Vah Başımıza Gelenler!

0
212

Geçtiğimiz ay İran’da ve ülkemizde bir kez daha başörtüsü üzerinden siyasi ve toplumsal mücadele süreci yükseldi. Öncelikle dayak, işkence ve ölüm tehdidine rağmen İran’da molla rejimine karşı çıkan kadınları ve isyanın ateşini bedeniyle yakan Mehsa Emini’yi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Safımız belli olsun, umarım bu uğurda hayatını yitiren kadınların kanı yerde kalmaz ve rejimin yobaz, riyakâr mollaları yenilir.

Aynı günlerde ülkemizde ana muhalefet lideri -herkesin malumu- üstün zamanlama dehası ile ilk yirmi yakıcı sorun arasına giremeyecek başörtü hakkının teminatını gündeme getirdi. CHP Genel Başkanı ve her an cumhurbaşkanlığı adaylığını açıklanacağı beklenen Kılıçdaroğlu ne işe yaradığı kimse tarafından anlaşılamayan tuhaf ABD gezisinden hemen önce bu konuyu kucağımıza bırakıp gitti.

Baş örtüsü konusunda cumhur seçmenine dönük teminat sadece İran’daki isyana değil Anadolu kasabalarında, metropollerin belli bölgelerinde, kadınların kısa etekle dolaşamadığı hatta sadece “dolaşamadığı”, hala cayır cayır din destekli ataerkil düzen tarafından yok edildiği bu garip, bu puslu günlere de denk geldi.

Kılıçdaroğlu konuşmasında, başını açmak için hayatta en sevdiği ve en güvenmek istediği insanlara karşı kendisi olma ve istediği gibi yaşama mücadelesi veren kızları anmadı. Oysa onlar var ve yıllardır Yalnız Yürümeyeceksin platformunda hem birbirleriyle dayanışıyorlar hem de mektuplarıyla seslerini duyurmaya çalışıyorlar.  

Ülkemizde an itibariyle baş örtülü kadınlara kamusal alanların tamamı açık ama tesettürlü/kapalı yaşamak istemediği halde ailesi ve/veya akrabaları tarafından buna zorlanan bazı kız çocuklarına, gençlere, yetişkin kadınlara seküler hayatın yolları kapalı.

TEAM araştırma şirketinin 2022 yazında 8.832 kadın arasında gerçekleştirdiği araştırmaya göre  bu ülkede 17 yaş üstü kadınların %45’inin şu veya bu şekilde, şu veya bu sebeple başında örtü var. Grafik 1’de baş örtüsü kullanan kadınların yaş gruplarına göre oranlarını görüyorsunuz. Yaş arttıkça başörtü kullanımı da artıyor. Önümüzdeki seçimlerde ilk kez oy kullanacak genç kızların %27’si başörtülü, 23-29 yaş grubunda ise bu oran %38’e çıkıyor. En yüksek başörtü kullanan yaş grubu %67 ile 63 yaş üstü fakat bunların nüfustaki payı az.

Grafik 1: Türkiye’de Baş Örtülü Kadınlar (Kaynak: TEAM, 2022, n: 8.832)

2021 yazında Kısa Dalga Medya’da “Yalnız Yürümeyen Kadınlar” başlıklı 8 bölümlük bir podcast serisi hazırlamıştık

O seride, bir tanesi kapanmamak için “yıllardır” mücadele eden liseli genç olmak üzere başını açmak isteyen, gelişme çağında en kritik yılları bu baskı ile heba olan ama asla vazgeçmeyen kişilerle röportajlar yapmıştım. Görüştüklerimden biri ergenlik döneminde başörtüsü yüzünden istediği okula gidememiş, hala rüyalarında gazetecilik yapan, 40 yaşından sonra da çalışabilmek için başını açmak zorunda kalmış bir kadındı. Bu çalışmadan çok şey öğrendim ve bir kez daha hemcinslerimin cesaretine şapka çıkardım.

Tarikat bağlantılı aileler okul öncesinden başlıyor başörtü propagandasına. Ama genel olarak dindar muhafazakâr ailelerde milat, çocuğun regl olması. Okul, İmam Hatip’se mümkün. Kızına başörtü taksın diye rüşvet veren de var tehdit edip şiddet uygulayan da elinden polisin kurtardığı kızına “kendini öldür” diye mesaj atan da… Bu çocuklar ve gençler aileleri tarafından başörtü takmaya duygusal, fiziki ve finansal yollardan zorlanıyorlar, buna karşı kamusal destek almak istiyorlar. Bu destek psikolojik ve hukuki danışmanlık olabileceği gibi burs veya barınma şeklinde de olabiliyor.

Görüştüklerime 30 yaşına kadar kadınların yüzde kaçının kendi rızası ile baş örtü taktıklarına ilişkin tahminlerini sormuştum. Elbette istatistiki bir anlamı yok, niteliksel bir bilgi ama cevaplar %50 ile %80 arasında değişmişti ve bu benim için çok çarpıcıydı. TEAM’in araştırmasını baz alırsak 17-30 yaş grubunda baş örtü takan yaklaşık 3 milyon genç kadın mevcut. Başörtüsü ile ilgili haklarının korunmasını isteyenler kadar başörtüsü takmak istemeyen var. Kaldı ki mesele sayısal büyüklükle ilgili değil, mesele gerçek ve sağlam demokrasi anlayışının ama dar ama geniş toplumun her köşesine sirayet edebilmesinde.  

Başörtüsü, benim çocukluk ve ilk gençlik yıllarımda Antakyalı babaannemin başında Halep işi bağlanmış siyah “peçe”si, Düzce’de anneannemin çenesinin altında bağladığı, çarşı pazar kostümünün tamamlayıcısı ve bol lokumlu mevlitlerin süslü, yarım yamalak bağlanan dekoratif unsuru olmaktan öteye geçmemişti. Kamusal alanlar başörtülü kadınlara kapalıydı ve biz “açık”lar bunun nice gencin gelecek düşlerini sekteye uğrattığından habersizdik. Dindar kadınlar neredeyse başörtüsü değil de görünmezlik pelerini takmıştı, biz de görmüyorduk. Günümüzde ise kadınlar tercihleri ne olursa olsun artık daha fazla “görünür”ler. Grafik 2’den görüleceği gibi baş örtülü olsun olmasın kadınların hanelerinin yarısından fazlasında başörtü kullanan da var kullanmayan da.  Okulun ve iş hayatının kapısı tüm kadınlara açıldığından beri bu böyle.

Grafik 2: Hanede Başörtü Kullanımı (Kaynak: TEAM, 2022, n: 8.832)

Ülkemizde kadınların baş örtülü icra edemedikleri hiçbir meslek yok bildiğim kadarıyla. Öte yandan şu anda en az görünür olan grubun baskı ile tesettüre zorlanan çocuklar ve gençler olduğu gerçeği de masada. Türban serbestisi sarkacının topu ne yazık ki 4 yaşındaki bebelere kadar uzanmış durumda. Özellikle tarikat mensubu aileler bu durumdan vazife çıkarıp serideki Metis’in öyküsünde  olduğu gibi Balat’ın orta yerinde bile çocukları örgün eğitimden kaçırıp sübyan mekteplerine vermekten, el kadar çocukları yobaz dünyalarına hapsetmekten çekinmiyorlar. Bu ülkede yasak değil miydi çocukları okula göndermemek yahu?

Neyse ki İstanbul Sözleşmesinin hala fiilen uygulanan kanunlaşmış maddeleri var da görüştüğüm kızların bir kısmı polis yardımıyla ailesinin ağır şiddetinden kurtulmuşlar. Ya kurtulamayanlar? Ya her ne hikmetse buluğ çağında yükseliveren intihar vakaları ile aramızdan ayrılanlar?

Çocukluğun, gençliğin en güzel yanı istediğin gibi olabilme özgürlüğü iken bu kızların bir kısmı ikna edemedikleri ailelerinin görüş açısından çıkar çıkmaz başka bir kimliğe bürünüyorlar. “İkili hayat” diyorlar buna, ailelerinin yanında başörtülü ama onlarla kesişmeyen “diğer” hayatlarında başörtüsüz yaşayanları var. Bunun ağırlığı gencecik ruhlarını mahvediyor elbette. Okuyabilmek için tehditle yerleştirildikleri tarikat yurdunun müdürü tarafından ailelerine ispiyonlanıyorlar kimi zaman. Esnaf, akraba, tanıdık yani “mahalle” bu gencecik kızların başındaki örtünün nöbetini tutuyorlar. İktidarda kim olursa olsun onlarınki daima polis devleti. Hep kaçış hayalleri kuruyorlar; onları kimsenin tanımadığı, hesap sormadığı başka bir şehir, hatta başka ülke. Oysa kim ister sevdiklerinden ayrılmayı, kim kendisini yaban ellerde daha güvende hisseder?

Yaşadıkları yoğun fiziksel ve duygusal şiddete karşı onları koruyacak kamusal alanlar karakol ve kadın sığınma evleri ile sınırlı, o da ipler koptuktan, derin yaralar açıldıktan sonra.

Sözün özü, aile cenneti de cehennemi de olabilir insanın, sosyal devlet, vatandaşını her nevi şiddetten korumakla yükümlüdür üstelik bunu azlığa çokluğa bakmadan yapmak durumundadır. Baş örtüsü yasaklarını benimsemeyen bir demokrat olarak şahsen benim muhalefetten beklentim, aralarında çocuklarına baş örtü taksın diye eziyet eden ailelerin de bulunduğu muhafazakâr mahalleye şirinlik yapmaları değil, değerler arasında ayrım yapılmadan tüm özgürlüklerin kapaklarını açacak vaatlerde bulunması ve bu özgürlüklerin takipçisi olmasıdır.

Kapak Görseli: Melanie Wasser/Unsplash