Merhaba,
Uzayda yaşam var mı? Gezegenimiz dışında bir yerlerde insanlığa benzer bir medeniyet var mı? soruları insanlık var olduğundan beri kafamızı kurcalıyor. Karanlık, bulutsuz, aysız bir gecede, plastik, hava kirliliğinin yanında korkunç bir ışık kirliliği oluşturan şehirlerimizden uzakta bir yerlerde olma şansı yakaladıysanız, kafanızı kaldırdığınızda uçsuz bucaksız gökyüzünde milyonlarca yıldızın ışıdığını görüp bu soruyu düşünmemek imkansız zaten. Belki de bu sorunun cazibesi yüzünden bugün hala denizler hakkında bildiklerimiz uzay hakkında bildiklerimizden az. Üstelik denizaltı yaşamının karaya olan farklılıkları ve sualtına olan merakımız sebebiyle oraya da iç uzay diyoruz. İç uzay tanımı gerçekten de sualtına yakışıyor.
Denizaltına iç uzay diyoruz ve enteresan bir şekilde sular derinleştikçe su altında yaşayan çeşit çeşit canlılar, bugüne kadar yazılmış fantastik kitaplarda, çekilmiş bilim-kurgu filmlerde, anlatılarda uzaydan gelecek canlıların tasvirleri birbirine çok ama çok benziyor. Bir çok uzay filminde dünyayı istilaya gelenlerin çoğu ya denizaltı canlılarına benziyor ya da kullandıkları araçlar deniz altı canlılarına benziyor.
Dedim ya iç uzay hakkında bildiklerimiz maalesef uzay hakkında bildiklerimizden az hatta denizlerin en derin yerlerinin, tüm okyanusların tabanının haritasını bile ancak çok yakın tarihlerde çıkartabilmiş insanlık.
Uzay ile iç uzay yani denizler hakkında insanların kurduğu bağlantı öyle kuvvetli ki uzay araçlarına da gün geçtikçe daha çok gemi diyoruz, astronot adayları uzaya alışabilmek için sualtında eğitim alıyor. Uzayda basınçsız ve yerçekimsiz ortam bünyemizi etkilerken sualtında tam tersi hızla artan basınç, ve suyun ısıyı iletme şekli bünyemizi etkiliyor.
Uzaya baktığımızda belki de geleceğimizi gördüğümüzü düşünüyoruz, hatta belki de sırf bu yüzden yıldızların konumu üzerinden fal bakıp geleceği okumaya çalışıyoruz. Dalgalar ve rüzgarlarla karaya göre hep belirsiz gördüğümüz denizler ise bağırlarına aldıkları tekne batıklarını hiç bozmadan koruyarak tarihimize ışık tutuyor.
İç uzay ve dış uzayın ortak paydaları sadece yaşanan fırtınalar ve insanlığın ikisine de benzer korku ve merakla yaklaşması değil elbet. Bugün dünyanın en derin noktasında da dünyamızın yörüngesinde de insanlığın çöpleri var. Deniz derinlikleri plastiklerle, dünyamızın yörüngesi ise uzayı keşif yarışında fırlatılan uyduların kalıntıları ile dolu. İnsanlık merak ile araştırmaya hem iç uzayı hem dış uzayı keşfe devam ediyor ancak bu çılgın kirletme ve kaynakları tüketme alışkanlığımızdan olabilecek en hızlı şekilde vazgeçmemiz gerekiyor.
Uzaya gitmek bugün hala bir avuç ayrıcalıklı ülke ve insanın tekelinde ancak sualtına inmek ve bir gözatmak için ihtiyacınız olan çoğu zaman sadece bir çift palet, bir maske bir de şnorkel.