Yıldırım Mayruk’un yamağı sanıyorsunuz. Öyle değil!
Modacı Barbaros Şansal sanıyorsunuz. Öyle değil!
Eczacıbaşı ailesinin torunu sanıyorsunuz. Öyle değil!
Gezi direnişinde Berkin’in fotoğrafını kucağında taşıyan adam sanıyorsunuz. Öyle değil!
Burjuvanın terzisi sanıyorsunuz. Öyle değil!
“Bokunda boğul Türkiye” dediği için THY apronunda lince uğrayan kişi zannediyorsunuz. Öyle değil!
Muhalif bir sanatçı zannediyorsunuz. O da değil…
Öyle değil değil de sadece bunlar değil… Barbaros Şansal bir insan…İnsanın tanımı herkes için farklı ifade edilebilir. Kimileri iki ayağı/bacağı, ağzı/burnu olan Homo Sapiens tanımına uygun herkesi insan olarak tanımlayabilir.
Ben insanı aklına, entelektüel birikimine ve yüreğine göre tanımlayan biriyim. Bana göre Barbaros, yukarıda zannettiğiniz her şeyin bütününden oluşan yüreği ve aklı ile bütünleşmiş davranışlardan oluşan bir insandır. O gelişmiş insan tanımına uygun nadir insanlardandır.
Burda olmaz!
Gösterisinin adı “Burda Olmaz”dı. Burada oldu. Tam burada Ankara’da oldu… Tam burada bir insan yüreğini sahnede gördük biz.
Aylar önce gösterisi olacağını duydum. Kendisi ile irtibat kurdum “davetlimsin” dedi. Arkadaşlarımla birlikte 4 kişilik yer ayırttı. “ Sahnedesin” dedi. “Sahnedesin” kısmını anlayamamakla birlikte tahmin ettim.
Modacıya yelek örmek büyük cesaret!
Ona değerli bir hediye vermek istiyordum. Ama “zengin” modanın merkezinde, zevkli bir adama ne hediye edebilirsiniz? Karnı, üstü-başı her şeye tok birine ne verebilirsiniz? Zaten bir kişiye ev eşyası, giysi, parfüm gibi hediyeleri çok anlamsız buluyorum. Çünkü herkesin zevki farklı… Belki en değerli hediye kitap olabilir ki o bile riskli. Çünkü herkesin okuma zevkini bilemeyebilir, kendi zevkinize göre aldığınız bir kitapla onun okuma ilgi alanına hitap edemeyebilirsiniz. Ama Barbaros’a beni hatırlatacak, ona yakışan bir hatıra bırakmak istiyorum.
Bir tek el işi, el emeği bi şeyin değerli olabileceğini düşündüm. Bir yelek örmeye karar verdim. Modacıya giysi pazarlayacak halim yoktu. Sürekli ip aldığım bir yere gittim. Yüzde yüz yün olan bir ip aradım. “Şaka mısınız” dedi. “Bu mahallede yüzde yüz yün ip satılamaz, çok pahalı, bulamazsınız.” “Peki, o zaman yüzde elli akrilik, yüzde elli yün olsun bari” dedim. “O olur” dedi. Dedim “şöyle güzel, erkeğe yakışan bi şey olsun…” Bulduk bir ip. Kadının da erkeğin de rahatlıkla giyebileceği kırçıllı bir ip beğendim. Örüyorum… Nasıl heyecanlıyım. Son beden ölçülerini bilmiyorum. Fotoğraflarına baktım. Tahmini bir ölçü yarattım.
