Türk yazarlar arasında Sevim Burak’ı her zaman çok ayrı bir yere koymuşumdur. Öznel olarak bunun temel iki sebebi var benim için; birincisi tüm eserlerinde hazine avı gibi inanılmaz, duygu yoğunluğu ve derinliği çok büyük cümleler yakalayabilmek, ikincisi ise yine çok sevdiğim “Beat Generation”ın efsane ismi William Burroughs gibi zaman zaman “cut-up” tekniği kullanması. Düşüncelerin kelimelere, cümlelere dökülürken rasgele kesip biçmelerle oluşan bu yazın tarzı ile edebiyatın yıllar içerisinde kesinleşmiş, kalıplaşmış kenar çizgilerini, sınırlarını yok sayarak düşünceyi ve yazıyı özgürleştirmeyi başarabiliyorlar. Post-modern bir yaklaşımla rap müziğin karışımı dersek yanlış olmaz sanırım. Sevim Burak eserlerinde yalnızca bununla da sınırlı kalmayarak yazılarını büyük/küçük harf kullanımları, kelimelerin içerisinden harf çıkararak ve/veya ekleyerek yeni kelimeler türetmesi, çevresel sesleri kelime haline getirmesi, tekrar eden metinler, satır atlama, kaydırma gibi efektler ile biçem anlamında da metni destekleyen, vurgulayan görsel oynamalarla tarzını biricikleştiriyor. Bebop’un aksak ritmini oluşturan “mavi nota”lar gibi cümleleri okurken caz dinliyormuş duygusunu yaşamak ise cabası…
Peki niye bir otomotiv yazısına Sevim Burak ve edebiyat ile başladık?
Çünkü “Ford Mach 1”den bahsederken Sevim Burak’ı yok saymak mümkün değil.
Yanık Saraylar, Afrika Dansı, Sahibinin Sesi, Palyaço Ruşen, Everest My Lord gibi eşsiz kitapları ile Türk edebiyatına ismini kazımış öykü ve oyun yazarı Sevim Burak’ın bence en önemli üretimlerinden biri Ford Mach 1. Kendisinin de “hayatımın projesi” dediği ve maalesef 1983 yılında aramızdan ayrılışına kadar tamamlayamadan bitirmek zorunda kaldığı bu eserini uzun yıllara yayılan notlarından Nilüfer Göngörmüş yoğun ve takdir edilesi bir emek sonucu toparlayabildi.
Ford Mach I’de Sevim Burak, uzun yıllar yaşamını sürdürdüğü Bağdat Caddesinin ve onun çevresinde oluşmuş yaşam tarzının, kültürünün 70’li yılların sonu ve 80’li yılların başında İstanbul’un nüfus yapısının değişimi, betonlaşma ve bununla birlikte gelen kültür erozyonunun yarattığı yabancılaşma ve işgal duygusunu anlatır. Tevellüttü yetenler o yıllarda Kadıköy ve Bağdat Caddesindeki otomobil kültürünü, sokak yarışlarını hatırlayacaklardır. Sevim Burak yaşadığı/yaşadığımız bu kültür erozyonunu yaratanları, kendi deyimiyle işgalcileri bir metafor olarak bu otomobiller üzerinden cisimleştirir. Roman boyunca Chevrolet Cadillac, Ford Taunus GXL, Alfa Romeo, Maserati, Jaguar, Opel Coupe X, Ferrari 360 GT, 73 Malibu, Ford Cobra, Opel Massa, Rolls Royce Phantom, Buick Skylark, Mustang,Citroen; Burak’ın bir yandan tutkuyla yücelttiği otomobiller olarak bir yandan da bu değişimden korkuları ve düşmanca duyguları olarak karşımıza çıkarlar, betonlaşma, yabancılaşma, teknoloji ve kapitalizmin işgali bu markalarla vücut bulur. Otomobiller arasındaki çekişme, yarışlarla birlikte Burak arka planda bizlere modellerin menşeileri üzerinden kültürel olarak Asya ve Avrupa karşılaştırması da yapar.
Sokakları işgal eden bu otomobiller ve bu yeni kültür enstrümanları arasında yalnızca bir tanesi farklı ve özeldir. Romanın ana karakteri olan Ford Mach 1. Sevim Burak karşı çıktığı bu istilaya ironik olarak yine bu kültürün bir ögesi olan, aynı değerleri simgeleyen ancak en güçlü, en hızlı, en korkutucu, en yalnız, en farklı bir modelle kendini özdeşleştirerek karşı durur.
“CANAVAR MACH I
ADIMA İSTERSEN KIYMET VER
MACH I BENİ İFADE EDER
OTOMOBİL OLDUĞUMU
BURADAKİ BAĞDAT CADDESİ’NDEKİ
HAYATIMI ANLATIR
ESİR OLDUĞUMU
SON ŞAHLANIŞIMI
SON GENÇLİĞİMİ
İFADE EDER”
Her ikisi de (hem Ford Mach 1 hem de Ford Mach 1 kılığına girmiş Sevim Burak) yaşadıkları topluma, bu yeni düzene, bu kültüre karşıdır, sürüden ayrılmışlardır ve tek başınalardır.
