Mizah İyileştirir… (1)

0
204

“Mizah bizim hayatta kalma gücümüzü yükseltir ve aklımızı korur”

Chaplin

Okumaya başlamadan önce 1 dakikanızı rica ediyorum. Lütfen şu soruyu aklınızdan yanıtlayın; Sizce mizah nedir?

Hahaha ya da Hihihi veya Hohoho hatta Ehiehiehi bazen Asjaskdşk… Hepsi artık çok iyi bildiğimiz yazılı gülme efektleri. Bazen sosyal medyada eski dizilerdeki gibi, şakamız anlaşılsın ya da bir espriyi anladığımız belli olsun diye yazıyoruz bu efektleri. Bir dönem ‘konserve kahkaha’ diye bir terim girdi hayatımıza. Dizide ya da skeçte konservesiz nerelerde, nasıl güleceğimizi bilemediğimiz o dönemde ilaç gibi gelmişti. ‘Nasıl’ değil de ‘Neden’ güldüğümüzü konuşmak gerekliydi aslında.

Mizah nerede başlıyor? Bergson’un dediği gibi insanlaştırdığımız şeylere güleriz. Manzaraya, hayvana gülmeyiz aslında da insan nitelikleri yakıştırdığımız için güleriz canlı cansız her varlığa. Fareyi yakalayamayan normal bir kediye değil de saflığı yüzünden fare tarafından kandırılarak kendi tuzağına düşüp sinirden başı dönen, kafasında kuşlar uçan kediye güleriz. Gülme toplumsal bir olaydır. Tragedyadaki duygu ortaklığından ziyade akılla oluşturulmuş bir ortaklık yaşanır komedyada. Duygular devreden çıkmıştır, akıl yoluyla bir ekip, bir mizah algılaması oluşmuştur kültürün içinde. İnsanlar yalnız ağlarlar ama birlikte gülerler. “Ne kadar içten olduğunu zannetsek de gülme, gerçek veya hayalî, gülen diğer kişilerle yapılmış bir ittifakın, hatta neredeyse bir suç ortaklığının art düşüncesini barındırır.”. Baudelaire de özellikle bu muzır suç ortaklığı yönüne takılır gülmenin ve sağlığa katkısının katharsisle geldiğini, aslında normal giden sağlığı bozarak kişileri zıvanadan çıkardığını belirtir. Bu yönüyle, bir gruba ait olma ihtiyacını karşıladığı gibi bireyin, kendisini, diğerlerinden üstün hissetmesini de sağlar. “Çünkü…” der Aristotales “Mizah ortalamanın altındaki kişileri sunar”. Ortalamanın altındaki kişiler derken, kişileri ortalamanın altına indiren kişilik özelliklerinden sözediyoruz; zaaflar, sakarlıklar, geç algılamalar, hayal dünyasında dolanmalar, dalgınlıklar…vb. Sakar kişi mizahın temel ögesidir. Zaaflar tragedyada olduğu gibi komedi için de en temel çatışma nedenidir. Mizahın bu çatışmayı oluşturan ögeleri görünmez birer karakter gibi bulunurlar sahnede. Kişileri davranışlara sürükleyenler bunlardır. İzleyen de sanki bu sürüklemeyi kendisi yapıyormuşçasına zevk alır. Zaaflarla, dalgınlıklarla, sakarlıkla, dili yanlış kullanmalarla da ortaktır artık. ‘Benim bildiğim cimri, burada para sözü geçince delirir’, der içinden ve sahnede bunu gördüğünde ipleri kendisi yönetiyormuşçasına haz alır. Bir sorunu çözmüş olmanın rahatlamasını yaşar. Sadece psikolojik rahatlama değil, gülerken aynı zamanda öncelikle diyaframımızın, soluk borusu, ses telleri ve yüz kaslarının çokça çalışıp rahatlamasıyla endorfin salgılı, bağışıklık sistemini güçlendiren, kan basıncını dengeleyen, kalp sağlığını güçlendirip sağlığa iyi gelen fiziksel, pozitif bir süreç oluşur. Mizahın işlevi, topluma, sınıflara, ülkelerin gelenek, görenek ve kültürlerine, değerlerine, dillerin mekaniğine, hatta kişilere göre değişken olmasına karşın ortaktır. Eğlenceli olup da güldürebilen her şey mizahın ögesidir denebilir. Konuları ise eksiklikler, politik taşlamalar, ilişkiler, yönetimler, düşkünlükler, düzen eleştrileri, aşırılıklar, politika/cılar-…vb.’dir. Karşılıklı bir hoşgörüye ihtiyaç duyar mizah ve bunu başarabilmek bile sağlıklılık göstergesidir. Espri anlamayan kişi sevilmez, istenmez ve sağlıksız bulunur. Espri niteliğini kaybetmiş kişiler veya toplumlar sağlığını da çarçabuk yitireceklerdir. Hem mental hem fiziksel anlamda yemek içmek, güvenmek, sevilmek kadar elzem bir ihtiyaçtır mizah. Bu anlamda yemek ve barınmak gibi mizahı da elde etmek/tutmak için çaba sarfetmelidir insan.

