Babil Kulesi Kitabı- Mahir Ünsal Eriş

0
329

İkinci bir dil bilmek, ikinci bir ruha sahip olmaktır.”

(To have a second language is to have a second soul.)

Şarlman, Kutsal Roma İmparatoru

Mahir Ünsal Eriş’in Babil Kulesi Kitabı – Kelime ve Kavramların Dilden Dile Yolculukları yayınlandı ve kitap okumayı seven herkesin bir günde gönlünü kazandı. Okumakla pek arası olmayanların ise merak edip sürekli hakkında soru sormasına neden oldu.

Öğrendiğim ilk yabancı dil İngilizceydi. Yerinde pek duramayan ve kitaplara meraklı bir çocuktum. Daha ilkokula başlamamışken, muhtemelen biraz yerimde oturayım diye, babam öğretmeye başlamıştı İngilizceyi bana. Bu sayede o yıllarda pek yaygın olan bir uygulamayla mektup arkadaşı edinmiştim kendime. Mektup arkadaşımın adı Jamie’ydi. Uzun yıllar birbirimize kendi dünyalarımızda neler olup bitiyor mektuplarla anlatmıştık. Şimdiki gibi elimizin altında, sürekli görüşebileceğimiz, bizden farklı diller konuşan insanlar olmadığı için mektup arkadaşlığı paha biçilemezdi. Gel zaman git zaman başka dillere de merak sardım. Kitapları ana dilinden okuyabilmek, filmleri alt yazısız ya da dublajsız izleyebilmek, farklı kültürlerin yaşam tarzlarını öğrenebilmek, mümkünse o ülkelere seyahat ettiğimde ana dillerinde konuşabilmek gibi hayallerim vardı. Bazı dillerde bunu başarabildim bazılarında ise başaramadım. Yine de belleğime yeni diller katmaya çalışmaktan vazgeçmedim. Bir dil öğrenmeyi bulmaca çözmeye benzetirim çoğu zaman ve dilin içerisinde melodik tınılar duyarım. O dile ait kelimelerin kökenlerini merak ederim, alfabelerinin nasıl oluştuğunu, kültürle ve zamanla nasıl evrildiğini anlamaya çalışırım kendimce. Bu sebeple Babil Kulesi Kitabı benim gönlümü daha ilk sayfasından kazandı.

Mahir Ünsal Eriş kitabın genelini okuyucuyla sohbet havasında yazmış.  Bu sohbetin en başında kendisinin dile olan ilgisinin nereden geldiğini anlatmakla başlıyor işe. “Sıkıcı Konular” başlığı altında topladığı dillerle ilgili teknik bilgi bölümünde okuyucuyu hiç sıkmadan bilgi nasıl aktarılır konusunda yazardan mutlaka seminer düzenlemesini talep etmekteyim. Pusulanın renklerini, renklerin simgelerini, Karadeniz’in ya da Kızıldeniz’in ismini nasıl aldığını devam eden “Kırmızı Başlangıç” bölümünde bulabilirsiniz. Bu bölümde, “Bu satırlar yazıldığında, dünyada bayrağında kırmızı, mavi ya da beyaz bulunmayan sadece iki ülke var” diye not düşmüş yazar. Jamaika ve Moritanya. Bu bilgiyle karşılaşınca ansiklopedi okuyan çocuklar çağında yetişmiş araştırmacı-okuyucu kimliğim hemen devreye girdi ve internette bir araştırma yaptım. Moritanya bayrağına 2017 yılında referandumla kırmızı şeritler eklenmiş. Bu durumda dünyada bayrağında kırmızı, mavi ya da beyaz renk bulunmayan tek ülke Jamaika olarak kalmış görünüyor. Peki hiç düşündünüz mü neden insanlar özellikle kırmızı renge bu kadar düşkün?

Mitoloji ve Sümer Uygarlığına benim gibi özel bir ilginiz varsa kitap dördüncü bölümde daha da bir lezzetleniyor. Mitolojinin izlerinin günlük hayatımıza yer etmesi üzerine olan satırlar, hala kullandığımız sembol ve isimlerin geldiği yerler hakkındaki bilgiler bugüne kadar mitoloji ile hiç ilgilenmemiş olsanız dahi sizi şaşırtabilir. Benim için okuması en eğlenceli satırlar bu bölümdeydi. Mitolojiye ilginiz varsa Ulaş Tanrıkul’la Kuş Mitolojisi kitabı üzerine yaptığımız Homo Sapiens’in Anlam Arayışı ya da Mitolojik Evrenimiz röportajını da okuyabilirsiniz.

“Beynelmilel Bir Yolculuk” bölümünde sizin de ilk okuyuşta dikkatinizi çekecek bir paragraf var.  Arapların İranlılara Acem demesi üzerine. “Acem aslında ne dediği anlaşılmayan, dilsiz, sözsüz anlamında bir sözcük. Araplar, Farsların Arapça konuşmuyor olmasından ötürü bu adla, biraz da küçümser tarzda Acem olarak anmışlar onları. Bu, insanlık tarihinde çok yaygın bir kullanım biçimidir. Örneğin, Yunanlılar, Yunanca bilmeyen toplulukları, dillerini “bar bar bar” sesler çıkarıyorlarmış gibi kodlayarak, “Barbar” diye anarlardı ve bu kullanım Roma’ya da Latinceye de geçti.” diyor Mahir Ünsal Eriş. Bugün barbar kelimesinin kullanımı biraz daha şekil değiştirdi ama hala kültür referansında kullanılıyor. İnsanlar aynı dili konuşmadıkları ve aynı kültüre sahip olmadıkları diğer insanlara barbar diye dursun, bilim insanları başka türlerin dillerini çözmeye çalışıyorlar. İnsanlık tarihi boyunca konuşulan ve unutulan ya da hali hazırda konuşulmakta olan dillerden çok farklı bir dille iletişim kuran ve ne dedikleri hakkında henüz hiçbir fikrimiz olmayan balinaların.

“Dil: Soyut mu, Somut mu?” bölümünde “Dil, onu konuşan toplumun kendini, dünyasını ve bunları kavrayışını anlatmaya yarayan bir cihazdır.” diyor Mahir Ünsal Eriş. Kitabın içeriğinde biraz daha tartışılmasını arzu ettiğim dil mi düşünceleri şekillendirir, düşünceler mi dili şekillendirir konusu. Lera Boroditsky’nin Youtube ta “Dil Düşüncemizi Nasıl Şekillendirir? (How Language Shapes Thought) isimli bir sunumu var. (Sunumu merak edenler için linkini buraya bırakıyorum.)

Bu sunumun bir bölümünde Avustralya’da yaşayan Kuuk Thaayorre kabilesinin dillerinde sağ ve sol kavramlarının olmadığından her şeyin kuzey, güney, doğu ve batı bağlamında tanımlandığından bahsediliyor. Buna ek olarak bu kabiledeki insanlar karşılaştıklarında birbirlerine bizim anladığımız anlamda “merhaba” demek yerine “hangi yöne gidiyorsun?” diye soruyorlarmış. Doğal olarak cevapları da gittikleri yön oluyormuş. Eğer gittiğiniz yönü bilmiyorsanız bu selamlaşma beklediğinizden de uzun sürebilir. Doğa ile iç içe yaşayan bir toplumun bizler gibi ben merkezli olmak yerine çevre merkezli kurdukları dil araştırmaya değer görünüyor.

“Ayıp Şeyler” bölümünde “Dilde anlam ve ifadelerin kullanılış biçimlerinin maceralarını anlatacağım” diyor Mahir Ünsal Eriş ve bir karnaval başlıyor. Geçmiş zamanlarda yerli filmlerde sıklıkla kullanılan “Ama baba biz Kemal’le sevişiyoruz!” daki sevişmek neden zamanla şimdiki ayıplanan eylem konumunu alıyor?  Sayfalarda ilerledikçe küfür olmayan kelimelerin argo dünyasına adım atmalarının maceralarını okuyoruz.    

Kitapta sayfa aralarında gezegen ve ay isimlerinin kökenlerine, çalmak fiiline kadar pek çok konuda aydınlatıcı bilgi var. Velhasıl kitabın içeriğinde yok yok, yine de insan kitap bittiğinde daha fazlasını talep etmekten kendini alamıyor. Umarım ikinci bir kitap yakında raflarda yerini alır.

Diller arasında keyifli bir gezinti yapmak, kullandığınız kelimelerin sembolik anlamlarını ve kökenlerini öğrenmek, zamanla geçirdikleri evrimi gözlemlemek, yazının çıkış macerasını öğrenmek isterseniz Babil Kulesi Kitabı size okuması eğlenceli sayfalar vaat ediyor.

Dilin kökenleri konusu ilginizi çektiyse size aşağıdaki kitapları da okumanızı öneririm. Bu kitaplar eşliğinde dilin sınırsız dünyasını daha da yakından tanıyabilirsiniz.

– Alan Barnard, Tarihöncesinde Dil, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi

– Barry Sanders, Öküzün A’sı, Ayrıntı Yayınları

– Genevieve Von Petzinger, İlk İşaretler – Dünyanın En Eski Sembollerinin Gizemlerini Çözme, Doruk Yayınları

– Georges Jean, Yazı – İnsanlığın Belleği, Yapı Kredi Yayınları

– James David Lewis-Williams, Mağaradaki Zihin, Yapı Kredi Yayınları

– Steven Roger Fischer, Yazının Tarihi, İş Bankası Kültür Yayınları

– Yalçın İzbul, Dil Antropolojisi, Koyusiyah Yayıncılık