“Türküm, doğruyum, devrimciyim,
Yasam iç ve dış “gavuru” dışarı atmak,
Yurdumu tez elden kalkındırmaktır…
Ülküm işçiye iş,
Köylüye toprak,
Bebeye süt,
Yavruya ekmek ve kitap,
Gence gelecek sağlamaktır…
Varlığım ulusal kurtuluşumuza ve bağımsızlığımıza armağan olsun…”
4-8 Eylül 1969 tarihinde Türkiye Öğretmenler Sendikası Ankara’da Devrimci Eğitim Şurası’nı yapar. Sendika başkanı Fakir Baykurt “Devrimci Eğitim Şurası Türk ulusuna armağan olsun” diyerek bitirir konuşmasını. Sonra kürsüye çıkan Can Yücel yönetiminde herkes ayakta bu andı söylerler.
Bir öğretmenin yurduna bağımsızlık, öğrencisine iş ve gelecek, köylüsüne toprak, bebeklere süt, yavruya ekmek ve kitap, öğrencisine gelecek sağlamak için eğitim vermekten gayrı ne işi olabilir? Öğretmen, kalkınmış bir ülke yaratacak bilgileri vermeyecekse halkına, ne için eğitimcidir? Kapitalist ülkelerin hizmetçiliğini yaptırmak, zenginlere işçi yaratmak için eğitmez ki öğretmen öğrencisini…
Peki, Fakir Baykurt’un öğretmeni tanımlayan şu sözlerinin büyüklüğüne ne demeli?
Bize düşen başlıca görev halkımızın uyandırılmasıdır. İnsanımızın hayata karşı devrimci tavırlı hale getirilmesidir. Biz geri bırakılmış böyle bir ülkenin öğretmenleriyiz. Biz emperyalist ülkelerin öğretmenleri gibi eğitim yapamayız. Biz kendi yoksul halkımızın ihtiyacına göre eğitim yapmak zorundayız. Çocuklarımızın hiç işine yaramayacak, kokmaz bulaşmaz bilgiler yerine, göz açan, uyandıran, bilinçlendiren bilgileri öğretmek, değişmenin, yenileşmenin tavrını yaratmak zorundayız… Halkımızı uyandıracağız! Halkımızı asla küçük görmeden, ondan geldiğimizi unutmadan, onun içinde, onun dizinin dibinde, derinlerden ve sessizlerden, sabırla, saçımızı ak ederek, dişimizi yok ederek tarihsel görevimizi tekmil edeceğiz! Yarın tarih cumhurbaşkanını, başbakanı değil, önce bizi sorguya çekecek (TÖS İstanbul Şubesi Haber Bülteni, 1969c: 3)
Ben henüz doğmamışken kurulmuş (1965) 12 Mart 1971 darbesiyle kapatılmış Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) 6 yıllık ömründe neredeyse altmış yıldır ışık tutmaya, idealleri olan, yurdunu ve insanlığı seven öğretmenlere mücadelede yol göstermeye devam ediyor hâlâ… 61 anayasasının getirdiği özgürlükçü ortamı, sendika kurma ve faaliyet yürütme haklarını doğru bir biçimde kullanan Fakir Baykurt’un kurucusu olduğu TÖS 6 yılda “nasıl öğretmen olunmalı” nın da cevabını verdi biz öğretmenlere.
Öğretmeni sınıfa kapatan, ülkesinin sorunlarından, dünyadan koparan; elde etmek istedikleri robot insanlar için öğretmeni robot üreten makineler haline getirmek isteyen zihniyete karşı harekete geçti. Öğretmeni sınıfında devrimcileştirip, sınıfından çıkınca da halkın içine yürüttü. Köy kahvehanesine, fabrikada işçinin yanına, üniversite kampüsüne, bakkala, pazara, anne-babaya, çocuğa, meydanlara…
Ben henüz bir yaşıma yürürken,1969 yılındaki Büyük Eğitim Yürüyüşü ve dört günlük boykotla tüm ülkeye yürüdüler, görüşlerini duyurdular… Direnme Kararı, 22 Ekim 1967’de Antalya’da sekiz ilden toplanan iki bin kadar öğretmenin katılımıyla alınmış, 29 Ekim 1967’de Ankara’da kesinleşmiştir. 1967 Eylül ve Ekim ayları öğretmen kıyımının çok yoğun olduğu aylardı. TÖS ve Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu’nun (TÖDMF) genel yönetim ve yürütme kurulları Ankara’da toplanarak Antalya’da alınan Direnme Kararı’nı onayladılar ve bunu ortak bir bildiri ile kamuoyuna açıkladılar.
