Engelliler Saygı Görmeye Değer midir?

0
183

Ülkemizde engelli yurttaşların en önemli sorunlarından biri saygınlık.

Birçok kaynağa göre saygınlık; saygı görme, güvenilir olma durumu, itibar veya prestij olarak tarif ediliyor. Bu yaşıma kadar ne yazık ki birçok engelli yurttaş gibi tanımadığım insanlardan asgari düzeyde bile saygı gördüğümü söyleyemeyeceğim. “Nasıl yani?” dediğinizi duyar gibiyim. Hemen örneklendireyim:

Durakta bekleyen ve tanışmayan insanlar birbirlerine gözlerini dikip dikkatle bakmaz hele ki “nereye gidiyorsun” diye sormaz pek. Ama bir engelliyseniz, sıra dışı bir ilgiyle karşılaşmanız, dikkatle inceleyen bakışlara muhatap olmanız, bazen tacize varan sorularla karşılaşmanız çok mümkündür. Otobüs beklerken hiç tanımadığınız biri gelip pat diye elini omzunuza koyarak, gayet senli benli biçimde “nereye gidiyorsun bakalım sen?” diye sorabilir. Tamam, “senli benli” bir dil kurmaya meyillidir yurdum insanı ama karşısındaki bir engelli olduğunda bu rahatlık artık neredeyse mutlak bir dile dönüşür. Fakat kendinizden pay biçin, evimizden her gün aynı motivasyonla çıkmıyoruz. Düşünsenize o gün belki bir yakınımızı kaybettik, ne bileyim belki sevgilimizden ayrıldık. Hani daha keyifli bir günümüzde belki gülüp geçebiliriz de eğer ters kalktığımız bir güne denk gelmişse olay karakolda bitebilir değil mi? Bu durumun sürekli tekrarlanan bir hale geldiğini düşünün bir de…

Fotoğraf: David Knudsen/ Unsplash

Çoğunuzun dikkatini çekmemiştir bile belki… Engelli bir insanın yanında biri varsa o otomatik olarak “refakatçi” olarak değerlendirilir. Yanında “refakatçisi” olan bir engelli birine soru sorduğunda, yanıt soruyu soran kişiye değil, “refakatçisine” verilir. Engelli kişi “soru sorabilecek kadar” zeki, ancak yanıtı anlayamayacak kadar aciz kabul edilir. Kadınlarla iletişimde pek ahlakçı, pek namus düşkünü olan “delikanlı erkekler” toplumunda bile eğer “refakatçi” bir kadınsa, yanıt soruyu soran engelliye değil, “kadın bile olsa” (!) refakatçiye verilir.

Engelli bir insanın memlekette “özel alanı”, “mahremiyeti” ve “dokunulmazlığı” da yoktur. Görme engelli genç bir kadına yardıma ihtiyacı olup olmadığını bile sormaksızın koluna girmekte sakınca görmeyen çok sayıda “yardımsever” çıkar örneğin… Bu dayatmaya tepki verdiğinizde “bu sakatlar da çok sinirli oluyorlar, yardım etmeye çalışıyoruz yine de yaranamıyoruz” diyerek ekstra aşağılanmayla karşılaşmamız da çok mümkün. Oysa “yardımsever” arkadaşlar da pek iyi bilirler, yolda yürüyen “engelsiz” bir kadına aynı hareketi yapmaya kalktıklarında çantayı kafaya yiyeceklerini.

Bütün bu meselelerin altında bizlerin toplum için “herkes” kadar saygın olmaması yatıyor. Bu bir yerde de anlaşılabilir. Sokakta engelli birini gördüğünde “Tanrım şükürler olsun. Beni nasıl da kusursuz yaratmışsın” diyen insanlardan saygı beklemek fazla iyimserlik oluyor. 

Toplumun küçümsenmeyecek kadar önemli bir bölümü için engelli insanların dünyadaki varlığı bir “şükür vesilesi!” Bu açıkça söze dökülmese de pratikte hissettirilen bir şey. Bir engelliyi görüyorsunuz ve “kusursuz yaratılmış bedenleriniz için” Tanrıya şükrediyorsunuz. Çoğu insana göre engelliler bunun için yaratılmadı mı zaten?

Öyleyse şimdi lütfen derin bir nefes alın ve bir kez daha Tanrınıza size verdiği kusursuz beden için şükredin.

Yapmadınız değil mi? İçinizde gerçekten bunu yapan arkadaşlar varsa Ortadoğu Teknik Üniversitesi mezunu görme engelli psikolog arkadaşım var sizi ona yönlendirebilirim.