Başkent Ottawa’yı boydan boya kesen 417 numaralı otoyol geçtiğimiz hafta sonu bayraklı araçların yoğunluğuna tanık oldu. Bunların çoğunda görülen “Freedom – Özgürlük” pankartları, esasında, covid-19’a karşı girişilen kısıtlamalardan, zorunluklardan bıkan bir kitlenin haykırışı olarak ortaya kondu.
Batı eyaletlerinden başlayarak yayılan ve başkent Ottawa’ya ulaşan kamyon konvoyuna sempati ile bakanların sayısı az değil. Muhalefet partileri, demokrasi adına, gösteri hakkı adına bu girişimi desteklediklerini açıkladılar en başlarda. Peki bu destek hala yerinde duruyor mu?
Milyonluk Ottawa kentinin merkezi göstericiler tarafından işgal edilmiş bir görüntü arz ediyor. Parlamentoya yakın bölgelerde yaşayanlar evlerinden çıkamazken, buradaki küçük işletmeler de kapalı. Üçüncü haftasına giren eylemlerde yaşanan gürültü, şiddet, tehdit, kanunsuzluk artık çekilir gibi değil. Evlerinden dışarı çıkamayan yaşlılar, engelliler son derece mağdur durumdalar ve gereksinimleri gönüllüler tarafından karşılanıyor. En azından durum geçen hafta sonu itibarı ile böyleydi.
Kent polisinin yetersiz kalması, devreye eyalet polisinin de girmesine neden oldu. Merkeze giden bazı girişler araç trafiğine kapatıldı. Parlamento önünde 25 araçlık bir konvoyun kalmasına izin verildiğini, geri kalan göstericilerin kentin değişik bölgelerinde kamplar kurduklarını, gösterinin geleceğinin bu kamplarda planlandığını, lojistik desteğin bu noktalardan sağlandığını yazıyor yerel gazeteler.
Gerçi eyalet polisinin devreye girmesi de çok bir işe yaramış değil. Bu kez, protestocuları protesto edenler de sokaklara çıkmaya başladılar. Bir de federal polis var, daha devreye alınmayan… Burada ana sorun, bu ekipler arasındaki yetki çatışmaları, derli toplu bir koordinasyonun olmaması. Netice, geçtiğimiz Salı günü Ottawa kent polisinin başındaki kişi istifa etti. Kendisinin gerekli tedbirleri almada geç kaldığı söyleniyor.
Olaylara, geçerli hukuk sistemi içinde çare aranıyor. Mahkemeler kâh Ottawa kent yöneticilerinin kâh sakinlerinin talep ve şikayetlerini inceleyip her yeni gün yeni kararlar alıyor. Bunları uygulamak ise polisin işi. Siyasi erk polisin işine karışmaktan uzak duruyor. Başbakan Trudeau sıklıkla parlamentoya bilgi veriyor.
Ancak gösteriler Ottawa ile sınırlı kalmıyor. Kanada – Amerika sınırı değişik noktalarda bloke edilmiş durumda. Alberta – Montana geçişindeki yol kapatma olayının tarım ve hayvancılık ürünlerinin ticaretini neredeyse sekteye uğrattığı ifade ediliyor. Esas sorun ise, Ontario Windsor ile Detroit kentini bağlayan Ambassador köprüsünde.
Buranın abluka altına alınması ABD’deki otomotiv endüstrisini olumsuz etkiliyor. Günde 400 milyon dolarlık zarardan söz ediliyor. Sıkıntı öylesine büyük ki, ABD’nin, sorunun çözülmesi için Kanada’ya arabuluculuk teklifinde bulunduğu basında çıkan haberler arasında. Kanada için kabul etmesi güç olan bir durum olsa gerek.
Sonuçta, Ontario eyalet başbakanı Ford, geçtiğimiz Cuma günü eyalette olağanüstü hal ilan etti. Bu durum kolluk kuvvetlerine ellerindeki haklardan fazlasını sunmuyor ancak, ortamı daha hızlı karar alma ve uygulamaya geçme açısından rahatlatıyor. Nitekim, sınır geçişlerinde ve Ottawa kent merkezinde bazı tutuklamalara başlandığı yazılıyor. Özellikle Ambassador Köprüsü’nde hareketli saatler yaşandığını TV kanallarından takip etmek olası.
