoruz galiba.
Yusuf Kerim her gün annemi istiyorum diye ağlıyor. Sözlerimi dikkatle seçmeye çalışıyorum. Bunun bir duygu sömürüsüne dönüşmesini istemiyorum. Çünkü sömürüye ihtiyaç duymayacak çıplak bir yaşam gerçeğinden bahsetmek istiyorum. Şöyle ki; eğer bu hayatta bir çocuğu mutlu etmekten, mutlu insanlar yetiştirmekten, böylece toplumsal iyiliği örmekten başka bir amacımız varsa olmaz olsun böyle bir hayat…
Bu yazıyı Yüzüklerin Efendisi filminin iyilerinden birinin Aragorn’un sözleriyle bitirmek istiyorum. Benim için çok etkileyiciydi, bilmem siz ne dersiniz?
“Gün gelir insanlar cesaretlerini yitirebilir. Dostlarına sırt çevirebilir ve tüm kardeşlik bağlarını koparabilir. Ama bugün o gün değil, kurtların vakti ve parçalanmış kalkanlar bekler insan çağının çöküşünü ama o gün bugün değil. Bugün savaşacağız! Bu dünyadaki tüm sevdikleriniz adına sizlere kalmanızı emrediyorum!”