Dünyanın baharı kızınızı dünyaya getirdiğiniz gün. Zorluklarla büyütüyor üniversiteye gönderiyorsunuz. Okumak, iyi bir meslek sahibi olmak, var olmak, kendine güzel bir hayat kurmak istiyor. Sevmek sevilmek, aşık olmak hayatı daha da güzelleştirecek… Seviyor birini. Sonra öğreniyor ki sevdiğini düşündüğü erkek evlidir. Ayrılmak istiyor. Dürüst, kendisini kandırmayacak biriyle tanışıyor. Unutuyor o sahtekarı. Ama sahtekar onu unutmuyor. Bir çiftliğe çağırıyor konuşacağız diye. Bütün hastalıklı erkeklerin yaptığını yapıyor. Kendisini reddeden kadını önce dövüyor. Bayıldığını görünce boğuyor. Öldüğünü düşünerek cesetten kurtulmaya çalışıyor. Yakmaya çalışıyor. Yakmayı beceremeyince bir varile koyup üzerine beton döküyor. Daha sonra otopsi de anlaşılıyor ki Pınar yakılırken henüz ölmemiştir ve “En Uzun Karanlık…”
Korku filmini aratmayacak bu cinayet Cemal Metin Avcı adlı katilin itiraflarıyla anlatılıyor. Pınar Gültekin’i canice öldürdüğünü bu biçimde anlatan katil tutuklanıyor. Yargılama sırasında cinayet sonrasında korunduğu kollandığı, yardım gördüğü de anlaşılıyor. Yakınları cinayetin delillerini yok etmek konusunda ona yardım etmişler. Keşke haysiyetli bir insan olması konusunda yardım etselerdi hayatı boyunca.
“Manyak katil” diyoruz bunları dinleyince. Katilin manyak olması mı en çok öfkelendiriyor bizi yoksa genç bir kadını kendisini istemediği için öldürmesi mi? Diyelim ki Pınar Gültekin vahşice öldürülmedi de çekti vurdu katil onu. Aşk cinayeti, kıskançlık cinayeti diyip geçecek miyiz? Aklayacak mıyız bir kadının öldürülmesini? Mazur mu göstereceğiz? Erkek egemen sistemin bizi sürüklemek istediği yer tam da burası işte. Pınar’ın vahşice öldürülmesi daha fazla ön plana çıkıyor basında. Kahvede televizyon izlerken konuşulanları duyar gibiyim. “Kardeşim tamam kıskandın aşıktın da böyle mi öldürülür? Yakmak nedir, beton dökmek nedir?”
Önce bu bakış açısına karşı tavır almak gerek bence. Sen kimsin? Sen kimsin de seni istemediğini söylediği için ya da herhangi bir nedenle bir cana kıyıyorsun? Sen kimsin ya ezik! Kadınlar sizi öldürmediği için sizden daha güçsüz değiller. Daha insanlar… Hastalıklı “aşklarınızı” şişirilmiş egonuzu, hiçbir yerde var olamayan ezik ruhunuzu alın ve defolun kadınların hayatından!
Çok tehlikeli sözler bunlar sistem için. Şişirilmiş egolarınızı alın ve defolun… Şişirilmiş egolarıyla yönetiyorlar bizi. Şişirilmiş egolarıyla yasaklıyorlar yaşamı bize. Şişirilmiş egolarıyla gözaltına alıyor, yargılıyor, tutukluyor, susturuyor, istedikleri gibi yönetecekleri bir ülke yaratmaya çalışıyorlar şişirilmiş egolarıyla…
Şişirilmiş egolarıyla erkek meclis yaratıyor, şişirilmiş egolarıyla kadın çalışanlarını aşağılıyor, kadını anneliğe, babaanneliğe, anneanneliğe indirgiyorlar! Şişirilmiş egolarıyla aklıyorlar kadın katillerini. İstanbul Sözleşmesini feshetmeye, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na kapatma davası açmaya cesaret edebiliyorlar şişirilmiş egolarıyla!
O şişirilmiş egolarıyla Cemal Metin Avcı’ya önce ağırlaştırılmış müebbet cezası verip, sonra haksız tahrik indirimi uygulayarak cezayı 23 yıla indiriyorlar. Cinayeti örtbas etmeye çalışan yakınlarını da beraat ettiriveriyorlar! Şimdi bu katil 14 buçuk yıl hapis yatacak sonra çıkacak.
Haksız tahrik ne? “Pınar bana ilişkimizi karına söyleyeceğim dedi.” Eşini aldatırken iyiydi de şimdi duyunca mı sorun olacak? Sen bu egoyla karını da öldürürdün ne olurdu ki? Mahkeme heyeti de buna inanmış! Öldürülmüş, kendini savunamayacak bir kadının karşısında katilin sözlü beyanına saygı duyuyoruz tabii! Velev ki doğru! Bizi her tehdit edeni dövsek, boğsak, varilde yaksak, üstüne beton döksek…
Pınar Gültekin davası başından sonuna kadar politik bir dava. Bize her davada mesaj verildi. Kimisi “evli bir adamla ne işi varmış?” dedi, kimisi evlilik dışı ilişkileri konu etti. Kimi Pınar Gültekin’in kıyafetlerini açık saçık buldu. Kimileri aşkta kıskançlığı tartıştırdı, erkekliğe vurgu yaptı. Kadınları köşeye sıkıştırmak, onları konuşamayacak, kendilerini savunamayacak, yanlışı doğruyu ayırt edemeyecek biçimde eğitimsiz bırakmak hedefleri narsistlerin.
Neden? Çocuk doğduğunda onunla birebir ilgilenen kadın ne kadar eğitimsiz olursa, ne kadar sorgulamaktan uzak olursa, yaratmak istedikleri karanlık o derece zifiri olacaktır. Çünkü karanlıkta kimin kimi avladığı bilinmez! Onların elinde gece görüş gözlükleri bizleri avlarken biz, bizi kimin vurduğunu bilemeyiz. Böylece avcımızı bilmediğimizden avlanmaktan da kurtulamayız!
Ekinoks nedir bilir misiniz? Ekinoks sözcüğünün kökeni Latince aequus(eşit) ve nox (gece) sözcüklerinin birleşimi olan aequinoctium sözcüğüne dayanır. Kuzey Yarım Küre’de 21 Eylül Sonbahar ekinoksu ve 21 Mart’ta İlkbahar ekinoksu yaşanır ve gece gündüz eşitlenir. 21 Aralık’ta en uzun gece, 21 Haziran’da en uzun gündüz yaşanır.
Ülkemizde on yıllardır gece gündüz eşitlenmedi. On yıllardır biz 21 Aralık gününde kaldık. Hala en uzun gecemiz, en uzun karanlığımız devam ediyor. Daha karanlığa sürüklemek ve gecemizi gündüzümüze eşitlememek için kadınları boğmaya çalışıyorlar. Hayatın başladığı kucağı karanlıkta tutmak istiyorlar. Bizler büyümeyelim diye…
“Sen yanmazsan ben yanmazsam
Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa”
Pınar Gültekin gibi yanmak istemiyoruz hiçbirimiz! Ama başka türlü bir yanma yaşamadan da aydınlatamayacağız bu karanlığı, çıkamayacağız bu karanlıktan. Elimi tut kız kardeşim!