Bu artık bizim dünyamız…elektronun ve devre anahtarlarının dünyası… saniyede akıp giden veri birimlerinin güzelliği. Çıkar peşinde koşuşan açgözlülerin elinde olmasaydı son derece ucuz olabilecek, zaten mevcut olan bir hizmeti para ödemeden kullanıyoruz. Keşfe çıkıyoruz… ve sen bize suçlu diyorsun. Bilgiyi arıyoruz… ve sen bize suçlu diyorsun. Bizim ten rengimiz, milliyetimiz, dinsel bağlantılarımız yok… ve sen bize suçlu diyorsun. Sen atom bombaları yapıyor, para için savaşlar çıkarıyor, öldürüyor, hile yapıyor ve bizi bütün bunları kendi iyiliğimiz için yaptığına inandırmaya çalışarak yalan söylüyorsun… hala biz suçluyuz. Evet ben suçluyum. Suçum merak.
The Mentor (1)
Yukarıdaki sözler, “Bilgisayar Yeraltı Dünyası”nın efsanevi ismi Mentor’a ait. FBI tarafından tutuklandıktan kısa bir süre sonra bu sözcükler, BBS’lerde (2) dolaşmaya başlamıştı bile. Hacker’lar, iki bilgisayarın, (kimilerine göre, iki telefonun) birbirine bağlandığı anda başlayan tarihlerinde, bir çok biçimde adlandırıldılar, çevreleri kimi zaman çekici, kimi zaman ürkütücü bir efsaneler halesiyle kuşatıldı. Şu anda bir çoğunuzun kullandığı işletim sistemlerinin temellerini atan kişilerin de aralarından yetiştiği bu “meraklı çocuklar”, yaklaşık on-on bir yıldır “suçlu” diye anılıyorlar . (3)
“Hacking”in sözcük anlamı, “kesmek”, “yarıp açmak”, “kırmak”… “Crack”, yani bire bir “kırmak”, hacking eylemlerinden yalnızca birini tanımlamak için kullanılıyor. “Yarıp açmak”, “içine bakmak” sözcüklerini kullanmak, semantik olarak da, politik olarak da daha yerinde olur. “Kırmak” söz konusu olduğunda, bu, yıkıp dağıtmaktan çok, buzu kırıp ardındakine ulaşmak anlamında kullanılır. Buzu kırmak, aynı zamanda ardında yatana bir hayat imkânı sunmak, ona can vermek de değil midir? Onu etkiye, etkileşime, yani dönüşüme açmak…
“Hack”in bir anlamı da “sızmak”tır. Hacker bir sistemden içeriye süzülerken, bu eylemi da bir etki altında gerçekleştirir. Viral bir etki. “Merak Virüsü”nün yayılma yollarından (yalnızca) biri de, “hacking”dir.
Hacker’ların bir tür “ata”ları olarak gördükleri beat kuşağının kült ismi William Seward Burroughs, dilin virüs olduğunu söyler. Bir virüs, koruyucu bir kılıfla kaplı bir DNA ya da RNA’dan ibarettir, nükleik asitte kodlanmış mesajdan ibarettir. İçeriği kendini kopyalamak olan bir mesaj. Virüs mesajın ilettiği emrin ta kendisidir. Dildir… Sözcük ve söz…
“Başlangıçta sözcük vardı ve sözcük Tanrı’ydı ve o zamandan beri sır olarak kaldı. Sözcük Tanrı’ydı ve sözcük dile getirdiğimiz et’ti. Tam olarak neyin başlangıcındaydı sözcük? YAZILI tarihin başlangıcında. Genellikle konuşulan sözcüğün yazılı sözcükten önce geldiği sanılır. Ben, bildiğimiz biçimiyle konuşulan sözcüğün yazılı sözcükten sonra geldiğini düşünüyorum. Başlangıçta sözcük vardı ve sözcük Tanrı’ydı ve sözcük et’ti… insan eti… YAZI’nın başlangıcında… Hayvanlar konuşurlar ve enformasyon iletirler, ama yazmazlar. Gelecek kuşaklar ya da kendi iletişim sistemlerinin sınırı dışında kalan hayvanlar için enformasyonu erişilebilir kılamazlar. Bu insanlar ve hayvanlar arasındaki can alıcı farktır. YAZI. (…) Elektronik Devrim’de bir virüsün çok küçük bir sözcük ve imge öğesi olduğu kuramını geliştiriyorum.” (4)
Burroughs, romanlarında ya da teorik metinlerinde geliştirdiği bu kuramın bir silahı olarak sunmuştu ünlü “cut-up” tekniğini. Brion Gysin’la geliştirdikleri bu teknik, dilin viral etkilerine karşı, “sözü yarmak” eyleminin bir aracıydı. Yani dili “hack” etmek… Denetimin dilini, bu dille bulaşan atalet ve boyun eğme virüsünü, semantik yarılmalar, kesip farklı bileşimler içinde yeniden bir araya getirilen, birer “buz kırıcı”ya dönüşen karşı-sözcüklerle, yine kendini kopyalayarak çoğalan viral bir mekanizma ile alt etmek..
