Kriz ve belirsizliklerle dolu bir süreçten geçiyoruz. Pandeminin sadece bir sağlık sorunu olmadığının; işyerlerini, sosyal hayatı altüst ettiğinin farkındayız. Hepimiz, ezber bozan bu dönemin oluşturduğu tükenmişlik sorununu yaşıyoruz.
Ekonomik ve sosyal açıdan uçurumun eşiğindeyken, dünya cinsiyet eşitliği konusunda nihayet ciddileşecek mi? Bu sorunun cevabının olumlu olmasını isterdim. Maalesef, bugüne kadar oluşturulan şartlar nedeniyle, bu durumdan kadınlar daha da olumsuz etkilendi. Dünya genelinde kadınlar daha az kazanıyor, daha az tasarruf ediyor, daha az güvenli işlerde çalışıyor ve enformel sektörde istihdam ediliyor. Sosyal korumalara daha az erişimleri var ve tek ebeveynli hanelerin çoğunluğunu oluşturuyorlar. Dolayısıyla, ekonomik şokları absorbe etme kapasiteleri erkeklerinkinden daha az.
Dünya Ekonomik Forumu‘nun “Küresel Cinsiyet Eşitliği 2021” raporuna göre, salgının küresel cinsiyet eşitliğine ulaşma çabalarını durdurduğunu ortaya koydu. Şu anki hızda, dünya çapında kadın ve erkek eşitliğini sağlamak 133 yıl alacak.
Pandemi, önceden var olan eşitsizlikleri derinleştiriyor, sosyal, politik ve ekonomik sistemlerdeki kırılganlıkları ortaya çıkarıyor ve bu da pandeminin etkilerini artırıyor. Sağlıktan ekonomiye, güvenlikten sosyal korumaya kadar her alanda, COVID-19’un etkileri kadınlar ve kızlar için sadece cinsiyetlerinden dolayı şiddetleniyor.
Pandemi, kısıtlı hareket ve sosyal izolasyon önlemleriyle birlikte ekonomik ve sosyal stresi derinleştirdikçe, cinsiyete dayalı şiddet katlanarak artıyor. Birçok kadın, istismarcılarıyla birlikte evde “kilitlenmeye” zorlanıyor, aynı zamanda destek hizmetleri kesintiye uğruyor veya erişilemez hale geliyor. Dünya Sağlık Örgütü, dünya çapında 3 kadından birinin yaşamları boyunca şiddete maruz tahmin ediyor. BM’in tespitine göre, karantina tedbirleri başlar başlamaz, Fransa’da aile içi şiddet %30 oranında artarken benzer durum Avrupa ve Kuzey Amerika genelinde de olmuş. Çin’de ise polis raporlarına göre aile içi şiddet üç katı artış göstermiş.
Pandemi, kadınların karşılaştığı ekonomik eşitsizlikleri daha da şiddetlendiriyor. Küresel çapta tahmini 740 milyon kadın kayıt dışı ekonomide çalışıyor. Gelişmekte olan ekonomilerde kayıt dışı çalışma, kadın istihdamının %70’ini oluşturuyor. Ve kayıt dışı işler, ekonomik belirsizlik dönemlerinde ilk ortadan kalkanlar oluyor. Kadınlar, küresel işgücünün %39’unu temsil ederken, 2020 yılı itibarıyla ise iş kayıplarının %54’ünü oluşturuyor. Dahası, pandemiden en çok etkilenen otelcilik veya yemek hizmetleri endüstrisi gibi sektörlerde kadınlar yer alıyor ve bu da eşitsizlikleri daha artırıyor. Bu eşitsizlikler aynı zamanda cinsiyetin; ırk, etnik köken, din, sınıf, yetenek, cinsellik ve diğer kimlik belirteçleri ile kesişme noktalarına bağlı olarak, belirli kadın gruplarını orantısız bir şekilde etkiliyor.
Dünya Bankası Grubu’nun Women, Business ve Law 2020‘nin işaret ettiği gibi, “fırsat eşitliği iyi ekonomidir.” Nitekim, kadınların istihdama ve girişimciliğe katılımının küresel GSYİH’sının yaklaşık %15’i olduğu tahmin ediliyor. Kadınların ekonomiye erkeklerle aynı şekilde katıldıkları bir “tam potansiyel” senaryosuyu değerlendiren McKinsey, 2025 yılına kadar yıllık küresel GSYİH’ya 28 trilyon dolara ekleneceği sonucuna vardı. Gelir uçurumu daralmasına rağmen, ortalama olarak kadınlar hala erkeklerden % 20 daha az kazanıyor.
Pandeminin yarattığı zorluklar nedeniyle, iki milyon kadın iş gücünden ayrılmayı düşünüyor. Kadınların işlerini terk etmek zorunda kalmaları liderlikte çok daha az kadının rol oynayacağı anlamına geliyor.
Küresel olarak yapılan tüm araştırmalar gösteriyor ki; işgücünde cinsiyet eşitliğini iyileştirmek için daha fazla adımın hızla atılması gerekiyor. Şirketlerin daha fazla kadını işe alması ve üst yönetim pozisyonlarına terfi ettirmesi gerekiyor. Liderlikte daha fazla kadının olması, kadınların liderlik etme yetenekleriyle ilgili önyargıları ve olumsuz stereotipleri de azaltacak ve eşit olmayan ücret ve cinsiyete dayalı ücret boşlukları etrafındaki sorunların ele alınmasını sağlayacaktır.
İşgücünde cinsiyet eşitliğinin operasyonel fırsatları, bu nedenle şirketlerin rekabet ortamında kendilerini benzerlerinden farklılaştırmalarına olanak sağlayacaktır. Hissedarların daha da geç kalmadan artık uyanması gerekiyor. Hissedarlar, şirketlerini daha iyi uygulamaları benimseye ve cinsiyet eşitliği açısından performanslarını iyileştirmeye zorlayabilecekleri için bu değişimde önemli role sahiptir. Hatta sadece kadın yüzdesinin ötesine geçerek, çeşitliliği artırmaları gerekiyor.
Bugün hiçbir ülke cinsiyet eşitliğini sağladığını iddia edemez. BM’in Nesil Eşitliği Forumu, cinsiyet eşitliği için küresel olarak, politika yapıcıları, aktivistler, feministler, sanatçılar, özel sektör, sivil toplum, sosyal etkileyiciler, akademi ile birlikte dönüm noktası olan 25 yıl önceki Pekin Konferansı’ndan sonra herkesi harekete geçirmek için çaba harcıyor.
Cinsiyet eşitliğini sağlamak için 133 yıl olması; insanın ne kadar bencil, konfor alanından çıkmayan, adaletsiz bir tür olduğunun göstergesi değilse; bunu başka nasıl anlamlandırabiliriz. Değişmeye mahkum iş dünyasının hareketinin, kadınları çeşitlilik içerisinde damgalamak yerine yetenekleri, deneyimleri ve becerileri açısından tanımaya doğru kaymalıdır. Şirketlerin bugün yaptığı seçimlerin önümüzdeki on yıllar boyunca cinsiyet eşitliği üzerinde ciddi sonuçları olacaktır. Sizce de artık, yara bandını bırakıp kökten çözümler üretmenin zamanı değil mi?
Görsel : Claudio Schwarz Purzlbaum, unplash.com