Homo Homini Lupus

0
58

ABD başkanlık seçimlerinde Trump galip geldi ve beklenen oldu. Elon Musk servetine servet kattı. Üstelik öyle böyle değil. Musk dünya zenginler listesinde 400 milyar doların üstüne çıkan ilk kişi oldu. Bloomberg tarafından yayınlanan Milyarderler Endeksine göre 11 Aralık’ta Tesla hisseleri öyle bir yüksekliğe ulaştı ki Musk’ın serveti 447 milyar dolar oldu. Bir gün içinde kasasına tam 62,8 milyar dolar eklendi. 

Musk hazretleri bu rakamla 160 ülkenin milli gelirini geride bıraktı. Üstelik bu servet artışıyla birlikte dünyadaki en zengin 500 kişinin toplam serveti de 10 trilyon doları geçti. Dile kolay… Bir kişi 160 ülkeden zengin, 500 kişi ise dünyanın canına ot tıkamış durumda.

Bir yanda hayatta kalmaya çalışan milyarlarca yoksul insan, büyük bir insanlık dramı diğer yanda onların üzerine kurulmuş bir sömürüyü devam ettiren acımasız bir ezme mekanizması, bir sulta düzeni. 

İşte size kapitalizm. İnsanoğlunun yarattığı en vahşi, sözde “en medeni” düzen… 

Doğadaki yırtıcı ilişkilerden binlerce yıl önce koptuğumuzu düşünsek de hem türü hem de doğayı yok etmeye devam ediyoruz. Evet vahşi yaşamdan çıktık, sözde güvenliğimizi oluşturduk ama tüm bunların yanında başka bir şey daha yarattık: Sömürü düzeni ve ilişkilerini… 

Gözlerimizi bir an için doğaya çevirelim. Vahşi yaşamdaki mücadelelerin, kanla yoğrulmuş hayatta kalma savaşlarının halen devam ettiğini görmemek mümkün mü? 

Acımasız yaşam mücadelesi… Bazıları hayatta kalacak bazılarıysa doğal olarak yok olacak. 

Türler en iyi genlerini aktarmaya, güçlüler zayıfları tüketmeye devam ediyor. Her bir tür yeni savunma ve saldırı yolları geliştirerek ayakta kalmaya çalışıyor. Aksi halde ölmeye mahkumsun. Bugünün ekonomi ve toplumuna, kurallara ve devlet düzenine esin kaynağı olan, yaşadığımız insanlığı, insanı tüketen doğa yasalarıdır bunlar.

Türler içinde bir tek insanoğlu doğadan koparak, ona üstün gelerek, sürü olmaktan, koloni düzeninden sıyrılarak bugünlere gelebildi. Aklını bir kas gücü gibi kullanmayı beceren insan için yaşamın tüm normalleri değişti. Doğanın bir parçası olan atalarımız, diğer türlerin devam ettirdiği yasaların dışına çıkarak kendi yasalarını, toplum yasalarını kurdu. Adına da medeniyet dedi.

Dili yarattı, alet, araç yarattı, üretimi yarattı, hukuku, eğitimi, bilimi, sanatı yarattı, ahlakı yarattı ve bugün içinde bulunduğumuz devleti yarattı. Gücün değil, sözün, akla dayalı fikirlerin, yaratıcılığın, insan onurunun, eşit ve kardeşçe bir yaşamın kapılarını araladı. Bunun için asırlardır mücadele verdi, acı tecrübeler yaşadı. Sözleşmeye, anlaşarak bir arada yaşamaya inanan bir toplumu kurdu.

Ama gelin görün ki bugünün politik toplumu John Locke’un hayal ettiği gibi insanın doğuştan vazgeçilemez haklarının olduğuna inanan, bunları koruma altına alan o sözleşme toplumu olamadı. Thomas Hobbes’un ileri sürdüğü gibi, vazgeçilemez hakların güçlü bir erke devredildiği, egemenliğin ekonomi üzerinden ele geçirildiği bir politik toplum oldu. 

İnsanı kapitalizmin efendilerine teslim ettik…

Doğanın yırtıcı ilişkilerinden sıyrılan, medeni bir dünya kuran insan döndü dolaştı yine o vahşi aklına döndü. Ne acı! Doğa yasalarına, tıpkı doğadaki koşullara uygun bir ekonomi anlayışını egemen kıldı…

Yüzyıllar boyunca kanlı bir tarihin içinde, üretim, tüketim ve sahiplik ilişkilerine indirgenmiş ekonomi-politik toplum yapısının bir ürünü olarak gelişen insan bugün vahşi kapitalizme teslim oldu. Sömürü ekonomisi hâkim oldu. Dünyanın büyük bir kesimi yoksulluk, açlık ve yokluk içinde sürünüyor.

Üniversitede ders verdiğim yıllarda, kapitalizm ve ekonomiye ilişkin konular gündeme geldiğinde bugünün ekonomi aklının insanın yok edici doğasıyla ilişkini açıklamak için hep bu anlatımı yapardım. 

Bir gün bir iktisat hocası ilk dersine girer ve “çocuklar bugün yalnızca bir giriş dersi yapacağım” der. Tabi çocuklar heyecanlı… Ardından devam eder: “Ekonomi üçe ayrılır: Ticaret, siyaset, savaş. Eğer 1 milyon dolara kadar kazanmak istersen ticaret yapmalısın. Ama gözün daha fazlasındaysa, 1 milyar dolara kadar kazanmayı aklından geçirirsen siyasete girmelisin. Bu da mı yetmedi? Daha mı fazla kazanmak istiyorsun? O zaman savaşmak zorundasın. Bugünlük bu kadar” der ve çocukların şaşkın bakışları arasında dersten çıkar.

Kapitalizm ekonomi-politik bir mevzu olarak bu anlatımda ima ettiğim üzere insanı değil egemen sınıfın, gücü tekelinde bulunduranların bir yönetim anlayışıdır. Yani ekonomi güç ilişkilerinin yönetimi, ezen-ezilen ilişkileri üzerinden egemen sınıfın üretimidir. Bu sınıfın egemen olmasını sağlayan toplumsal örgütler ve eşitsiz ilişkilerin normalleşmesini sağlayan bir kültürün sonucudur.

Ekonomiyi yalnızca piyasa ilişkileriyle, malların, hizmetlerin ve değerli olan şeylerin değişimiyle, dijital ekranlarda gördüğümüz rakamlarla açıklamaya çalışmak bizi yanılgıya götürür. Ekonomi toplumsal bir konu ve bir toplumdaki değerleri, ilişki biçimlerini, yasaları, ahlakı ve insan onurunu yakından ilgilendirir. Hele ki sınıflı bir toplum düzenini ve insan ilişkilerini yaratan bir ekonomiden söz ediyorsak eğer bunu görememek aptallık olur. 

Bir insanın diğeri üzerinde güç kullanarak ve zora dayalı bir şekilde emeğini, bedenini, ruhunu sömürerek üretim gerçekleştirdiği ve sahiplik ilişkileriyle egemenlik kurduğu bir anlayışın bugün geldiği organize kötülük halidir kapitalizm. Emeğin, toprak üstü ve altı varlıkların sömürüsüdür. 

İnsanlık bu sömürüyü kurumsallaştırmak için devletleri kurdu, silahlı güçleri, bürokrasiyi, Elon Musk gibi kapitalist düzenin temsillerini, kaynakları kontrol altında tutacak, yönetecek ve bu uğurda ormanları, toprakları, denizleri, bitkileri, ağaçları, dağları, doğadaki tüm canlıları katledecek tüccarları yarattı.

Çünkü insan Hobbes’un kaygılarıyla hareket etti, “homo homini lupus” yani “insan insanın kurdudur” anlayışını esas aldı. İnsanın yok edici vahşi ruhunu bugünün toplumsal düzenine, kapitalizmin işleyişine uyumlu hale getirdi.

Bugünün insanı hayatının her zerresine hükmeden yok edici bir ekonominin esiri ve eseridir. Doğanın sunduğu her kaynağı bir ekonomik mübadele konusu haline dönüştürmüş, en doğal hakkı olabilecek ihtiyaçları, suyu, toprağı, meyveyi, sağlığı, bilgiyi ve hatta kendisini dahi ticarileştirerek, bir değişim değeri üzerinden tanımlayarak hayatını mahvetmiştir. Herkes ama herkes bu ekonomik akla, bu ekonominin sahiplerine teslim olmuştur. Efendilerin tanımladığı varlık ve yokluk üzerinden toplumsal ilişkilerini düzenlemiş, akla ve insanlığa sığmayacak uyduruk değerler, sözde ahlaki anlayışlar, gelenek görenekler içinde ezen-ezilen insanlık ilişkilerine rıza gösterilmesini sağlamıştır. Kapitalizmi ve onun üzerinden normalleştirilmiş boyun eğme ilişkilerini yaşamının orta yerine koymuş, yok etmeyi, yok edilmeyi içselleştirmiş, doğa yasalarını günümüz toplum düzenine taşımıştır.

Bugün içinde bulunduğumuz kapitalist toplum ve devleti bir esaret düzenidir. İnsan aklı ve ruhunun ekonomi üzerinden ele geçirildiği, bir kişinin 160 ülkenin insanına 500 kişinin ise tüm dünyadaki insanlara kurt olduğu bir düzendir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz