Salda Gölü’nün Suçu Ne?

0
120

TDK’ya göre suç “yasalara aykırı davranış; cürüm.” olarak ifade ediliyor. Bu bağlamda “suç” ancak yasalara aykırılık ile tanımlanabiliyor. Suçun biçimine, içeriğine, niteliğine göre de yasalarla belirlenmiş çeşitli cezalar var. Buraya kadar bildiğimiz bir işleyiş söz konusu. Peki, yasa yoksa suçtan bahsedemeyecek miyiz? Ya da yasal yollarla işlenen suçlar çok mu abartılı bir yaklaşım olur?

Kafanızı iyice karıştırabildiysem, esasen “suç” olan ama yeterli bir “yasa” olmadığı için “ceza”sı da yetersiz kalan bir suçtan bahsedeceğim size. Bu suçun mağduru konuşamıyor ama ona dokunduğumuzda, dengesini bozduğumuzda er ya da geç sesini hepimize duyuruyor. Günü geldiğinde bozduğumuz düzenine karşı direnip bize dersimizi veriyor, mağdur değil direnen olup bizi hizaya getiriyor.

Kent Suçu Nedir?

1961 yılında ilk kez TMMOB’a bağlı Mimarlar Odası tarafından kullanılan “kent suçu” kavramı ile kente karşı işlenen suçlardan bahsedilmektedir.

Prof.Dr.Ruşen Keleş’in ifadesiyle kent suçu: “kentin günlük işleyişine, kentin tarihi, kültürel, sosyal, doğal değerlerine ve kentlilerin haklarına karşı yapılan her türlü saldırıyı içermektedir. Kentin sahip bulunduğu ve temsil etmekte olduğu değerleri zaafa uğratmak, bozmak ya da ortadan kaldırmak sonucunu doğuran kasıtlı ya da kusura dayanan eylemlerdir.” [1]

Bir başka tanım daTMMOB İzmir İKK’nın Ekim 2019’da yayınladığı ‘İzmir Kent Suçları Haritası’ raporunda yer alıyor. “Toprak üzerinde yapılan her türlü insan yapımı faaliyetin; canlı yaşamı, ekolojik döngüler, kentsel yaşanabilirlik ve sağlıklı bir çevre üzerinde yarattığı veya yaratacağı tahribat ve bozulmanın ortaya çıkmasına neden olarak işlenen suç” olarak tanımlamıştır. Bu tanıma göre, hava kalitesinin, tarım ve mera alanlarının, su kaynaklarının, biyoçeşitliliğin, ekosistemlerin ve yaşam alanlarının zarar görmesine sebep olan; çeşitli çevre sorunlarına yol açan; ayrıcalıklı imar hakkı sağlayarak altyapı kapasitesinin üstünde yoğun yapılaşmaya neden olan parsel bazlı plan değişiklikleri ve projeler; kamu arazilerinin işgali ile rant sağlayıcı ayrıcalıklar getirerek kentsel adaleti yok eden; kent siluetini bozan; tarihsel, doğal ve kültürel alanları tahrip eden; kent belleğine zarar veren; sosyal dokuyu olumsuz etkileyen; barınma, ulaşım gibi temel insan haklarını gasp eden; kamu zararı yaratan; kamu yararı içermeyen uygulamaların tümü kent suçları kapsamında değerlendirilmektedir.” [2]

Kente Karşı Suç ve Ceza İlişkisi

Bir suç varsa bir ceza da olmalı değil mi? Kente karşı işlenen suçlarda, suç ve ceza ilişkisinin adil olup olmadığına bakmak kentliler olarak en doğal hakkımız.

Kitabın sonundan başlarsak kente karşı işlenen suçlar yasalardaki mevcut hali itibariyle akademik çevrelerce yeterli görülmemektedir. TCK’nın 181-184. Maddelerinde yer alan düzenlemeler ile İmar Kanunu, Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kanunu, Çevre Kanunu, Orman Kanunu, Kıyı Kanunu, Boğaziçi Kanunu, Milli Parklar Kanunu ve Belediye Kanunu gibi yasalarda tanımlı suçların kent suçu konusundaki eksikliği giderecek nitelikte olmadığı düşünülmektedir. Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin üç ayda bir çıkardığı dosya bültenin 55.sayısında yayınlanan makalesinde Prof.Dr. Ruşen Keleş “…açıkça görülmektedir ki, kente karşı suç kavramının somut bir anlam taşıyabilmesi, kente karşı suçun ya da kent suçlarının yasalarda açık bir biçimde tanımlanmasına bağlıdır. Bu yapılmadığı sürece, ilgili kuruluşların siyasal ve etik sorumluluklarının ötesine geçmeyecek sorumluluklar söz konusu olabilir. Kişiler yönünden ise, Yurttaşlar Yasasının komşuluk ilişkilerine ve haksız fiillere ilişkin kurallarına dayanmaktan başka çare yoktur.” [3] eleştirisini getirmektedir.

Kent Suçunun Aktörleri Kimlerdir?

Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin aynı adlı bülteninde yayınlanan makalesinde Prof.Dr.Mithat Arman Karasu, kente karşı işlenen suçların faillerini şöyle sıralar; “…kamu kurumları, özel sektör kuruluşları, yurttaşlar, sivil toplum örgütleri, planlama sürecinde yer alan merkezi ve yerel karar alma organları, siyasal parti temsilcileri kente karşı suç işleyen birer fail, düzenin birer aktörü durumundadır.” [4] Bu bağlamda merkezi ve yerel yönetimler, vatandaşlar ve sivil toplum örgütleri olarak dört başlık altında detaylı bir değerlendirme yapılan makalenin en dikkat çekici tespitlerinden biri ise şu cümlede yer alıyor: “Kente karşı işlenen suçlar, merkezi ve yerel yönetimin siyasi desteği olmaksızın işlenemez. Kentsel rant siyasi ortaklara sahip olmaksızın yaratılamaz.”

İmar Suçları

Kente karşı işlenen suçların yeterli yasalar olmadığı için cezasız kaldığı ya da caydırıcılıktan uzak cezalar nedeniyle önlenemediği tespiti aklımızın bir kenarında dursun. Peki yasal yollarla kente karşı işlenen suçları nasıl karşılayacağız? İmar kararları ve uygulamaları ile işlenenlerden bahsediyorum. Kente karşı işlenen suçların sadece bir bölümünü oluşturan ve adına “imar suçu” da denilen pratikler ile de sıkça karşılaşmak mümkün.

Konuya yine Mimarlar Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin aynı adlı bülteninden alıntıyla devam edeceğim. Prof. Dr. Ayşegül Mengi “imar suçu” kavramına anlaşılır bir dille açıklık getiriyor. “İmar uygulamaları nedeniyle kente karşı işlenen suçları, “imar kararları ve planları aracılığıyla işlenen suçlar” ve “imar kararlarına ve planlarına uymamak suretiyle işlenen suçlar” olarak iki kümede toplamak mümkündür.

İmar planlarının ve uygulamalarının kamu yararına olduğu gerçeğinden yola çıkılırsa, bu durumda kentlerin düzenli ve sağlıklı gelişmesi amacıyla yapılan ve kamu yararı güdülen imar planları aracılığı ile kente karşı suç işlenmesi en azından teorik olarak olanaksız görünmektedir. Ancak, imar kararları ile kentsel topraklarda ve öteki taşınmazlarda değer artışı yaratılması imar planlarını kentsel rantın yaratılması ve paylaştırılması/dağıtılması aracı haline getirmektedir. İmar kararlarının alınmasında ve değiştirilmesinde bazı kişilerin ya da grupların etkili olması, bireysel yararların kamu yararının önüne geçmesine, kentin kültürel değerlerinin yok olmasına, kent kimliğinin yitirilmesine, kentsel toprakların spekülasyona konu olmasına, gelir dağılımında adaletsizliğin ortaya çıkmasına, kentin fiziksel altyapısının yetersiz hale gelmesine ve pek çok çevresel soruna neden olarak kente karşı suç işlenmektedir.

İmar uygulamaları yoluyla kente karşı işlenen suçların ikinci türü, imar kararlarına uyulmayarak, bu kararlar hiçe sayılarak yapılan eylemlerdir. Bu kümedeki suçlar, aslında, tam anlamıyla imar suçlarıdır. Kişilerin bireysel yararlarını ön planda tutarak imar planlarına, yürürlükteki imar mevzuatına aykırı olarak gerçekleştirilen imar faaliyetleri söz konusudur. İmar planlarında yer alan yapı yasaklarına uyulmaması, kent topraklarının çok fazla parçalara ayrılması, kullanım, yükseklik ve yoğunluk bölgelemesi kurallarının çiğnenmesi, yapı yapma ile ilgili getirilen kurallara aykırı davranılması hep imar planlarına ve kararlarına uyulmayarak işlenen suçlardandır.” [5]

Salda Gölü Etrafına Dökülen Asfalt

Yazımın derdi, günlerdir kamuoyunun gündeminde olan Salda Gölü etrafındaki asfalt haberleri. Okuduğum makalelerden detaylı alıntıları sizlerle paylaşmamın sebebi de kente karşı işlenen suçlara bilimsel temelde yapılan açıklamalar ışığında yaklaşmak.

2019 yılında Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edilen Salda Gölü ve çevresinde uyulması gereken kurallara ilişkin Burdur Valiliği İl Mahalli Çevre Kurulu, birtakım kararlar almış ve yayınlamış. [6] Örneğin;
  • Göl içerisinde ve duş alanlarında şampuan, sabun gibi kozmetik ürünlerin kullanılması,
  • Şezlong veya benzer malzemelerin sokulması ve her türlü çadır kurulması,
  • Tütün ürünleri ile ilgili izmarit, paket, kağıt ve benzeri her tür malzemenin çevreye atılması,
  • Çukur oluşturularak çamur banyosu yapılması, göl tabanından ve sahilden kil, çamur, kum alınması,
  • Her türlü yiyecek ve içecek maddesi sokulması ve tüketilmesi, piknik yapılması,
  • Göl havzasında piknik alanı olarak belirlenen yerler dışında ateş yakılması yasaklanmıştır.

Yeterli mi değil mi kendi içinde bir tartışma konusu. Kimyasalların, doğada kaybolmayan ürünlerin yasaklandığı Salda Gölü etrafına döküldüğü belirtilen asfalt hakkında 17 Haziran 2024 tarihinde DHA’na açıklama yapan Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Bilim Danışmanı Dr. Erol Kesici şunları söylüyor; “Potansiyel kanserojen birçok madde içerdiği için asfalt, yağmur suyu ve diğer nedenlerle suya karışınca canlı hayatını olumsuz etkilediği, asfaltın ve dökümü sırasında asfalt dumanının yayılması ve solunmasının, çevresindeki hava, toprak, su ve canlı ortamına kısa ve uzun vadeli sağlık sorunlarına yol açabileceği bildirilmektedir. Asfaltın atıklarının, bozulan parçalanan kısımlarının, araç kullanımıyla artan karbon salınımını artırdığı bilinmektedir. Suya karışması, balıklar, yaban hayatı ve su ekosistemi için ciddi risk ve tehlike oluşturuyor.[7]

Gölün etrafına 15 km boyunca dökülen asfalta ilişkin gelen tepkiler üzerine 18 Haziran 2024 tarihinde Burdur Valiliği, X hesabından (@Burdurvalilik) bir yeniden gönderi yayınladı. 27/01/2024 tarihli gönderide Valilik; “Bazı sosyal medya platformları ve haber sitelerinde iddia edildiği üzere, Salda Gölü çevresinde yeni bir yol açılması söz konusu olmayıp, yapılan çalışma yıllardır bölge insanının ulaşımını sağlayan kullanılmakta olan mevcut yolun iyileştirilmesidir. Yeşilova İlçesi’ne bağlı Kayadibi Mahallesi ile Doğanbaba Köyü arasında bölge halkının yoğun olarak kullanmakta olduğu Salda Gölü kıyısı boyunca uzanan mevcut yolun platformunda daraltma/genişletme yapılmaksızın, zeminin bozulduğu lokasyonlarda platform genişliği korunarak güçlendirme ve iyileştirme yapılarak “paylaşımlı bisiklet yolu” olarak halkımızın kullanımına sunulmuştur.”

Ezcümle Valilik yeni bir çalışmanın olmadığını, mevcut yolun iyileştirildiğini ifade ediyor. 2019 yılında gölün kıyısının imara açılarak Millet Bahçesi kurulmasına dair haberleri, 2020 yılında gölün eşsiz kumlarının kamyonlara yüklenip götürülmesine dair haberleri, 2021 yılında kanalizasyon sularının açıktan dereden göle aktığına dair haberleri hatırlarsınız. Bugün ise gölün çevresindeki bisiklet yoluna dökülen asfalt haberleriyle karşı karşıyayız.

Kapitalizm Gölgesini Satamadığı Ağacı Keser.

2 milyon yıllık bir geçmişe sahip Salda Gölü’nü dünya mirası kabul edip her türlü insan etkisinden korumak gerekirken kıyısına Millet Bahçesi yapıldığı için resmi açıklamalara endişe ile yaklaşmamız normal değil mi? Ülkemizin doğal, kültürel, tarihi değerlerine sahip çıkmayı, korumayı vatanperverlikten saydığımızdan asfalt dökülmesine karşı çıkmamız olması gereken değil mi? Kapalı bir tatlı su ekosistemine sahip Salda Gölü’nün suyuna girilmemesi, kumuna basılmaması gerekirken kenarına bisiklet yolu yapılmasını, asfalt dökülmesini kabul edemeyişimiz vatandaşlık görevimiz değil mi? Sadece uzaktan seyir terasları ile izlenmesi gerekirken milyonlarca insanın ziyaretine açılması kapitalizmin ağacın gölgesini bile satmasına denk gelmiyor mu?

“Toprak üzerinde yapılan her türlü insan yapımı faaliyetin; canlı yaşamı, ekolojik döngüler, kentsel yaşanabilirlik ve sağlıklı bir çevre üzerinde yarattığı veya yaratacağı tahribat ve bozulmanın ortaya çıkmasına neden olarak işlenen suç” Salda Gölü’nün etrafındaki bisiklet yolunu, yola dökülen iyileştirme asfaltını kapsamıyor mu?

Açık ve net olan şu;

Salda Gölü ranttan korunmalıdır.

Salda Gölü çevresi yapılaşmadan korunmalıdır.

Salda Gölü her türlü atıktan, kimyasaldan, kanalizasyondan, asfalttan korunmalıdır.

Salda Gölü’nün bir suçu yok. Onu koruyamazsak suç hepimizin.

Kaynakça:

[1] İstanbul Planlama Ajansı

[2] Kent Suçu ya da Kente Karşı Suç: İzmir Örneği Dr. Dalya Hazar Kalonya Zeynep Yıldırım, Şehir Plancısı

[3] Kente Karşı Suç Prof. Dr. Ruşen Keleş

[4] Kente Karşı İşlenen Suçlar ve Suçun Aktörleri Prof. Dr. Mithat Arman Karasu

[5] Kente Karşı Suç-İmar Suçu Prof. Dr. Ayşegül Mengi

[6] Salda Gölü Koruma Tedbirleri

[7] Salda Gölü’nde tepki çeken görüntü: Etrafına asfalt döküldü.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz