Bir nefret ve hız distopyası: “Kaplan! Kaplan!”

0
377

Kaplan! Kaplan!, Alfred Bester, Türkçesi: Serap Şenkul Tezcan, Altıkırkbeş Yayın, Kasım 1996 Nasıl ütopya, insanlığın “olumlu” enerjisinin “şimdi”nin olumsuzluklarından soyutlanarak yansıtılacağı “hiç varolmamış” bir dünyaya gönderiyorsa, “distopya” da, “şimdi”nin sürekli ve uçsuz bir ayrılma, farklılaşma, dağılma, çözülme hareketiyle, bir ‘kendine burkulan dünya’ya dalar. Ütopya ne kadar “burada ve şimdi”nin dışına savrulursa, distopya da o kadar onun içine burkulur, bükülür, kıvrılır…

“Bir adama bir maske ver, sana hakikati söylesin…”
Oscar Wilde

1913′de New York’da doğan Alfred Bester’in, görece az ama nitelikli üretimiyle, özellikle de yazdığı iki önemli romanla, bilimkurgu edebiyatında, 2. Dünya Savaşı öncesinin popüler tekno-fütürist eğiliminden, teknolojik ilerleme nosyonuna yönelik eleştirel tonun derinleşip keskinleştiği 60′ların “Yeni Dalga”sına geçişi işaretlediği söylenir. Bu romanlar, yani “The Demolished Man” (1953) ve “The Stars My Destination” (1956 – İngiltere’de “Tiger Tiger” adıyla basılmıştır; Türkçe basımında da William Blake’in aynı adı taşıyan şiirine göndermede bulunan bu ad tercih edilmiş), 80′lerin kült filmi “Blade Runner” ya da William Gibson’un “siberpunk” romanı “Neuromancer”a aşina olanlara hayli tanıdık gelecek bir atmosfere sahiptirler: telepat dedektifler, lobotomiyle beyin yakma “ceza”ları, psikiyatr-engizatör karışımı “itiraf”çılar, “yasadışı” hastalıklar edinerek “eğlenen” sefahat düşkünleri, nörotiklerin hayran oldukları hayvan türüyle özdeşleşmelerini sağlayan “analojik” uyuşturucular, androjin fahişeler, gösteri dünyası için “insan hammaddesi”nden “hybrid” canavarlar üreten fabrikalar, hızlandırılmış zaman duyumuna sahip zaman-yaratıkları, özel nörolojik ameliyatlarla sinir sistemleri elektro-manyetik iletişim sistemlerine dönüştürülmüş, normal algı boyutunu aşacak kadar hızlı hareket eden savaş makinası komandolar, beşbin yıllık strateji ve oyun teorilerinin sibernetik sentezine sahip, “imaj-yaratıcısı”, “batıl inanç ustası”, “gizli gövde-dili” konuşan Merkezi Haberalma ajanları, “kötülüğün kaynağı” duyularını özel ameliyatlarla körelten gizli çilekeş tarikatlar, yeraltı hıristiyanları, süregiden “güneş savaşı”,…. Bester’in deyimiyle, “eğlence, fantazya, karmaşa ve felaket”…

DC Comics, Superman, Batman, Kaptan Marvel gibi çizgi romanların senaryo ekiplerinde çalışmış, radyo dizileri için senaryolar yazmış Bester’in 1950 sonrası edebi üretimi, bir bakıma, bilimkurgunun, Karl Krauss, Yevgeniy Zamyatin, Aldous Huxley gibi yazarların, Fritz Lang gibi yönetmenlerin eserleriyle karakterize olan, derin toplumsal eleştiriyle yüklü “Avrupalı” bir geleneğe dek izi sürülebilecek bir entellektüel bakışla bağlarını yeniden kurmaya başlamasının işaretlerinden biridir. İki savaş arasında yeniden filizlenip hızla boy atmaya vakit bulmuş “iyimser” coşkunun ta yüreğinde patlayan “Atom Bombası”ndan sonra, soğuk savaşın her yere sirayet eden paranoyak atmosferi içinde, bilimkurgunun ibresi de “ütopya”dan “distopya”ya vurur. Nasıl ütopya, insanlığın “olumlu” enerjisinin “şimdi”nin olumsuzluklarından soyutlanarak yansıtılacağı “hiç varolmamış” bir dünyaya gönderiyorsa, “distopya” da, “şimdi”nin sürekli ve uçsuz bir ayrılma, farklılaşma, dağılma, çözülme hareketiyle, bir ‘kendine burkulan dünya’ya dalar. Ütopya ne kadar “burada ve şimdi”nin dışına savrulursa, distopya da o kadar onun içine burkulur, bükülür, kıvrılır…

“Kaplan! Kaplan!”, uzayda bir harabe halinde sürüklenen S.S. Göçebe’nin kayıp tayfası Gulliver Foyle’un, tipik ‘Sıradan İnsan’ın, kendisini almadan geçip giden bir gemiye duyduğu nefretin içinde açtığı intikam kapısından fırlayan cehennem makinasına dönüşmüş bir kaplanın hikayesini anlatır: yüzünde eski bir maori dövmesi gibi öfkenin ve kinin kan kırmızısı dövmesini, mahkumu olduğu, silinmez bir kaplan maskesini taşıyan bir adamın, ilk “Güneş Savaşı”nı yaşayan, endüstriyel klanların ve tekno-militer iktidar mekanizmalarının ortaklaşa ve çatışarak yönettiği, “dromokratik” [hız-yönetimli] bir mantıkla, “muhteşem ve kinci bir mantıkla” biçimlenmiş dünyalardaki serüvenini… Düşünce, irade ve algı mekanizmalarının uğradığı teknolojik dönüşümle, önce anlık mekansal yerdeğiştirmelerden “jeodezik uzay-zaman çizgilerinde algı ötesi bir hızla kaymaya” doğru evrilen bir hareket nosyonunun (”jauntelemek”) egemen olduğu bir evrende, “kaplan”, “kendini çizgilerinden yukarı çekerek”, “daha hızlı ve ölümcül” bir kaplan olmak için hızla dönüşür: önce bu evreni kıyametin sınırlarına dek getirecek bir “halk düşman”ına, “ışıl ışıl yanan parlak yalaza” (kendisinin peşinde uzay-zaman sürgünü) bir kaplana, sonra iktidarı yokoluşun anahtarını kitlelere vererek mayınlayan anarşist bir yalvaca, sonunda da… Neyse, “son”u açık kalsın.

24. Yüzyıl’dan “Burada ve şimdi”ye kıvrılalım: “Zenginlik hızın, hız zenginliğin gizli yüzüdür… hıza sahip olan güce de sahip olur.(…) En temel özgürlüğün, hareket özgürlüğü olduğu söylenir hep. Doğru, ama hız özgürlüğü değil. Aşırı hızlı gittiğinde kendinden tamamen soyulursun, tümüyle yabancılaşmış bir hale gelirsin. Bir hareket diktatörlüğünden söz edilebilir… Hareket özgürlüğünden hareketin tiranlığına geçiyoruz… Modern savaş çoktan uzaydan zamana hareket etmiş durumda.” (Virilio / Lotringer, Pure War)

KAPLAN! KAPLAN!
Kaplan! Kaplan! gecenin ormanında
Işıl ışıl yanan parlak yalaza,
Hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
Kurabildi o korkunç simetrini?

Hangi uzak derinlerde, göklerde
Yandı senin ateşin gözlerinde?
O hangi kanatla yükselebilir?
Hangi el ateşi kavrayabilir?

Ve hangi omuz ve hangi beceri
Kalbinin kaslarını bükebildi?
Ve kalbin çarpmaya başladığında,
Hangi dehşetli el? ayaklar ya da

Neydi çekiç? ya zincir neydi?
Beynin nasıl bir fırın içindeydi?
Neydi örs? ve hangi dehşetli kabza
Ölümcül korkularını alabilir avcuna?

Yıldızlar mızraklarını aşağıya atınca,
Göğü sulayınca gözyaşlarıyla,
Güldü mü o, görünce eserini?
Kuzu’yu yaratan mı yarattı seni?

Kaplan! Kaplan! gecenin ormanında
Işıl ışıl yanan parlak yalaza,
Hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
Kurabilir o korkunç simetrini?

William Blake
(Türkçesi: Selahattin Özpalabıyıklar)