1988’den 2009’a tam 21 yıl boyunca Kıbrıs Komünistlerinin partisi AKEL’in efsanevi lideri, eski Kıbrıs Cumhurbaşkanı Dimitris Hristofyas Kıbrıs’ta yeniden canlanan çözüm müzakereleri, Kıbrıslı Türkler, Türkiye ve Ortadoğu’daki gelişmelere ilişkin sorularımızı yanıtladı. Bu röportajın gerçekleşmesinde ve Türkçeden Rumcaya, Rumcadan Türkçeye çevrilmesinde büyük desteği için sevgili Nikos Moudouros’a teşekkürlerimizle…
Sinan: 2004’te Annan Planı’nın referandumda reddedilmesinden sonra ortaya çıkan karamsar tablo, sizin ve Sn. Talat’ın liderliğinde yerini iyimser bir havaya bırakmıştı. Kuzeyde ve Güneyde 2 solcu liderin iş başında olması, “bu iş şimdi çözülmezse bir daha kolay kolay çözülemez” yorumlarının yapılmasına neden olmuştu. Fakat ne yazık ki siz ve sn. Talat başaramadınız. Bugün, geçmişe baktığınızda “keşke” dediğiniz şeyler var mı?
Dimitris Hristofyas: Varsayımsal sorulara verilecek yanıtlar da doğal olarak varsayımsal olur. Siyasetçi, bilim insanı ya da toplumu ilgilendiren meselelerle uğraşan bir insan kendisinin hatasız olduğunu elbette ki iddia edemez. Ancak Kıbrıs sorununun çözülmemesine yol açan hatam oldu mu diye soruyorsanız, yanıtım kesinlikle hayır olacaktır. Hatta zıddını söyleyebilirim. Benim Cumhurbaşkanlığım döneminde gerek ortaya koyduğumuz çabalar, gerekse toplumlar arası diyalogda sunduğumuz öneriler cesurdu, doğruydu ve çıkmazların aşılmasında yardımcı oldu. Hem dönüşümlü başkanlık, çapraz ve ağırlıklı oy konusunda, hem de dört özgürlük konusunda görüş birliklerine varılan önerilerimize karşı, AKEL dışında istisnasız bütün siyasal güçlerden gördüğüm amansız savaşı hatırlatmak istiyorum. Bunun için, en azından Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik çabayla ilgili olarak, Yönetim, Avrupa Birliği, ekonomi başlıklarında ve dört özgürlüğün uygulanmasına yönelik özel atıfla Annan planının epeyce yanını düzelttiğimiz için gurur duyabilirim.
Sinan: Sn. Talat’ın ikinci kez cumhurbaşkanı adaylığı sırasında sizden “müzakerelerde ilerleme sağlandığı yönünde” bir açıklama yaparak destek vermeniz beklenmişti. Ama siz ısrarla öyle bir açıklama yapmamıştınız. Daha sonra Sn. Talat seçilemedi ve yerine Sn. Eroğlu geldi. Sn. Eroğlu ile görüşmeler tıkandığında, “Biz Sn. Talat ile bir çok konuda uzlaşma sağlamıştık” demiştiniz. Neden Sn. Talat’ın ihtiyaç duyduğu sırada olumlu bir açıklama yapmaktan kaçındınız? Karşınıza çözüm karşıtı bir liderin çıkacağını bilmiyor muydunuz?
Dimitris Hristofyas: Sayın Talat’la ortak açıklama yapmadığımız için Sayın Talat’ın Kıbrıstürk toplumu liderliğine tekrar gelemediği yönündeki üstü kapalı söz mantıki açıdan geçerli değildir. Sayın Talat’ın kaybetmesinin ardında yatan sebep, onun kazanmasını Türkiye’nin istememesidir. Türkiye’nin işgalci güç olduğunu ve dolayısıyla Kıbrıstürk tarafının tezlerine ilişkin olarak da belirleyici faktör olduğunu asla unutmamalıyız. Benim yaptığım yorum, Sayın Talat’ın Türk hükümeti tarafından koyulan sınırların ötesinde benimle birlikte görüş birliklerine varma yönünde ilerlemesidir. Vurgulamak istediğim ikinci nokta da bir liderin kaderinin bir ortak açıklamanın yapılmasına bağlı olamayacağıdır. O dönemde Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin yönetim biçimine bakarak Kıbrıslıtürklerin Sayın Talat hakkında karar verdikleri apaçık bellidir ve sonuçta o yönetim biçiminden memnun olmadıkları anlaşılmaktadır. Ayrıca şunu da netleştirmek istiyorum: Ben Sayın Talat’la ortak açıklama yapmamızı reddetmedim. Özellikle -şimdi yaklaşık üç yıldır kendisi ve partisi yönetimde olan- Sayın Anastasiadis’e ve tüm istikametlere yönelik olarak o dönemde ortaya koyduğum ciddi çabalara rağmen, Kıbrısrum toplumunda, AKEL dışında hiçbir parti böyle bir açıklamanın yapılmasını kabul etmediği için bu ortak açıklama yapılmadı. Sonuç olarak, Sayın Talat basın toplantısında görüş birliklerinin analizini sundu ve ben de görüş birlikleri hakkında Sayın Talat’ın yaptığı analizlerin doğruluğunu yaptığım açıklama ve beyanlarla doğruladım. Görüş birlikleri hakkında Hristofyas ve Talat’ın bir ortak açıklaması yayınlanmadığı için Sayın Eroğlu’nun kazandığını kabul edemem. Biraz önce de dediğim gibi, bu, gerçek ve mantıki değildir.
Sinan: Sn. Anastasiades ile Sn. Akıncı, bugün çok daha iyimser bir hava yarattılar. Bir çok konuda uzlaşma sağlandığı, Haziran ayında referanduma bile gidilebileceği söyleniyor. Siz bu kadar iyimser misiniz? Tecrübelerinize ve duyumlarınıza dayanarak, gerçekten çözüm yönünde bir ilerleme sağlandığını, Haziran’da ya da 2016 içerisinde bir referanduma gidilebileceğini düşünüyor musunuz? Eğer bir referanduma gidilirse Güney’de nasıl bir sonuç çıkacağını düşünüyorsunuz?
Dimitris Hristofyas: Bu sorunuzu Sayın Akıncı’nın kısa bir süre önce yaptığı ve televizyon kanallarından yayınlanan basın toplantısında dile getirdiği görüşleri temelinde yanıtlayacağım. Onun dile getirdikleri temelinde, karamsar olmadığımı, ihtiyatlı bir iyimserlik içerisinde olduğumu söyleyebilirim. Bunun sebebi ise şu: Anastasiadis ve Akıncı arasındaki görüşmelerde şimdiye kadar başarılanların Hristofyas ve Talat arasında varılan görüş birliklerinin bir kısmının teyit edilmesini teşkil ettiğini söyleyebilirim. Sayın Akıncı ortaya koyduğu görüşlerle açtığı bir pencereyi garantiler konusuyla ilgili olarak olumlu gördüğümü söyleyebilirim. Sayın Akıncı garantilerin bugünkü şekliyle kalması durumunda Kıbrıslırumların tutumunun muhtemelen olumsuz olacağını bildiğini söyledi ve Kıbrıslırumların endişelerini de dikkate alacak düzeltmelerin yapılabilmesi için bunun görüşülmesi konusunu açık bıraktı.Avrupa Birliği üyesi, yeniden birleşmiş federal bir Kıbrıs’ın garantilere ve vasilere ihtiyacı olmadığı görüşündeyim ve Sayın Akıncı’nın bu konuyu görüşmeye hazır olmasını bu açıdan olumlu olarak değerlendiriyorum. Bunların dışında, Mustafa Akıncı’nın nüfusta ve toprakta çoğunluklara ilişkin görüşü özgürlükler konusunda Hristofyas-Talat görüş birliğine kıyasla bir geriye gidişi teşkil etmektedir. Darbe, istila ve işgalin sonrasında ve kırk yılı aşkın bir sürenin ardından ortaya çıkan koşullarda ideal bir çözümün olamayacağını biliyorum. Ancak varılacak olan çözümün yaşayabilir olabilmesi için, işleyebilir olması ve iki toplumun da -sadece Kıbrıslıların- endişelerini ve çıkarlarını ciddi bir şekilde dikkate alması gerekmektedir. Böylesi bir çözüme ulaşmak başarıldığı takdirde biz tüm gücümüzle bunu destekleyeceğiz ve oyuyla böylesi bir çözümü desteklemesi yönünde Kıbrısrum toplumunun büyük çoğunluğunu ikna etmek için mümkün olan her şeyi yapacağız.
Sinan: Ortadoğu’daki gelişmeler, Suriye Krizi, Rusya’nın ABD ve NATO ile bir güç alanı paylaşımı kavgasına giriştiği bir ortamda Kıbrıs’ın stratejik konumunu da göz önüne alarak, bir çözümü olanaklı görüyor musunuz? Yeni oluşan konjonktür, çözümü biraz daha zorlaştırmadı mı sizce?
Dimitris Hristofyas: Suriye’deki krizin ve Orta Doğu’da yaşananların Amerikancı- NATO’cu emperyalizmin ve Avrupa Birliği’nin bölgenin Arap ülkelerinin içişlerine kabul edilemez bir şekilde müdahalelerinin sonucu olduğuna öncelikle işaret etmek istiyorum. Emperyalizmin Türkiye’yi de mızrak ucu olarak kullanıp, kendisinin istediği rejimleri Arap halklarına dayatma yönünde bir hareket ortaya koyulmaktadır. Gerek Suriye’de, gerekse bölgedeki diğer ülkelerde yaşananlara bakıldığında bu apaçık görülmektedir. Kaddafi hoşlarına gitmiyordu –bizim hoşumuza gidiyordu demiyorum– Kaddafi’yi devirmek için, Libya’yı bombardıman ettiler, El Kaide’yi ve fanatik İslamcı kesimleri desteklediler ve Kaddafi’yi devirmeyi başardılar. Bunu bu ülkede bugüne kadar devam etmekte olan kaos izledi. Esat mı hoşlarına gitmiyor? Esat’ı devirmek için Arap dünyasının gerici rejimlerinin desteğiyle El Nusra’yı, “İslami Devlet”i ve diğer terör örgütlerini yarattılar. Bunun üzerine Rusya müdahale etti. Sayın Davutoğlu’nun doktrininin iflasına tanık oluyoruz. Nerede komşularla sıfır sorun politikası? Kaybolup gitti. Apaçık bir biçimde yapılan bu savaş harekâtlarının yol açtığı insanlık dışı, canavarca durumun sonucu korkunç bir göç sorununun yaşanmasıdır. Bu sorunun yaratılmasında yardakçı olan Avrupa Birliği de, Türkiye de bunun bedelini ödemekle karşı karşıyadır. Ancak bu soruna yol açılmasında yardakçılık etmeyen başka ülkeler de bedel ödemektedir. Bu sorunların çözülebilmesi için bunlara yol açan sebepler kökünden ortadan kaldırılmalıdır ve bu sorunların sebepleri uluslararası hukuk çiğnenerek devletlerin içişlerine yapılan müdahalelerdir, yabancı askeri müdahalelerdir. Bu müdahalelerin hedefi bölgenin zenginliğini çok uluslu şirketlerin ve tekellerin sömürmesidir. Halklar kendi kaderlerini ve kendilerini kimin yöneteceğini doğrudan ve kendileri belirleyebilmeleri için serbest bırakılmalıdır. Türkiye’ye gelince, Kıbrıs sorununda mantıklı bir çözüme ulaşılarak, Kıbrıs’ın Münhasır Ekonomik Bölgesi’ndeki hidrokarbon yataklarının bulunması ve değerlendirilmesine yoğunlaşarak Kıbrıs’ın ilerlemesinin Türkiye’nin de çıkarına olduğunu Türkiye liderliği kavradığı takdirde, böylesi bir gelişmeden elbette ki her şeyden önce Kıbrıslıtürk yurttaşlarımızın kazanacağı görüşündeyim ve ayrıca böylesi bir gelişmeden Türkiye’nin de kazanacağı düşüncesindeyim.
Sinan: Siz iktidardayken, “AB üyeliğini, Türkiye aleyhine siyasi bir koz olarak kullanmayacağınızı” söylemiştiniz. Fakat Kıbrıs, sizin döneminizde AB ile bir çok müzakere dosyasının açılmasına şerh koymuş ve engellemişti. Yeni dönemde AB ile yeniden müzakere süreci başladı. Sizce Kıbrıs’ın yeni dönemde pozisyonu ne olacak? Engelleyici mi yoksa kolaylaştırıcı mı?
Dimitris Hristofyas: Öncelikle böyle bir açıklama yapmadığımı belirtmek istiyorum. Çok somut olarak benim önerim: Mağusa’nın kapalı bölgesinin yasal sakinlerine iade edilmesi ve buna paralel olarak Kıbrıslıtürk yurttaşlarımızın ticaret yapmaları için Mağusa limanının açılması ve Türkiye’nin başlıklarının açılmasıydı. Türkiye liderliği Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ölmüş, yok olarak niteleyip, Ankara Protokolü’nü ve Kıbrıs kaynaklı yükümlülüklerini ihlal edip, Türkiye’nin AB’ye giriş sürecindeki başlıkların açılmasıyla ilgili engelleri kaldırılma yönünde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilerlemesini talep edemez. Bu bugün de geçerlidir, yarın da geçerli olacaktır. Türkiye’nin başlıklarının açılması için en iyi yol yaşayabilir, işler ve mevcut koşullarda olabildiğince adil bir çözüme Türkiye’nin razı olmasıdır. Başlıkların açılması Kıbrıs Cumhuriyeti’nin değil, Türkiye’nin elindedir.
Sinan: Sn. Talat’la kıyasladığınızda Sn. Akıncı’yı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dimitris Hrifstofyas: İki lider hakkında değerlendirme yapmayı istemiyorum. Kıbrıstürk toplumunun ve genelde Kıbrıs’ın içişlerine müdahalelerden kaynaklanan çeşitli engelleri Sayın Akıncı’nın aşarak, Sayın Talat’la başaramadığımızı başarmasını diliyorum. Sayın Anastasiadis’le Kıbrıs sorununun çözümünü başarmasını diliyorum -ben Haziran’a kadar gibi takvimler koymak istemiyorum, çünkü henüz askıda olan çok şey var- ve Akıncı, Talat, Hristofyas, Anastasiadis, Andros Kiprianu ve iki toplumdaki diğer liderler, hep birlikte böylesi bir çözümü selamlamamızı ve iki toplum tarafından da kabul edilmesi için çalışmamızı diliyorum.
Sinan: 2005’lerdeki Türkiye ve Erdoğan/ AKP rejimi ile 2015’lerdeki Türkiye/Erdoğan ve AKP rejimini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir kıyaslama yapabilir misiniz? Sadece Kıbrıs açısından değil ama Kıbrıs’tan görünen Türkiye açısından bir değerlendirme rica ediyorum.
Dimitris Hristofyas: Bu soru önemli ve ilginç. Sayın Erdoğan ve AKP sadece Kıbrıslıların değil, Türkiye’nin bütün komşularının ve aynı zamanda Avrupa Birliği’nin ve uluslararası toplumun ilgi odağında bulunuyor. 2005’in Erdoğan’ı ve AKP’si sergilediği ılımlı tutumla, demokratik Müslüman güçlerin liderliğiyle Türkiye’nin ilerleyeceği ve Kıbrıs dâhil bütün komşularıyla sorunlarını sıfırlamaya yönelik bir dış politika izleyeceği kanaatini yarattı. Ancak geçen zaman içerisinde, demokratik ilkelere ve insan haklarına saygının, ılımlılığın yerini kendini beğenmişliğin, despotluğun, ifade özgürlüğü gibi en temel insan haklarının ihlal edilmesinin, Kürtlere zulüm etmenin ve herkesle çatışan sadece bir kişinin devletinin yaratılmasının aldığının görüldüğünü üzülerek söylemeliyim. Bu durum üzücüdür ve Türkiye liderliği özeleştirisini yaprak, ülkede demokratik süreçlerin ve demokratik yönetimin önünü açmalıdır.
Sinan: Kuzey’in birleşmeye hazır olduğunu düşünüyor musunuz? Sadece psikolojik açıdan sormuyorum. Ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan Kuzey, olası bir birleşmeye hazır mı? Mevcut şartlarda bir birleşme olursa, Kıbrıslı Türkler Birleşik Federal Kıbrıs’ta ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan eşit yurttaşlar olabilirler mi?
Dimitris Hristofyas: Bu soruya yanıt verirken, bu koşulların Kıbrıstürk toplumunun karşı karşıya olduğu ekonomik, sosyal ve psikolojik sorunların sonucu olduğunu söylemeliyim. Geçmişte Kıbrıslıtürkleri eşit yurttaşlar olarak görmemiş olan Kıbrıslırumların, en azından çoğunluğunun, bunun yanlış olduğunu anlamış oldukları görüşündeyim. Kıbrıslıtürklerin ekonomik, sosyal ve kültürel düzeyde eşit yurttaşlar olmaları tartışılacak bir konu değildir. Kıbrıslıtürkler elbette ki eşit yurttaşlar olacaktır. İki toplumun barış, dostluk ve işbirliği koşullarında yaşamasını istiyorsak, bunun olması şarttır.
Sinan: Yeni süreçte Kıbrıslı Türklere ve Türkiye’ye mesajınız nedir?
Dimitris Hristofyas: Mesajım sade ve net: Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler tarih ve yaşamın kendisi tarafından yeniden birleşmiş ortak bir vatan çerçevesinde barış içerisinde birlikte yaşamaya mahkûmdur. Türkiye’ye mesajım: her tür müdahaleden uzak bir şekilde, bizi rahat bıraksın, Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler sorunlarımızı çözelim. Türkiye’yle ilişkiler ana-yavru ilişkisi değil, kardeşçe ilişkiler olmalı diyen Mustafa Akıncı’yla hemfikir olmak ve bir şey daha eklemek istiyorum: Aynısı Kıbrıslırumlarla ilgili olarak Yunanistan için geçerlidir. Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs aralarındaki sorunları çözerek barış, dostluk, işbirliği ve dayanışma koşullarını yaratabilirler. Kıbrıs halkı, Yunanistan halkı, Türkiye halkı için; üç halk için de ekonomik, sosyal, kültürel kalkınma koşullarını yaratabilirler. 2016’nın adamızdaki defakto bölünmenin sona ereceği yıl olması dileğiyle, size ve bütün Kıbrıslıtürk yurttaşlarımıza nice yıllar diliyorum.