Haber alma, iletişim ve ifade özgürlüğü sadece bizlerin bireysel özgürlük alanımızla sınırlı değil, toplumsal nitelik de taşır şüphesiz. Dijital platformlar genel anlamıyla internet ve sosyal medya haber alma, iletişim ve ifade özgürlüğümüzün en önemli aracı durumuna geldi. Teknolojik gelişmelere bağlı olarak dijital platformlar; erişim altyapısının yaygınlığı, iletim hızı, bilgiyi saklama süresi ve depolama kapasitesi göz önüne alındığında geleneksel medya araçlarını ve süreçlerini de hızla dönüştürmekle kalmayıp aynı zamanda onlara erişim sağlayan en temel araç durumuna gelmiştir.
Dijital platformların kişilerin ve toplumun siyasi düşüncelerinden tüketim alışkanlıklarına varıncaya dek her şeyi etkileme ve dönüştürme kapasitesi bilginin metalaşmasını da beraberinde getirdi. İletişimde altyapı odaklı sermaye transferine burada kısa bir giriş yapmıştık. Şimdi de dijital platformlarda meta olarak kullanılan bilginin kontrolü ve tekelleşmesi üzerinde duralım.
Sayısal bilginin metalaşması ve yaygınlaşması süreçlerindeki teknolojik gelişimin hızı bu alanda yapılacak düzenlemelerin, kuralların, yasaların kısacası politikaların hayata geçirilmesinden daha hızlı gerçekleşiyor. Ülkemizde 2007 yılında yayınlanan 5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi Ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun ile yasama, yürütme ve yargının bilgiyi kontrol etme ve kısıtlama süreci de başlamış oldu. Neden derseniz?
Bilginin Kısıtlanması ve Kontrolü
Haber alma ve ifade özgürlüğü Anayasamızın 26. ve 28. Maddelerinde “basın özgürlüğü” ile ifade edilirken, internet özgürlüğü henüz Anayasal güvenceye dahil edilmedi. Hal böyleyken 5651 Sayılı kanunda19 kez değişiklik yapılmış ancak her değişiklikten sonra internet ortamında ifade ve haber alama özgürlüğümüz üzerindeki kısıtlama, baskı ve engellemeler daha da artırılmıştır
İnternet erişimi ve içeriğinin kontrolünü kim nasıl yapıyor?
Bu soruyu rejimin yasama, yürütme ve yargı olmak üzere üç ayağı üzerinden açmaya çalışalım.
Yasama tarafında durum; TBMM’de Dijital Mecralar Komisyonu 23 Temmuz 2020 tarihinde kurulmuş. Ancak şu ana kadar bir kez bile toplanmamış. Hatta o kadar toplanmamış ki; AKP-MHP’nin ‘dezenformasyonla mücadele’ iddiasıyla Meclis’e gönderdiği ama kamuoyunun Sansür Yasası olarak bildiği kanun teklifini görüşmek üzere bile toplanmamış. Teklif Adalet Komisyonunda kabul edilmiş ve şu an genel kurulda beklemede. Bunun dışında Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda e-ticaret görüşülmüş.
Yürütme tarafında durum; dijital platformların erişim ve içeriğinin kontrolünü sağlamak üzere Cumhurbaşkanlığına bağlı Dijital Dönüşüm Ofisi ile İletişim Başkanlığı, üst kurum/kurul olarak Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) öne çıkıyor. Telekom sektörünü düzenlemesi ve ses-veri altyapısının kamu lehine iyi kurulmasından sorumlu BTK sektörden aldığı korkunç büyük bütçe ile içerik tarafına ve hatta istihbarat tarafına da el atmış durumda.
Bakanlıklardan Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı internet altyapısı başta olmak üzere pek çok konudan sorumlu. Bunun dışında da diğer bakanlıklar ilgi alanlarına göre işin içindeler.
Yargı tarafında durum; 5651 Sayılı kanunun gerekleri fazlasıyla yerine getiriliyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin taraf devletlere ifade özgürlüğünün güvenceye alınması için getirdiği yükümlülükler ülkemizi zaten bağlamıyor artık.
Ülkemizin yönetim sisteminde kuvvetler ayrılığı yerine kuvvetlerin birliği ve demir yumruk olması hali internet erişimi ve ifade özgürlüğünde tam olarak vücut bulmuş. Bu durum öyle bir hal almış ki erişim engelleme için yargı kararlarına bile gerek kalmamış çoğu zaman.
İfade özgürlüğü kapsamına girebilecek binlerce paylaşım ve içerik için suç isnat edilerek davalar açılması, erişim engeli konulması da toplumun tüm kesimlerinde otosansürün içselleştirilmesine yol açıyor.
İfade Özgürlüğü Derneği’nden Yaman Akdeniz ve Ozan Güven’in hazırladığı 2020 EngelliWeb raporuna göre; 2020 sonu itibarı ile 15 yılda Türkiye’den toplam 467.011 web sitesi ve alan adına, 764 farklı kurum (mahkemeler ve idari kurumlar) tarafından verilen toplam 408.808 farklı karar ile erişim engellenmiş. 15’ten fazla farklı kurum ve kuruluşa çeşitli düzenlemeler altında erişim engelleme yetkisi veya talep etme yetkisi verilmiş ve bu yetkilerin büyük bir kısmı “idari tedbir” yolu ile ve yargı onayı şartı aranmadan Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu veya Erişim Sağlayıcıları Birliğine gönderilerek kullanılmış. Raporun tam metni burada,
Grafik : 2020 EngelliWeb Raporu, Yıllara Göre Toplam Erişime Engellenen Websiteleri Sayıları (2006-2020)
Grafik : 2020 EngelliWeb Raporu, Yıllara Göre Toplam Erişime Engellenen Websiteleri Sayıları (2006-2020)
İnternet erişiminde sayısal bilgi meta olunca siyasi iktidar ve bürokrasinin ifade özgürlüğü ve haber alma hakkına yaklaşımı başından buyana kısıtlama ve kontrol altına alma yönünde olduğu yukarıdaki grafikte de çok net olarak görülüyor.
Bilginin Tekelleşmesi ve Yönlendirilmesi
İnternet ortamında bilginin kontrol altına alınması çok kolay değil şüphesiz ama yönlendirme ve etkileme göreceli olarak teknik açıdan daha kolay. Ama yönlendirme siyasi iktidarın tek başına yapabileceği bir iş değil. Dijital platformlara hakim durumda olan uluslararası büyük sermayenin yüksek teknoloji ile karmaşık süreçleri çalıştırması gerekiyor bunun için.
Dijital teknoloji şirketlerinin arama motoru ve sosyal medya platformları aracılığı ile bireylerin düşüncelerini etkiledikleri, kamuoyu oluşturdukları, trolleşmeye verdikleri destekle siyasi tercihlerde etkili oldukları bilinen bir gerçek. Bununla da kalmıyor hedefli reklamcılık faaliyetleri ile tüketim alışkanlıkları üzerinde etkili oldukları, şirketlerin pazar payları üzerinde çok kısa sürede büyük etki yaratabilecekleri de ortada.
Buna örnek olarak Google arama motorunun ülkemizdeki siyasi ortama etkisini Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Mart 2021 tarihli Dijital Medya Raporunda verilerle çarpıcı biçimde ortaya koymuş.
Google’ın yüzde 84’lük payla Türkiye’de arama motoru pazarına hâkim olduğunu, raporda incelenen medya kuruluşlarının Kasım 2020 itibarıyla dijital trafiklerinin yer yer yarısının Google’dan kaynaklandığı belirtilen rapordan çarpıcı birkaç tespitle devam edelim.
Google, kullanıcıların yüzde 90,6’sını üç adet iktidar yanlısı haber kuruluşuna yönlendiriyor.
Google Haberler’in en fazla öne çıkardığı 18 yayıncı içinde dokuzu iktidar medyası, üçü bağımsız medyadan.
Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Türkiye Ulusal Komitesi Başkan Yardımcısı Emre Kızılkaya; “Yeter Google yeter: Aramalar, reklamlar ve kötülüğün finansmanı” yazısında; Türkiye’de okurların ezici çoğunluğunun hiçbir haber sitesine doğrudan gitmediğini, büyük bir kitlenin Google araması yapıp sonuçlarda ne geliyorsa en üstlerdeki birine tıkladığını, Google’ın arama morun ile iktidara yakın medyayı kayırdığını, 2021 yılında Google’ın sadece Demirören grubunu fonlandığını, reklam destekleri ile yalan ve iftirayı finanse ettiğini verilerle ortaya koymuş.
Yönlendirme dijital platformlarda sadece Google ile sınırlı değil şüphesiz. Facebook, twitter, youtube farklı algoritmalar kullansalar da yönlendirmelerde iktidar lehine sonuç pek değişmiyor.
Neden Türkiye’de faaliyet yürüten uluslararası dijital platformlar iktidara yakın medyayı kayırıyor?
Ortada net bir fotoğraf var, sayısal bilgi hem ticari hem de siyasi açıdan çok önemli bir meta. Bu metanın siyasi çıktılarını siyasi iktidar kendi sürekliliğini korumak ve gücünü pekiştirmek için kontrol altına almak zorunda. Bunu yaparken de dijital platformlara bu metanın ticari rantını dağıtmak zorunda.
Kısaca sermaye ve iktidar el ele. İletişimde sermaye transferi devam ediyor.
Fotoğraf: Towfiqu Barbhuiya /unsplash.com