Virüsü virüsle vurmak tıbbın eskiden beri bildiği şeydir. Ama bir virüsün asla tümüyle denetlenemediğini de öğrenmiştir tıp. Denetim mekanizmaları kendi viral etkilerini şebekenin tümüne salarken, bir yandan da kendisini dönüştürecek, mutasyon geçirerek yayılıp denetimi yeniden ele geçirecek bir anonim akla hizmet ettiklerinin farkında değillerdir. Ağın tümüne göz diken viral, sentaktik iktidar, varoluş/yayılış eylemi sırasında kurduğu sistemi başka viral etkilere de açar. Virüs virüsü dönüştürebilir. Denetim karşıtı viral etki, bulaşıcı düşüncelerle, merak “solucan”ları ve muhalefet etkileriyle yayılmaya başladı mı, durdurmak zordur.
Önce şebekenin içinde, geçici, geçtikleri her yerde iz bırakan göçebe zonlar kurarak işe başlarlar. Wachowski Kardeşler’in şimdiden kültleşen filmi Matrix‘deki Oracle çevresi ya da Morpheus’un gemisi böyle bir göçebe viral zondur. Denetim merkezleri ve güvenlik uzantıları tüm şebekede bu zonları arar. Şebeke yeni düğümler, düğümlerden oluşan kompleksler ve veri bankalarıyla, alternatif şebekeler oluşturarak kesişen çokuluslu şirket ağlarıyla büyüdükçe, göçebe zonların sayısı da, anonim özgürlüğü ve etkisi de artar.
Enformasyon mülkiyetiyle can bulan yeni egemen sanal sınıflar, bilgiyi ve teknolojiyi tekellerine almaya çalıştıkça, bu viral zonlar söz konusu enformasyonu örten buzu deler, verinin kaynak kodunu kırarak şebekeye salar ve teknolojiyi erişilebilir kılar. İletişim teknolojisinin en üst düzeyi, zaten bu gezici zonların erişimi dahilindedir.