Araştırmacılar gülen ilk insan konusuna kesin bir açıklama getirememiş olsalar da bazı davranış bilimciler, gülmenin doğuştan gelen refleksif bir hareket olduğunu düşünmektedirler. Bu refleksin bilinçli olarak tekrarlanmasına ilişkin net bir bilgi oluşmamıştır. Gelişmiş memelilerde, örneğin maymunlarda da gülme eylemi olarak çözümlenen diş gösterme ve diyafram hareketleri görülür. Ancak bunun insandan farkı, insanın kavrayarak, komiği algılayarak, maymunun gıdıklanarak gülmesidir ki bu konuda araştırmalar sürmektedir. Gülmenin başlangıcı, düşünmenin tarihine ulaşır denebilir. Düşünen insan, anlayıp kavrayacak, kendisinden düşük olanla karşılaştırmalar yapacak, espriyi başkalarıyla paylaşıp sosyalleşecek, beklenmedik karşısında şaşıracak, normal ritmindeki ani değişimleri fark edecektir. Yani belli bir süreçten geçerek oluşur gülme, kişi algılar-anlar-değerlendirir ve sonucunda güler. Bu en basit tanımlı davranış, zamanla oluşan estetiğinin donanımıyla, bir üst kurum haline getirir mizahı.

En eski mizahi yaklaşımlar mitlerde de kendisini göstermiştir. Özellikle çapkın Zeus’un eşi Hera’ya yakalanma öyküleri kısa skeçler türündedir. Ayrıca Yunan Mitolojisi’ndeki Frigya Kralı Tantalos’un çarptırıldığı yemeğe-suya ulaşamama cezasını Atinalılar’ın kölelerine uygulayıp bundan çok eğlendikleri bir mizah yakaladıkları bilinmektedir. Kölelerine yemek verir ama boyunlarına geçirdikleri sağlam kementlerle bunları yutabilmeleri engellenir, böylece şeytani bir ortaklıkla mizah üretirlerdi. Meydanlarda asılarak idam edilen suçlular da Rönesans’a kadar  mizah ögesi olarak algılanmışlardır. İdam, halkın büyük oranda eğlencesi olmuştur. Bilinen en eğlenceli gösterilerden Antik Yunan Dionysos şenlikleri, katılımcıların eğlence ve mizah tanımlarını ölçüsüzlük ve kendinden geçmeyle birleştirmiştir. Bir fikre göre kötünün tanımının yapıldığı andan itibaren mizah ortaya çıkmıştır. Çünkü çıkış nedeni kötüyü eleştirmek, taşlamak, alay etmek, bu yolla alaşağı etmek ve belki de korkulan yanını yumuşatarak tahammül edilebilir kılmaktır. Burada ‘kötü’nün tanımı boş bırakılmıştır. Daha sonra Ofansif -Saldırgan Mizah bu boşluğu meydan okuyacaktır.

Mizahın en önemli özelliği normal yürüyen ritmi bozmasıdır. Ani ve beklenmedik biçimde ritmi kırar ve bu yanıyla muhalif bir protesto yayıcıdır. Tek tanrılı din kitaplarının içerisinde mizah unsurunun hiç yer almamasının nedeni bu bakışla açıklanabilir. Umberto Eco’nun popüler romanı Gülün Adı’nda da Aristoteles’in komedya ile ilgili kitabının tutucu bir din adamı tarafından yok edilmeye çalışılmasının nedeni, mizahın Kilise öğretilerine zararı dokunacağının düşünülmesi olarak sunulmuştur. Her açıdan bakıldığında bir kurum savaşçısı olarak durur mizah. Her tür kuruma ve deforme olan sistemlere karşıdır. Bu tanımıyla her şeye karşıdır ancak tüm zamanları kapsayan görüşe göre; hafiftir. Bozar, dönüştürür, çarpıtır, alay eder, yerine geçer illa da büyütür, abartır. Bir görüşe göre sulandırır.

Umor/ umor-oris Latince nem/sıvı: Yunanca Yg-ros (ıslak/nemli). 19. Yüzyıla kadar kabul gören “Humoral Pataloji Teorisi” bir anlamda isim sahibidir. Antik Yunan ve Romalı tıp insanları ve filozoflarına, özellikle Hipokrat’a göre, hastalıkların nedenleri, insan bedenindeki sarı safra, siyah safra, kan ve mukus sıvıdaki kirlenme ve değişimlerdi. Hastaları iyileştirmek için bunlar üzerinde çalışılır, kirli sıvılar, kan alarak, müshil, terletme, kusturma…vb, yolu,vb ile boşaltılmaya, yerine iyi sıvıların dolması sağlanmaya çalışılırdı. Bu sıvılar, tüm doğada, hava, ateş, toprak ile suda karşılığı olan sıvılardı ve insan doğasında da adeta aynıydı. Bedendeki bu sıvıların dengesizliği çeşitli karakter sorunları ve negatif ruh halleri yaratıyordu.  Bu dengesizlikler aynı zamanda çeşitli demografik gruplar arasında mizaç/eğilim farklılıklarını genelleştirmenin bir yolu olarak düşünülüyordu. Bu sıvılar üzerinde çalışılırken önce Humeur (Halet-i Ruhiye) kelimesi ile ilişkilendirdiler. Bu sıvılardaki bozulma veya düzelmeler, insan psikolojisini direkt etkilemekteydi. Ancak mizah ile ilişkisini yazarlar felsefi açıdan 16.Yüzyıl sonunda yüklemişlerdir. Bu nedenle İngiliz Halet-i Ruhiyesi/ İngiliz Mizahı-Sense Of Humour şeklinde kullanılmaya başlanmıştır. Fransızlar, 18.YY Aydınlanma Çağı düşünürleri, İngiliz etkisi ile bunu Humeur (Ümör) Humour (Ümur) diye ayırıp kullanmaya başlamışlardır.

Dört mizaç yukarıdaki sıralamayla; Kollerik, İyimser, Melankolik ve Balgamlı olarak tanımlanır. Araştırmacılar Shakespeare oyunlarında özellikle bu dört sıvının dengesizliğinden muzdarip kişilerin kullanıldığından sözederler. Kollerik mizacı olan Hırçın Kız Oyunu karakterleri Kate ve Petruchio, agresif, patronluk taslayan, kimseleri iyice dinleyemeyen, inatçı, fevri ve ateşli kişilikleriyle sarımsı safra fazlalığı teşhisi ile karakterize edilmişlerdir. Çevremizde de yok mudur böyleleri? İngiliz Renaissance Tiyatrosu Shakespeare ve Ben Johnson’la altın çağını yaşamıştır. Komedinin özellikle bir tür olarak kabul görmesi bu iki yazar ve çağdaşları sayesinde olmuştur denebilir. Bu biçim değişikliği hem içerikte hem de yazım tekniğinde değişiklikler getirmiştir. Tragedyanın düzenli yürüyen ritmi komedya sayesinde tekrar bozulmuştur. Karakterlerin alt ekonomik sınıfa dahil olanları tartışmalarda izleyicinin tuttuğu taraf olmaya başlamıştır. Soytarılar, uşaklar, polisler, köylüler mezarcılar Shakespeare’in komedyalarının/mizahının en usta örnekleridir. Mizah bu dönemde Soytarılarla vücut bulur ve kültürel olarak daha birikimlidir. Özellikle Shakespeare’in Soytarılarının söylediklerini anlayıp ikili anlamı çözebilmek için entelektüel birikime sahip olmak gereklidir. Aynı dönemde İtalya’da Commedia dell Arte (Sanatlı Komedya) geleneğinin de Zanni, Arlecchino ve ilk beyaz yüz makyajını kullanan Pierrot tiplerinin katkısı ile (16.YY’da İtalya’da kadın Soytarılar da ortaya çıkmıştır) artık Soytarı geleneği izleyicinin özdeşleşebileceği, sevilen, hoşlanıp saygı duyulan bir kimliğe bürünmeye başlarken mizah da sınıf atlar.

(Devamı Haftaya: Mizah İyileştirir-2 “Soytarılar…”)