“Carrera ve Renault, Mach 1’ı sollayıp makas atmak istediler.
Fakat Mach 1 başını çevirince, bir show numarasıyla sekerek uzaklaştılar.
Mach 1 bu şakayı ciddiye almak istemezdi ama, onun her zaman yolunu değiştiren ve çıkmaza sokan böyle olaylardı.
Bu yüzden mach 1 bu şakaya mim koydu”..
Metaforlarla bezenmiş böylesi bir imgesel kurguda korkularıyla yüzleşmek, onları karşı durabilmek için Sevim Burak’ın bu kadar otomobil içerisinden Ford Mach 1’i seçmiş olması şaşırtıcı değil. Çok iyi bir gözlem gücüne sahip olan Burak gibi, otomobilden anlayan, anlamayan herkes tüm otomobiller yan yana dizildiğinde özdeşleşmek için Ford Mach 1’i seçerdi kuşkusuz.
Birinci nesil Ford Mach 1, ilk oarak 1969 yılında Ford’un yeni tanıttığı dört otomobilden biri olarak karşımıza çıktı. (Diğerleri Boss 302, Boss 429 ve Mustang Grande’ydi) Grande konseptini konfora dayandırırken diğer ikisi performans odaklı bir stratejinin ürünüydü. Ford Mach 1 ise mükemmel bir ara noktayı temsil ediyordu. Performans, güç ve konforun karışımını.. Üstelik diğer Mustang’ler tek tip sunulurken Mach 1 şasi aksesuar ve özelliklerinden, şanzıman, motor, amortisör özelliklerine kadar bir çok seçenek sunmaktaydı. Ve beklenen oldu; üç farklı modelle aynı anda piyasaya sürülmesine rağmen ilk yıl 72.000 civarında bir satış rakamına ulaşabildi.
Ford, 1964 yılında “Ponny Car” kategorisini oluşturarak Camaro ve Firebird gibi rakiplerle mücadeleye girerken teknolojik ve tasarımsal olarak yaptığı yeniliklerle çıkardığı ara model olan Mach 1’e “GT” performansını yeteri kadar anlatamayacağı düşünülerek GT yerine bu ad verilmişti.
Piyasadan beklenenin üzerinde tepki alınmasının ardından 1970 yılında hemen tasarımsal bir takım yenilemelere gidildi. Yan çıkıntılar kayboldu, ön tarafa iki ızgara eklendi, sis farlarının yeri değişti, siyah kaput şeridi kaldırıldı. 71 yılında yeniden tasarımsal değişiklikler yapıldı. Daha büyük gövde boyutu ağırlıkla birlikte yol tutuşunu engelledi, “fastback” profilinin değiştirilmesi kör noktalara yol açtı. Uzun hatları artık onu daha büyük, daha güçlü göstermeye başlayacaktı.
İkinci nesil Mach 1’ler dünya petrol krizi yıllarına denk geldiği için performanstan ziyade yakıt ekonomisine vurgu yapılmak üzere motorları küçüldüğünden performans tutkunlarını oldukça mutsuz edecekti.
Bugüne dek toplamda altı jenerasyon olarak piyasalarda yer alan Mach 1 (Birinci nesil 1969-73, İkinci nesil 1974-78, Dördüncü nesil 2003-4, Altınca nesil 2021-23) benim için hep birinci nesildeki devasa, güçlü “muscle car” olarak kaldı, kalacak..
Bir çok birinci nesil Mach 1 kullanmama rağmen maalesef seksenli ve doksanlı yıllarda Türkiye’de çok yıpranmamış, yorulmamış, orijinalliği bozulmamış bir tanesini bulup almam mümkün olamadı. Doksanlı yılların sonu ve iki binli yılların başlarında yurt dışında getirilen birinci nesillerin fiyatlarının yanına yanaşmak da artık mümkün değildi.
Tıpkı Sevim Burak gibi, 2014 yılında piyasaya çıkan “John Wick” film serisinde, geleneklere bağlı, değişime karşı çıkan, güçlü, yalnız bir eski tetikçi karakterini canlandıran Keanu Reeves için de yapımcıların serinin ilk iki filminde otomobil olarak Ford Mach 1’i seçmesi tesadüf değil. 2014 yılındaki ilk filmin benzincide geçen sahnesinde John Wick benzin alırken Rus mafya liderinin oğlu arabayı beğenerek Wick’e “How much for the car?” (Araba için ne kadar istiyorsun?) diye sorar. Wick ise gülümseyerek otomobiline binerken “She’s not for sale..” (Satılık değil) diye cevap verir. Cevaptaki otomobili vurgularken kullandığı “she” (dişi) vurgusu benim için her zaman Sevim Burak olacak.
Dünyanın neresinde olursa olsun, yıllar geçse de Ford Mach 1 tüm zamanlar için öfkenin, güçlü olmanın, dik durmanın, tek başınalığın simgesi olmaya devam edecek…