80’lerin Hacker Etiği, “tüm enformasyon özgür olmalıdır” der ve şöyle devam eder: “Bilgisayarlar hayatı daha iyi de kılabilir, daha kötü de…” (5)
“Enformasyon Çağı”na girdik gireli, başımız dönüyor. Enformasyonu ulaşılmaz kılan şeylerden biri de akış hızı. Zihinsel algı kalıplarını dönüştüren, Paul Virilo’nun insanların zaman-mekan duygularını yitirmelerine, atalet haline gömülmelerine yol açtığını ileri sürdüğü ve “dromoloji” diye adlandırdığı bu hız, enformasyonun biri gelirken diğerini silmesine de yol açıyor . (6) Enformasyon hızı ve iletişim şebekelerinin yaygınlığı ve medyatik etki, büyük bir hızla kişiyi enformasyon kullanıcısı olmaktan çıkarıp, “seyirci” haline dönüştürüyor, olup biten her şeyi de bir “gösteri”. Seyirci her şeyi görmek, işitmek ve unutmak zorunda. Sitüasyonist Guy Debord’un “Gösteri Toplumu” adlı sarsıcı kitabıyla anlatmaya çalıştığı da buydu: Sürekli bakan ve hiçbir şey yapmayan kişi: işte seyirci… “Varlığı görünüş, hakikati de yalan” olan Gösteri Toplumu’nun ideal bireyi … (7)
Kuşkulu bir ölümle can veren Guy Debord da bir tür hacker’dı, kitabı ve kurduğu” Internationale Stiuationisme” hareketi de bir tür hacker’lar topluluğu. Debord, gösteri açlığıyla kudurmuş arena yamyamlığı ve bir topluluk oluşturmak arasındaki asli ilişkiyi kendine dert edinen bir zihin-kırıcıydı. İşte gündelik hale gelmiş faşizan şiddet, devlet terörü, mikro-savaşlar, etnik çılgınlıklar, organ ticareti, ekolojik yıkımlar ve içine gömüldüğümüz mutlak bir atalet hali… İletişim teknolojilerinin hızlı gelişimi ve daha da hızla yaygınlaşmasıyla denetim mekanizmalarını bulaştıran viral enformasyon tüketimi, bir çoğul yalnızlık ve atalet halini milyarlarca insana yayarak, onları post-endüstriyel, post-nasyonal, post-kentsel bir getto karşı-kültürüne kapatarak, bir ‘küresel köy’den kozmik bir getto doğurduğu, dahası mutlak edilginleştirme yöntemleriyle her bireyi kendisi için bir getto haline getirdiği, ‘Gösteri toplumu’nun bu yeni formunda, Debord’unki gibi keskin bir bakış ve hakiki bir duruşa, rahatsız edici bir eleştirelliğe her zamankinden çok ihtiyacımız var.
Hacker, yarma, kırma, sızma eylemiyle, bir anlamda enformasyon iletim hızını ve dolayısıyla “hızın ekonomi-politiği”ni kesintiye uğratır. Hacker elde ettiği enformasyona bir TV seyircisinden daha çok değer verir. Onun için enformasyona ulaşabilmek, özgürlüktür. Onu özgürlüğünün simgesi olarak kaydeder ve şebeke üzerinden Öteki ile paylaşır.
İletişim teknolojilerinin gelişimi, (sözde) “interaktif” ve mobil televizyona doğru gidiyor. “Infotainement”, “Cybertainement” (8) gibi sözcükler, bilgisayar ve iletişim ağı kullanıcılarını değil, bildiğimiz televizyon seyircilerini, o mükemmel, atıl tüketiciler topluluğunu hedefliyor. Ülkemize özgü bir kurnazlıkla, demode bir “herşey üzerinde”, düşük CPU’lu anakart, biraz RAM, bir “softmodem”, Windows CE tarzı bir portatif işletim sistemi, bir klavye, bir mouse ve bir de 14” monitörden oluşan, ucuz OEM çevre ürünleriyle donatılmış, “bilgisayar olmayan”, ama “hem dvd, hem tv, hem müzik seti, hem internet aracı vs.” olan ıvır zıvır, gazete promosyonlarında boy göstermeye başladı bile. Yurt dışında da Playstation II geldi geçti, Microsoft “X Box”unun pazarlama faaliyetlerine başladı. Tüm bunları taçlandıracak ve mobil, kablosuz iletişimi ucuzlatıp “kitlelerin erişimine açacak”, GSM sektörüyle medyayı buluşturacak olan “WAP” da cabası… [Buna bugün Palysttion III, Wii, wimax, wifi, 3G vs. de eklemek gerek…] Kablo teknolojisi de fiber optiğin egemenliğiyle, özellikle şirket ağlarının bant genişliğini artırarak bu gelişimin altyapısını hazırlıyor. Buzdolabı üstü mini tv/dokunmatik internet kutuları da alışverişi ayağımıza getirecek. Elektronik ticaret televizyon seyircilerini seviyor. Öngörülen gelişme olursa, bilgisayar (ve enformasyon) kullananlar öncelikle şirket çalışanları olacak, gerisi de “eğlenceye dönüşmüş enformasyon”u ve metalaşmış bilgiyi tüketecek.
Hacker’ların uyduları, dolayısıyla televizyon programlarını (bu arada cep telefonlarını da) daha şimdiden kırdıklarını hatırlatalım. Şebekeye açık televizyon kutularını neyin beklediğini siz tahmin edin. Pembe dizinin en heyecanlı yerinde, kızı kimin kapacağına interaktif olarak karar vermeye çalışırken ya da diş macunu seçerken, veledin birinin geçici bir zondan sizi Kropotkin ya da Nietzsche’nin viral etkilerine maruz bırakması çok mümkün.
Şebeke büyüdükçe, popüler ilgi Matrix’e doğru aktıkça, hayatlar giderek daha sanal, alemler daha siber oldukça, efsane virüslerinin de etkisi artıyor. Hacker’lar, neredeyse internet ve diğer şebekelerde olup biten tüm olağandışılıklardan sorumlu tutulmaya başlandı. Son zamanlarda bilgisayarlarımızı vuran virüslerden kaçının bir hacker (-ki hacker özel bir amaçla daha çok bir “worm”, yani geçtiği yerde güvenlik delikleri açan bir tür “solucan” kullanır), kaçının bir internet güvenlik ya da anti-virüs uzmanı tarafından ortalığa salındığını biliyor musunuz ? (9) Nereden bileceksiniz! Bilemeyiz. Ama genellikle anonim bir hacker’ın suçlandığı elektronik soygunların % 90’ının banka çalışanları ya da yakınları tarafından, sağda solda bulunan hazır programlar ve biraz da “sosyal mühendislik”le (10) gerçekleştirildiği, artık istatiksel bir bilgi.
Hacker, zorunlu olarak virüs yazıcısı, veri hırsızı ya da elektronik dolandırıcı değildir. Sistemlere sızan herkes de hacker değildir. Bu işlerin çoğunu, biraz nette dolaşarak bulup indirebileceğiniz programlarla, şifre kırıcılar, internet solucanları, virüs kodlarıyla da yapabilirsiniz. Özel şirketlerin güvenlik uzmanları, ya da hükümetin tuttuğu, yetştirdiği cracker’lar her yere sızıyor, bu arada sizin elektronik posta kutunuza da . (11) İnternet’te sizi yalnızca hükümet ya da güvenlik uzmanları değil, e-ticaretin tüm gözleri izliyor. Hakkınızdaki her türlü bilgi değerli bir istatistik parçası, alınıp satılabilir bir meta. Elektronik göz ve kulaklar her yerde, işte, evde, sokakta… Ama hacker sizden daha şanslı, onun anonima kalkanları, karşı izleme teknolojileri var. Kendisini koruyor. Etrafında oluşturulan medyatik suçluluk çemberinden koruyamıyor ama. Öte yandan, belki de binlerce genç, yalnızca bu efsanevi aura yüzünden ilk hack’ini yapıyor.
Bir yerde bir sistem varsa, o sisteme sızma, onu kırma imkanı da vardır. Sonsuz güvenli bir sistem, bir enformasyon hapisanesi henüz yaratılmadı. “İktidarlar her zaman kendilerine ait bir merkezin ve bu merkezden yayılarak tüm evreni kuşatan ve her noktasını denetleyebildikleri bir ağın düşünü kurarlar anonim akıllarıyla.” (12) Anonim aklın bu tehlikeli düşü yine de kaygı verici: “Günümüzde askeri-endüstriyel kompleksin silahlanma yarışı, ‘Enformasyon Devrimi’ sayesinde bilimsel bilginin tümünü militarize etmiş durumda.” (13)
Ama neyse ki, şebekenin içinde gezinen viral düğümler, bazı şeylerden de haberdar olmamızı sağlıyor, belki de sivil bir önlem almamızın da imkanlarını sunuyor. Nerede iletişim varsa orada topluluk vardır . (14) Siber âlem, iletişim topluluklarının kurulduğu, dağıldığı, sonra yeniden bir araya geldiği bereketli bir ortam. Hacker’lar bu alemde yalnız değil. Steve Jobs gibi merak virüsünün değerini bilen eski hacker’ların kurduğu “Electronic Frontiers Foundation” gibi sivil toplum kuruluşları, dünyanın her yerindeki insan hakkı ihlallerine tepki veren net toplulukları, ya da yalnızca kültürel meraklarla bir araya gelip farklı sosyal organizmalar yaratan internet sanatçıları, hiper-metin yazarları, öğrenciler, feministler, zapatistalar, anarşistler, siberpunk’lar, giderek çeşitlenen ve zenginleşen karşı-kültürler, alt-kültürler, haber grupları, tartışma ortamları…. İnternet iyi ki e-ticaretten, sıkı denetlenen özel mülkiyete haiz kurumsal şebekelerden ibaret değil. “Sibernetik devletin kapalı devresinin etrafında, içinde, bir başka köksapsı (15) ağ kuran, ona nüfuz ederek sürekli dönüşen ikinci bir uzay”…
Hacker, bilginin, daha da ötesinde denetim altına alınmamış anlamın peşindedir. Kişisel çıkarının değil. Bedava yazılımla insanların sistemlerine, kişisel çıkar elde etmek için giren kişi, hacker değil, yalnızca cracker’dır ve dediğimiz gibi, şirketlerde ya da hükümette bunlara daha sıklıkla rastlanır. Heyecan peşindeki veletler, ya da seri cinayet işleme cesaretini gösteremeyen psikotik virüs yazıcıları da bulunur içlerinde. Ama bu, etik sahibi bir hacker’ı sivil topluma karşı bir “suçlu” kılmaya yetmez. Militer sistemlere girerek Hindistan’ın nükleer savaş programlarını geciktirmek, ya da Orta Meksika’da milislerin yaptığı bir köylü katliamını iki saat içinde tüm dünyaya duyurup geniş çaplı sivil bir protestoyla Meksika hükümetini sorumluluk almaya zorlamak bir suçsa, o başka… Mafya – devlet bürokrasisi ile ilgili “gizli” belgeleri kamuoyuna duyurmak bir suçsa, bir çok ünlü köşe yazarı da şu anda içerde olmalıydı. Bilginin gizliliğini ihlal suçu, onu kimin sızdırdığıyla doğru orantılı galiba.
Hacker teknoloji kullanıcısından çok, yaratıcısıdr. Kullandığımız işletim sistemlerinin (Unix, Mac Os, Windows vb.) çoğu, müzik programlarının hemen hepsi (etik gereği, hacking eylemi “estetik” olmalıdır ve tüm karşı-kültür grupları gibi onlar da sanata yeteneklidirler), bir çok masaüstü yayıncılık programı ve çoğu elektronik şebeke çözümü, şirketlerin de sonuna kadar kullandığı bu araçlar hacker’lar tarafından yaratılmıştır. Bu doğal. Çünkü, ancak bir sistemim tüm imkânlarını öğrenme merakı ve ihtiyacı içinde olan biri, o sistemi geliştirebilir. Telefon sistemi de böyle gelişmiştir, bilgisayar sistemi de. Bedene bir uzantı halinde eklenen bir çok üst teknoloji ürünü protez de, ancak merakının peşinden giden hacker’lar sayesinde, kendi bedenleri üzerinde geliştirilmiştir.
Ama hacker, teknoloji üretirken, öncelikle öznenin sosyal bir organizasyon halinde kendini yeniden-oluşturmasına zihinsel ve fiziksel imkanlar sağlamak itilimiyle hareket eder. Hacker’ları tam bir karşı-kültür grubu kılan da, onları diğer karşı-kültür gruplarından ayıran da bu itilimdir. İletişim teknolojilerini, verili dilin ve enformasyon akışının yapısını kırarak onu sosyalleştirmek amacıyla, bir tür “semantik gerilla savaşı” için kullanır . (16)
Elektronik bir şebekede ilerleyen bir dijital solucan ya da insanın enformasyon şebekesi sinir sisteminde bir sinir hücresinden diğerine yayılan bir RNA virüsü benzeri davranışlar gösterir. Dil dolayımıyla alınan mesajlar, bir çocuğun beynindeki veri kopyalama mekanizmalarını harekete geçirerek sisteme yerleşirler (çocuk öğrenir) . (17) Düşünce bulaşıcıdır, dil viraldir, muhalefet kendini kopyalayarak yayılma eğilimi içindedir. Ama bir virüs, yapısı itibarıyla muhalif ya da iktidardan yana değildir. Bu yüzden, spontane ve öngörülemez davranışlar sergiler. Virüs, imkândır. Gelecek açık…
———————————–
Notlar
1 “The Conscience of a Hacker,” by The Mentor, Phrack Inc., Volume One, Issue 7, Phile # 3, 08/1986 [bkz. http://www.eff.org ya da http://www.flashback.se/archive/ ] [Ayrıca bkz. Bruce Sterling, The Hacker Crackdown, Bantam, New York, 1992 (paperback 1993), sf. 120-135]
2 BBS: Bulletin Board System. 80’lerin bilgisayar şebekelerinde çalışan, dönemin görece az sayıda “bağlı” profesyonellerinin ve “iletişim amatörleri”nin kullandığı metin bazlı bir haberleşme sistemi
3 Hacker’ların tarihi için bkz. Özgür Uçkan, “free information / free knowledge” (Tahsin Ergüç’le söyleşi), Est & Non içinde, sayı 1, Kasım- Aralık 1999, sf. 43-57 ; Bruce Sterling, a.g.y.; P. Mungo, Sıfıra Doğru / Veri Suçları ve Bilgisayar Yeraltı Dünyası, çev. Emel Kurma, İletişim, İstanbul, 1999
4 William S. Burroughs, The Electronıc Revolution, 1970 Expanded Media Editions, Published by Bresche Publikationen, Germany (baskısı tükendiği için artık elektronik metin halinde elde edilebiliyor), e-metin yazımı: Flesh, 01/16/92). Metnin tamamının bulunabileceği birçok siteden biri: http://archive.groovy.net/dl/elerev.html
5 bkz. Ö. Uçkan, a.g.y., sf. 47; ayrıca bu önemli konu ve hacker’lar hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Tanja S. Rosteck, “Computer Hackers: Rebels with a Cause”, Honours seminar paper, 1994, (http://hacker.textfiles.com/papers/hackwithcause.txt) ; Gordon Meyer, The Social Organization of The Computer Underground, Sosyoloji Master tezi, Northern Illinois University, 1989
6 Bkz. Paul Virilio, Hız ve Politika, çev. Meltem Cansever, Metis, İstanbul, 1998; ayrıca bkz: Paul Virilio, La Machine de Vision, Galilée, Paris, 1988; P. Virilio, “Speed and Information: Cyberspace Alarm!”, CTHEORY e-zine (http://www.ctheory.net/articles.aspx?id=72)
7 Bkz. Guy Debord, Gösteri Toplumu ve Yorumlar, çevirenler: Ayşen Ekmekçi – Okşan Taşkent, Ayrıntı, İstanbul, 1995
8 Infotainement: Enformasyon-eğlence; Cybertainement: Siber-eğlence
9 Tıpkı AIDS’in ya da özel bir Ebola virus türünün, Afrika’da kurulu bir biyolojik savaş araştırmaları labaratuvarından kaçtığını iddia eden çok sayıda insan olduğu bilgisinin televizyonlardan pek geçmemesi gibi.
10 Social Engineering: Sosyal Mühendislik. Cracker’ların sıkça kullandığı bu terim, insanları kandırarak şifre, kullanıcı adı vb. bilgileri edinme eylemine verilen addır. Jargon’da, hardware ve software’in yanı sıra bir “wetware” tekniği olarak da anılır. Bkz. “The on-line hacker Jargon File, version 4.1.4, 17 JUN 1999″., Eric Raymond: esr@snark.thyrsus.com [VERSION 4.3.1, 29 JUN 2001, http://www.elsewhere.org/jargon/html/index.html]
11 Örneğin, NSA’nın (Ulusal Güvenlik Ajansı) geliştirdiği iddia edilen “The Echelon Project”için, internetteki belli başlı arama motorlarında “echelon” anahtar sözcüğüyle kısa bir arama yapıldığında da karşılaşılabilecek kaynakların yanı sıra, bkz. :
http://fire.net.nz/echelon.htm; http://mprofaca.cro.net/echelon01.html; http://www.fas.org/irp/program/process/echelon.htm; http://www.euronet.nl/~rembert/echelon/xex.html; http://www.fas.org/irp/eprint/sp/sp_c2.htm; ayrıca bkz.: http://bbs.thing.net, “echelon” ve “hacktivism” konulu e-posta mesajları… [yeni link: Remembering Jam Echelon Day 2001/1999″, http://post.thing.net/node/655]
12 Ö. Uçkan, “Enformasyon Mimarileri”, Domus M içinde, sayı 2, Aralık – Ocak 2000, sf. 69
13 Paul Virilio, “İkinci Topyekün Caydırma Eşiğinde Yeni Bir Yüzyıl” (Serhan Ada’yla söyleşi, Domus M içinde, sayı 2, Aralık – Ocak 2000, sf. 74
14 Communication / Community: “Commun” (ortak) sözcüğünden türeyen ve aralarında etimolojiden de öte bir ilişki bulunan bir kavram çifti. Demek ki topluluğun iletişimini kısıtlarsanız, içgüdüsel olarak varoluşunu sürdürme, kendini koruma ve muhalefet etme seçeneğini kullanacaktır.
15 Rhizome: Köksap. Gilles Deleuze ile Félix Guattari’nin bu ufuk açıcı kavramı, en iyi örneğini ayrıkotu’nda bulur. Köksap, enlemesine uzayan kökleriyle yayılan, göçebe, yersizyurtsuz bir bitkidir. Özel bir muhalefet tarzıdır aynı zamanda. Baş etmesi güç, anonim ve göçebe bir muhalefet. Siber âleme de yakışır.
16 Anthony Jon Lev Anderson, Technology and Freedom, Politika-Felsefe-Sosyoloji – Disiplinlerarası Bitirme Tezi, 1993. Lyotard’dan Habermas’a, Marcuse’den Derrida’ya, Burroughs’dan McLuhan’a bir çok düşünürün görüşleri ışığında tekno(alt)kültürleri inceleyen bu ilginç çalışma için bkz: http://www.eff.org/pub/Net_culture/Hackers/technology_freedom.paper
17 Richard Dawkins, “Viruses of the Mind”, 1991; ayrıca, Steve Cook, inf(l)ections, http://www.cyberartsweb.org/cpace/infotech/cook/centre.html
(Bulaşıcı düşünce ve ve fikirlerin viral yayılımı konusuyla ilgilenen Memetics hakkında yapılacak herhangi bir internet araştırması, bu makaleyle karşılaşmanızı sağlayacaktır. Aynı araştırma, Aristoteles’in “mimesis” anlayışından izler barındıran ve “aynı, eş vb.” anlamlarını taşıyan “meme”nin, kendini kopyalayarak yayılan bir zihinsel “replikant” olup, fikirlerin yayılmasında asıl etken olarak bu viral birimin iş gördüğünü düşünen çok sayıda ciddi araştırmacının çalışmalarıyla da tanıştıracaktır sizi. Memetiğin genetikle doğrudan bir ilgisi olduğunu ve “meme”lerin, hipermetinsel katmanları delip geçen eksenler üerinde kayarak yayılmayı özellikle sevdiklerini de belirtelim…)
Not: Est&Non, Sayı:6, Ekim-Kasım 2000 sayısında yayınlanmıştır.