***
Kanada tarihi bir dönemden geçiyor. Ülke daha önce benzeri bir görüntü ile karşılaşmamış. Dolayısıyla iktidarı ve muhalefeti ile parlamentosu ve kolluk kuvvetleri ile soruna nasıl çözüm bulunacağı konusunda başlarda bir rehavet – belki de şaşkınlık demek lazım – içinde olunduğu kesin. Muhalefet, gösterileri demokratik hak olarak görüp göstericilere sempati ile yaklaşırken, başkentin bu kadar uzun süre işgal altında olacağını, sınırın kapatılmasının ülke ekonomisine bu denli zarar vereceğini beklemiyordu. Muhalefet göstericilere, “Artık bu kadar yeter. Şimdi toparlanıp eve gitme zamanı. Talepleriniz yerine ulaştı, şimdi bu işi bizler sizin adınıza parlamentoda takip edeceğiz” yollu demeçler veriyor. Söylenen o ki şu ana dek bu telkinler adresine ulaşmış görünmüyor. En azından hafta başı itibarı ile durum buydu. Trudeau’nun muhalefete olan mesajı ise dikkat çekici : “Tanımlamalarda anlaşalım. İşgale, işgal diyelim. Sonra durumu çözmek için birlikte ilerleyelim.”
Ortaya konan önemli bir soru böylesi organize bir olayın arkasında değişik motiflerin olup olmadığı konusu. Konvoyun finansmanı için bağımsız ve kâr amacı gütmeyen GoFundMe üzerinden toplanan 10 milyon doların 1 milyon dolarlık kısmının göstericilere dağıtıldığı söyleniyor. Geri kalan miktar, Kanada’nın talebi ile dondurulmuş durumda. Söz konusu miktarın çoğunluğunun isimsiz hesaplardan aktarıldığı, hatta bir kısmının sınır ötesinden toplanmış olduğu biliniyor. Fon yöneticileri toplanan meblağı bulabildikleri hesaplara iade edeceklerini teyit ettiler. Yine de söz konusu meblağın yüksekliği kuşku uyandırıcı. Kanada Parlamentosu, bunun antidemokratik amaçlar için kullanılmayacağını garanti altına almak istiyor.
GoFundMe’nin Kanada’nın baskısına “teslim olmasına” karşı konvoyu açıkça destekleyen Amerika’daki bazı Cumhuriyetçilerden eleştirel bir söylem geldi. Nitekim bağış toplanmasının durdurulması sonrasında, başka bir kanal devreye sokuldu. Bu kez, GiveSendGo üzerinden bir haftada 8 milyon doları aşkın bir miktar toplandığı söyleniyor. Bir de “bir kamyoncu evlat edin” kampanyası var ki burada da kısa bir sürede 700 bin dolara yakın bir kaynak sağlanmış.
Ontario eyalet hükümetinin toplanan paranın kullanımını engellemek üzere yaptığı talep mahkemece olumlu karşılandı. “Freedom Convoy 2022” sitesi üzerinden yapılan bağış çalışmaları da yine mahkeme kararı ile durduruldu.
Covid-19 yaptırımlarına karşı girişilen mücadelenin finansmanı için toplanan bağışların yüksekliği, çoğunun isimsiz hesaplardan yapılmış olması, bir bölümünün de yurtdışı kaynaklı olduğunun tespit edilmesi, bazı spekülasyonlara da yol açmıyor değil.
Hareketin bu saatten sonra yarardan çok zarar getireceği aşikar. Olayların yaşandığı Kanada’nın bilinen Kanada’dan uzak olduğu vurgulanıyor. Demokratik gösteri yapma hakkı adına, ülke ekonomisinin zarar gördüğü ortada. Başkalarına her türlü sorunun müzakereler yolu ile çözümlenmesi çağrısı yapan Başbakan Trudeau ise uzlaşmaz bir tutum takındığı gerekçesi ile eleştiriliyor.
Yaşanan sıkıntıların biri de taşınan pankartlar, sallanan bayraklar…
Hemen her gösteride taşınan pankartlarda yabancı düşmanlığını körükleyen söylemlerin olması, hatta gamalı haçın Kanada bayrağının yanında yer alması ayrı bir sıkıntı konusu. Aşı şartı ve aşı pasaportunun gösterilmesi konusunun göstericiler ve sempatizanları arasında Nazi uygulamaları ile bir tutulduğu oluyor. Değişik etnik, dini, kültürel kimliklerden oluşan Kanada kamuoyunun böylesi söylemleri dikkate alması mümkün değil gibi duruyor. En azından sokaklarda, dost meclislerinde söylenenler bunlar.
Kanada’nın yol ayrımında olduğu, herkesin nefesini tutarak gelişmeleri takip ettiği, toplumun bölündüğü gibi tespitleri ise biraz abartılı buluyorum. Ekonominin zarar gördüğü, toplumsal bazı açmazların yaşandığı bir gerçek. Ancak demokratik düzene ve bunun üzerinde yükseldiği adalete olan güven tam ki bu da sorunun üstesinden gelinmesi için önemli. Kaldı ki hesap sorulabilir bir sistem içinde, yanlışın doğrudan ayıklanması ve sonuca gidilmesi daha sağlıklı ortamları ortaya çıkartacaktır diye düşünüyorum…