Apartmanın yan tarafında Kırgız bir terzim var. Nadira… Söylediğim her projeyi çabuk kavrayan, vizyoner bir kadın… Nasıl tatlı bir yüreği, nasıl diyalektik bir aklı var. Kadına, işine, titizliğine acayip saygı duyuyorum. “Bir modacıya ördüm bu yeleği, güzel dikmeliyiz” dedim. O da heyecanlandı. Acaba beğenir mi diye tedirgin… Bir gün sürdü ama dikti yeleği. İkimiz de beğendik. Bir poşete katlayıp koydum. Ablam, Alev ve 35 yıllık üniversite arkadaşım Nurtaç ile birlikte bir çiçek yaptırdık. Yola koyulduk sonunda. Barbaros Şansal’ın gösterisine gidiyoruz. Ben nasıl süslendim, nasıl özendim bu davete. Topuklu ayakkabılarım, fönlü saçlarım filan…
İnsan görür, insanı…
Salaş gitsem, çıplak gitsem, yamalı gitsem, paçoz gitsem Barbaros bunu görür müydü, hayır. O gözümüze bakıyordu, ayaklarımıza değil… Sahnede oturanlardan anında geri bildirim alıyordu. Göz teması yani… Biz de sahnede oturtulduk. Çıktı… O güzel bakan gözleri, sade hali, heyecanı, saygısı ile “Bizim Barbaros” sahnedeydi.
Anlattığı şeyler ara sırada bizi kahkahaya da boğsa, gülümsetse de “trajikomikti.” Tanımadığımız, bilmediğimiz şeyler anlatmıyordu. Aslında yaşadıklarını aktarıyordu. Yaşadıklarını anlatmaktan daha değerli bir şey var mı bu dünyada? Tecrübeden daha öğretici bir şey var mıydı? Yok… Biz, yaşadıklarımızdan ve yaşadıklarından öğreniriz her şeyi. Arşimet bile suyun kaldırma kuvvetini hamamda yaşadıklarından yola çıkarak anlatmış değil miydi? Newton atında oturduğu elma ağacından düşen elma ile sorgulamıştı yer çekimini…
Barbaros’un anlattıkları, yaşadığı şeyler Türkiye’nin halini çiziyor. Dinliyoruz… Anlattığı her şeyi boğazıma bir yumru oturarak dinliyorum. Bir söz sizin nerenizden çıkıyorsa karşının orasına ulaşır. Kalkıp boynuna sarılmamak için kendimi zor tutuyorum. Kimi yerde insanlar gülüyor ama ben gözyaşlarına düşüyorum. Anlatının bir yerinde gelip yanaklarımdan dolu dolu öpüyor, ellerimi tutuyor gidiyor. Ben buna insanın insanı görmesi diyorum… Çok duygulanıyorum.
Barbaros Şansal kim?
Anlattıklarını anlatmayacağım burada. Gidin, görün yaşayın… O çağının dervişi… O yaşadıklarını ve yaşadıklarımızı yüreğinde bir değirmende öğütmüş, özünü çıkarmış biri. O saldırgan iktidarın hedefine oturtulmuş sınıfının haini, bizim sınıfın dostu, insanlığın büyük dövüşçüsü… Yumruğu, silahı, kılıcı ile değil yüreği-aklı ile savaşan biri. Çok seviyorum, kardeşim gibi seviyorum onu. İyi ki var. İyi ki tanıyorum, iyi ki bizi tanıyor.
Biz de Yapabiliriz!
Gösteri bittiğinde herkesle öz çekim yapacağı sözü veriyor ve nitekim yapıyor da… Uzun kuyruklar oluşuyor fotoğraf çekimi için. Hiçbirine hayır demiyor. Saatlerce insanlara yakın, yanak yanağa, kol kola fotoğraf çektiriyor. Ben Barbaros’un bu hoşgörüye, bu iyilik haline doğuştan sahip olduğunu düşünmüyorum. O yıllarca iyi bir gözlemle, düşündüklerini, zekâsı ve iyi kalbi ile harmanlayarak geldi bu düzeye. Yapabiliriz! Hepimiz Barbaros gibi insan odaklı düşünceye sahip olabiliriz. Yeter ki onun gibi kimin ne olduğunu görebilecek göze sahip olalım.
Boğulduğumuz bu günlerde iyi ki varsın Barbaros…