Karar metninin özeti şöyleydi; “…Millet hayatını 1961 Anayasasının amaçlarına göre geliştirmek emelinde olan öğretmenler Cumhuriyet ilkelerini gerçekleştirici, işe yarar, uyarıcı bir eğitim uygulamak istiyorlar. Bu eğitim, başta milli bağımsızlığın, millet servetlerinin, millet emeğinin ve bütün milli çıkarların korunmasına yarayacaktır. Müzmin bir ekonomik ve sosyal yapı bozukluğu içinde çırpınan milletimiz, iç ve dış çıkar gruplarının bozucu tertipleriyle böyle bir milli eğitim hizmetinden yoksun bırakılmaktadır.”
TÖS Genel Yürütme Kurulu’nun 10 Aralık 1969 günlü Büyük Öğretmen Boykotu Çağrısı’nda yer alan isteklerin bazıları şunlardır:
- Yetkili hükümet temsilcisi, yetkili temsilcilerimizle görüşmeyi ve sonunda bir ortak protokol imzalamayı kabul ve beyan etmelidir.
- Bu protokolda ilk iş olarak, yabancı uzmanların ve barış gönüllülerinin bütün eğitim kurumlarından atılacağı ve zehirli niteliğini saptadığımız yabancı malzemeli beslenme eğitiminin durdurulacağı belirtilmelidir.
TÖS ve İLKSEN’in (İlkokul Öğretmenleri Sendikası) ortak boykot bildirisi İLKSEN Adına Muhittin Çayır ve TÖS adına Fakir Baykurt imzalıydı.
Hükümet boykotu engellemek için büyük bir çaba içine girdi. Boykot öncesinde TRT aracılığıyla öğretmenler tehdit edildi. Boykota ilişkin haberlerin radyoda yayınlanması engellendi. Milli Eğitim Bakanı, eylemi kırmak için, derse girmeyen öğretmenin yerine son sınıf öğrencilerinin ve emekli öğretmenlerin derse sokulmasını istedi.
“İşimi, ekmeğimi öğrencilerimi geri istiyorum” sloganıyla okulumun önünde 14 Kasım 2016 tarihinde başladığım direniş öncesi okul müdürünün sınıf sınıf dolaşıp öğrencileri ceza almakla tehdit ettiği, valilikten öğretmen arkadaşlara “Eylemcinin yanına giderseniz, ceza alırsınız” şeklinde tehdit yazısı gönderildiği geldi aklıma.
Aslında Türkiye sağını biz solcular yarattık diye düşünmüyor değilim. Ne yaptıysak buralardan ders çıkarıp karşımıza koydular. Bir bakıma Türkiye sağı bizim tavrımıza göre biçimlendi! Biz uygar insanlar yaratmak isterken onlar sömürü için aptallaştırmayı tercih ettiler. Aslında aramızda kalsın ama bunun tam tersi geçerli. Yani onlar böyle olduğu için biz tersi olduk! İyilikle kötülüğün savaşı gibi… Halkın yararına ne yapmak istediysek onlar tam tersini yaparak karşımıza çıktılar. Onlar yaptılar, biz tersini istedik…
NATO’ya tâbi oldular, tam bağımsızlık istedik. Parasız nitelikli eğitim istedik, önce dersaneleri sonra özel okulları açtılar. Parasız sağlık istedik özel hastaneleri açtılar. Bilimsel eğitim istedik okulları tarikat yuvaları haline getirdiler. Yurtsever olduk karşımıza MHP gibi yapma milliyetçi-çakma vatanseverleri çıkardılar. Sanat dedik, sanatçıları yaktılar. Özgürlük dedik F Tipi hapishaneler inşa ettiler. Eşit işe eşit ücret dedik, yandaşlarına üç-beş yerden huzur hakkı maaşları bağladılar. Kadın dedik katlettiler, çocuk dedik tecavüz ettiler. Doğa dedik toprağın bağrını deştiler, sularımızı kirlettiler. Akıl dedik delirttiler, kitap dedik yasakladılar, bilgi dedik uydurma bilgiler tarihi yazdılar. Ne zaman hakkımız için baş kaldırsak provokasyon tertip ettiler.
Örneğin TÖS’ün Kayseri’deki bir toplantısında öğretmenlerin başına gelenler Sivas-Madımak Katliamı, Maraş ve Çorum katliamlarıyla nasıl da benzerdi:
9 Temmuz akşamı saat dokuz sularında Kayseri’de iki cami, bir imam hatip okulu ve milliyetçi Kayseri Türk Kültür Dernekleri binası önünde eş zamanlı olarak dinamit patlatıldı. Bir grup insan, patlamalardan aynı gün şehirde genel kurullarını toplayan TÖS’lü öğretmenleri sorumlu tuttu. Ertesi gün, bir grup saldırgan, genel kurulun toplandığı sinema salonunu bastı, salonu yakmaya çalıştı ve öğretmenlere saldırdı. Saldırganlar, daha sonra, TÖS Kayseri şubesine, iki kitapçıya ve iki eğlence mekânına da saldırdılar. Öğretmenler, askeri güvenlik tedbirleri altında şehri terk ettiler (Cumhuriyet, 1969).
“Öğretmenler sınıflarında kalsınlar, siyasete bulaşmasınlar, siyaset yapacaksan istifa et adaylığını koy, seçilirsen yaparsın. Yoksa konuşma!” diyen iktidarın konuşmaları kendiliğinden oluşmuş değil. Onlara bu zihniyeti hediye eden emperyalist şirketlerdir. Sömürü devam etsin diye herkesi aptallaştırmak isteyen bu kafa böyle bir retorik geliştirir. Öğretmene saldırır. Öğretmenleri “az çalışıp çok para almakla” suçlar.
Dünyanın hiçbir tarafında bu kadar büyük bir öğretmen kitlesi kamu tarafından fonlandırılmıyor” diyen Milli Eğitim Bakanı öğretmenin maaşına göz diker.
“Bırakın artık boykotu, nedir bunlar? Siz eğitim-öğretim mimarı mısınız, yoksa sokaklarda caddelerde çapulcu olarak dolaşanlar mısınız?” diyen AKP Genel Başkanı kuşkusuz açlık sınırına getirdiği halkın önce öğretmenler tarafından uyandırılacağını iyi bilir. Bu nedenle öğretmen hedef gösterilir ki öğretmenlerin hakkı gasp edildiğinde toplum sessiz kalsın.
Böyle iktidarlar okullarımızı öğrenciler için hapishaneye, öğretmenlerimizi gardiyanlara dönüştürür. “Veliler velinimetimizdir” diyerek eğitimli öğretmenleri cahil velilerin eleştirilerine, ukalalıklarına, “benim vergimle maaş alıyorsun” hadsizliğine maruz bırakır. Her başını kaldırdığında öğretmene rotasyon tehdidini dayatır. Soruşturmalarla, 147 öğretmen ihbar hattı ile CİMER şikâyetleriyle köşeye sıkıştırır. Bu yaptıkları, çocuğu ve velileri sevdiği için değil bilakis halk düşmanlığındandır, sömürü devam etsin diyedir.
Nazım der ya “kabahatin çoğu senin be kardeşim” işte öyle biraz da bizim durumumuz. Korkumuza yenik düşerek, geçici konforumuzdan olmamak için, geniş bir perspektifle bakamadığımız için, şimdi için değil on yıl, yirmi yıl, yüz yıl sonrası için çalışmayarak, biraz bencillikten biraz sele kapılarak… Geldiğimiz noktada biraz bizden kaynaklı, biraz iktidarın sömürü politikalarıyla çizilmiştir öğretmenin yolu. Açlık sınırında özel okullarda öğretmenlik yapmak zorunda kalan, atamamız yapılmadığı için, oyaladıkları için depresyona, intihara sürüklenen ya üç harfli marketlerde köle gibi çalıştırılan ya da iktidarın korunması için polis olmaya zorlanan öğretmenleriz!
Büyük Öğretmen Boykotunu yapanlar da öğretmendi. Ve iktidar daha az saldırgan değildi o dönemde de…
Dört günlük Büyük Öğretmen Boykotu’na 109 bin öğretmen katıldı. Bunların 88 bini bu eyleme dört gün süreyle katılırken, 12.100’ü ilk gün katılmayıp, daha sonraki üç gün eylemdeydi. 9.500 öğretmen ise birinci gün boykota katılmasına karşın, diğer günler eylemde yoktu. Boykota hiç katılmayan öğretmen sayısı ise 47 bindi. Eyleme katıldıkları için 50.300 öğretmen hakkında kovuşturmaya gidildi. Bunların 19.250’si takipsizlikle sonuçlandı. 2.118 öğretmen açığa alındı. 65 öğretmen bakanlık emrine alındı. 45.520 öğretmene maaş kesimi cezası, 3.900 öğretmene kıdem indirimi cezası verildi. 590 öğretmen bir başka ile sürgün edildi. 6.600 öğretmen ise il içinde bir başka yere atandı. 400 müdür görevden alındı. 1200 öğretmene derece indirme cezası verildi. 11 kişi ihraç edildi. TÖS, boykot nedeniyle açığa alınan veya görevden el çektirilen öğretmenlerin ücretlerini ödedi.
140 bin kamu emekçisinin KHK ile ihraç edildiği, on binlerce öğretmenin de bu sayının içinde yer aldığı 2016 kıyımı karşısında, kuruluşunda Türkiye’nin TÖS tarihinden beri ikinci büyük öğretmen sendikacılığı tarihini yaratmış Eğitim Sen yönetimi, tavır olarak ancak ihraç edilen üyelerine bir miktar para vererek süreci geçiştirdi. TÖS döneminden örnek aldığı sadece bu oldu. Köy Enstitüleri’nin, TÖS’ün mirasını yiyen bu teslim olmuş yönetici tayfası kadar, öğretmenin düşürüldüğü hâl kadar beni yaralayan az şey var. Ne yazık, ne utanç verici! İnsan, TÖS tarihini okurken dönemin öğretmenlerine ve sendika yöneticilerine hayranlık duyuyor, yaşasalar ellerini öpmek, omuz omuza mücadeleye girmek istiyor birlikte. Çünkü ne yaptığının ve ne yapmadığının farkında, teslim olmamış şöyle bir sendika yöneticisi ve öğretmen profili var karşımda;
“12 Mart 1971 darbesinin ardından TÖS yöneticileri ve 3500 dolayında TÖS üyesi gözaltına alındı ve işkence dahil kötü muameleye maruz bırakıldı. TÖS’ün 185 yöneticisi ve üyesi hakkında Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde dava açıldı. Sıkıyönetim askeri savcısı 26.12.1972 tarihinde 59 sanık hakkında çeşitli hapis cezalarına hükmetti.
Genel Başkan Fakir Baykurt, Genel Başkan Yardımcısı Dursun Akçam, Genel Sekreter O.K.Akkol, Yürütme Kurulu üyesi Veli Kasımoğlu 8 yıl 10 ay 20 gün ağır hapis cezasına çarptırıldı. Duruşma hâkimi Zeki Eğin bu karara muhalif kaldı ve TÖS’e yöneltilen suçlamaların hiçbirinin gerçekle ilgisinin olmadığını belirtti. Sanıklar karara itiraz ettiler.
Askeri Yargıtay 19 Temmuz 1974 günlü kararında yerel mahkeme kararını bazı sanıklar için bozdu. Bu arada 1974 affı çıktı. TÖS sanıkları aftan yararlanmayı reddettiler ve davanın sürmesini talep ettiler. (Suçlu muyuz ki affı kabul edelim diyorlardı.) Yerel mahkeme yeniden karar verdi. Konu yeniden Askeri Yargıtay’a gönderildi. Askeri Yargıtay, 13 Nisan 1976 tarihinde TÖS davasının tüm sanıkların aklanmasıyla sonuçlanmasına karar verdi.”
Şan olsun öğretmenlerimize…
Omuz omuza mücadele yürütmek istediğim öğretmenler bugün de var…
Şurada, ülkemizin başkentinde, Ankara’da TBMM Parkı’nda oturma eylemi yürüten Özel Sektör Öğretmenleri Sendikasının direnişi uzun süredir, Yüksel Direnişi’nden sonra bende heyecan uyandıran ilk büyük eylem oldu. Özünde “Taban Maaş” talepli bu eylemi bugüne kadar yaşanan öğretmen kıyımından, eğitimi gericileştirme çabalarından, tüm toplumu sömürüye maruz bırakan ekonomi politikalarından bağımsız düşünmek mümkün değil. Her şey birbirine bağlıdır ve nedenlerin toplamı bir sonuç yaratır. Bu eylem, bu direniş de bir birikimin sonucudur. Kuşkusuz son dönemde yani yaklaşık on-on beş yıldır planlanmış en iyi eğitimci direnişidir. Önümüzdeki hafta direnişçilerden biriyle yapıyor olduğum röportajla daha ayrıntılı, daha kapsamlı bilgiler vereceğim sizlere. Şimdilik sayfalarını takip edin.
Bu direnişe, meclis parkına bakın, ziyarete gidin, filtre kahve ve demlenmiş çaylarınızla öğretmenlerimizin yanında olun. Bana kalırsa onların bize ihtiyacı olduğu kadar ve aslında daha da çok bizim onlara ihtiyacımız var. Çocuklarını seven defansa gelsin…
Kaynakça:
- Türkiye Öğretmenler Sendikası Tarihi- Yıldırım KOÇ- 2015, Kuzgun Yayınları
- Mülkiye Dergisi: Sınıfları Aşmak: Türkiye Öğretmenler Sendikası, “Halkı Uyandırmak” ve “Devrim İçin Eğitim”1 U. Ceren Ünlü, İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü