Şubat’ın ilk haftasında olduğumuz için 5 Şubat 1914 doğumlu William S. Burroughs’a selam çakmadan olmazdı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 2011 yılında kendisini bir edebiyat eleştirmeni olarak konumlayarak “konu ve anlam bütünlüğü” olmadığı ve “edebi” saymadığından dolayı yazımından ancak 50 yıl sonra Türkiye’de “Sel Yayıncılık” tarafından yayımlanan “Cut-up Üçlemesi”nin ilk kitabı Yumuşak Makine’ye “halkın ar ve haya duygularını incittiği ve Türk Ceza Kanunu’nun 226. Maddesini ihlal ettiği” için soruşturma açılmıştı. Burroughs’un yazım tarzını temel olarak “kelimelerle eylemlilik” olarak tanımlamak mümkün. Sırasıyla kendine, orta sınıfın ahlak anlayışına, toplumsal hegemonyaya, logosa,her türlü kural ve dayatmaya karşı “gerçeklik ve gerçeklik arayışı” ile bir eylemlilik. Aslında Türkiye Cumhuriyeti’nin yargı anlayışıyla ironik olarak bir noktada kesişerek “edebi” olarak tanımlananı yadsıyan, klasik yazım biçimlerini, gelenekseli, kalıpları yıkarak ve yeniden inşa ederek oluşturma arayışındaki öncü, cesur, yenilikçi, farklı özgünlüğüyle avangard bir karşı duruş sergilemekte.
Tarzı; gerek içeriği gerekse yazın biçimi, kurgusuyla, teknik anlamdaki “doğru”nun karşısında öznel yaşam biçiminin ortaya koyduğu muhalifliğinin, tehlikeli olma halinin, direnişinin, politikliğinin bir gösterge biçimi olarak karşımıza çıkar. (Politikayla ilgili olmayan yazılarında dahi sistemin bize gösterdiği gerçekliğin dışında bir gerçekliği görebildiği, gösterebildiği ve radikal sistem karşıtlığı bağlamında deyim yerindeyse Allahına kadar politik ve avangarttır.) Saplantılı, tutkulu, şüpheci ve hatta paranoyak bir yaşam biçiminin olabilecek en samimi, yalın, gösterişten uzak bir biçemle rahatsız ederek, acımasız bir açık sözlülükle “paranoyak, görünenin arkasındaki hakikatin farkında olandır” [1]önermesiyle kağıda aktırılmasıdır aslında yapmaya çalıştığı.
William S. Burroughs -nam-ı diğer “Rahip”- gerek dil kullanımındaki yıkıcı eylemi gerekse içerik olarak çarpıcılığı ile eylemcidir. Mevcut kabul görmüş ve onanmış dili ve bu dille yıllardır kendisine ve bizlere anlatılanı yadsır, yeni bir dile, yeni bir yazma ve anlatma – dolayısıyla anlama biçimine-, zemin hazırlar. Burjuva yazınının doğruluk ve dürüstlüğün en büyük düşmanı olmasından hareketle, güvenli, normların ve ahlaki değerlerin, tanıdık/bildik karakterlerin rahatsız etmeyen, yabancı gelmeyen sözüm ona “eleştirel” dünyasından çıkarak, gerçek olanı, gerçek dünyayı anlatma ve anlama biçimine dönüşen bir zeminden bahsediyoruz. Yazarın dış dünyadan anladığı ve anladığını ideolojisi doğrultusunda çarpıtarak kurguladığı ve “kendi iç dünyası”, deneyimleri ile harmanladığını iddia ettiği ancak toplumsal kabul baskısıyla samimiyetten uzaklaştığı bir alanda Rahip, mutlak dürüstlük arayışıyla gerçek bir “modern” olarak tanımlanacaktır.
“Benim ihanet edebileceğim hiçbir şey, hiç kimse yok ve bu yüzden ben iflah olmaz bir şekilde dürüstüm.”[2]
Uzun ve toksik yaşamı boyunca “yaratmak direnmektir” sözünün hakkını vererek varlığıyla, yaşam biçimiyle, hiç bir yere ait olmadan (hatta “Beat Generation” temsilcileriyle bile iç-içe ve ayrı), kendi iradesiyle kendini de bir denek olarak kullanarak ve çıkarımlarını elbette olması gerektiği şekilde, yani bir küfür gibi suratımıza çarparak, yani yazarak, yazarken bilinen, kabul görmüş güvenli yolları reddederek, her defasında kendi yolunu açarak ve her defasında kendi açtığı yolu bir kez daha kullanmayan bir dil arayışıyla sonuna kadar direnmiştir. Hasan Sabbah’ın yeniden vücut bulmuş haliyle bir “modern zaman” suikastçısı “El Hombre Invisible”(Görünmez Adam) olarak ve önce kendini sonra toplumu hedef alarak bir “hiç”lik özlemiyle “Herhangi bir şey kurmaya yeltenmeyeceğim. Kale düşecek. Arkamda hiçbir metin bırakmayacağım” [3] diyerek yıktı, inşa etti, yıktı, inşa etti, yıktı…
Bilimsel ve teknolojik temellere örüntülü bitmek bilmeyen merakı, tıp, psikoloji, psikiyatri, farmakoloji formasyonuyla insanın/insana ait olan tüm duyguların yazınsal ve düşünsel anlamda “hacker”ı olarak, logosun kontrol mekanizmalarının kendisine ulaşamayacağı, sistemin içerisinde ama aynı zamanda dışında güvenli bir “Ara Bölge” (Interzone) oluşturarak kapalı olan, yasak olan, konuşulamaz, söylenemez olan her “şey”in, her tabunun kapısını aralamak, kilitlerini parçalayarak dokunmak, deneyimlemek, anlamak ve gördüğünü daha once görülmemiş, kullanılmamış bir dil ile en yalın haliyle gösterebilmek eylemliliği peşindedir. Morpehus[4]’un Neo ile ilk karşılaşmasında olduğu gibi, köle olarak doğmuş okuyucuya geri dönüş yolu olmayacak bir şekilde, mavi hap seçeneğinden bahsetmeden “ya kırmızı hap, ya kırmızı hap” keskinliğinde tavşan deliğinin gittiği yere kadar yalnızca gerçeği –ama fazlasını değil-, vaat eder.
“Konuşmak, yalan söylemektir.”[5]
E.H.Sturtevant’a göre ilk insanın irade dışı ses, mimik ve bakışları ile gerçekleştirdiği iletişim, iradi ve kurgusal bir biçim olan“dil”in yaratımıyla yalan söylemek ve aldatmak için bir araca dönüşmüştür. Dolayısıyla konuşma ve devamında yazı, insanın duygularını gizlemesi için bir ara yüzdür. “Uzaydan gelen bir virüs” [6]olan dil etkileşimle bulaşır. Soyut kavramlar kelimelerle ifade edildiğinde karşı tarafa bulaşır ve anlaşılmak, anlamlılık ve aynılık ekseninde bir yanılsama yaratır. “Dil” ve “yazı” ile bedenden bedene enfekte olan, hatta günümüzde “gösteri toplumu” uygarlığının egemenliğinde bir “beden” davranışı sergileyen medya ile bulaşımını sürdüren bu virüs nedeniyle kaybedilen özgürlüğün yeniden kazanımı için Rahip “Similia similus curantur” [7] diyerek bu virüs’ü başka bir virüsle, zihnimizde, algı ve duygularımızın güvenli alanında delikler açarak, bozulma meydana getirerek, sistemlerimize sızarak bulaştırdığı bu yeni virüs ile önce hasta edip sonra iyileştirerek, salt gerçeği görebilme yetisi kazandırma isteği ile tedavi etmeye çalışma çabasındadır. (“Hiçbir şey doğru değildir. Her şey meşrudur.”[8]) Bunu yaparken de “dil”i bir denetim aracı olmaktan çıkarmak, yalan söylememek için yeni bir dil, yeni bir dil yaratmak için ise eski bir yöntem olan “cut-up” (kes-yapıştır) tekniğini yeniden kurgular. Sonsuz sessizliğe giden bir yolda, rastlantısal devinimlerle algının kapılarını yeniden aralamak için parçala, böl ama yönetme…
“Sözcükler yaşamın ve duyguların baş düşmanıdır.”[9]
Burroughs’un bu zorlu “gerçeğe çağrı” ediminde, yeni bir algı için cümleleri bağlamından koparmak ve hiyerarşik olmayan bir şekilde tekrar bağlanmaları için parçalayarak oluşturduğu köksap’ları (rhizome) yalnızca kendi bildiği bir formülle bir şırıngaya doldurup, soğuk kanlılıkla damarlarımıza zerk ederek bizleri “zehirlerken”, bizi gerçeğe bağımlı hale getirirken, bu yeni ara bölgede korkup rahip çağırmaya gerek yok, çünkü kendisi zaten rahip[10]…
[1] William S. Burroughs
[2] William S. Burroughs
[3] William S. Burroughs
[4] Matrix
[5] William S. Burroughs
[6] William S. Burroughs
[7] “bir şeyi kendisiyle tedavi et”, “hastalığı hastalıkla, acıyı acıyla iyileştir”
[8] William S. Burroughs
[9] William S. Burroughs
[10] “The Priest they called him” William S. Burroughs
[1] Samuel Beckett, Burroughs hakkında görüşü sorulduğunda…