“Bu kont da kim şimdi?” diyenleriniz olacaktır mutlaka. Ama eminim “Anna Karanina” romanını okumuş ya da en azından filmlerinden birini izlemiş biriyseniz eğer yüzünüzde küçük bir tebessüm belirmiş olmalı. Lakin hayatınızda böyle bir deneyim yoksa henüz Kont Vronski sizin için tam bir muamma.
Aslına bakılırsa romanı okumuş, filmlerinden birini izlemiş olsanız da kimileri için halen bir muamma olabilir. Zira eserin neden, nasıl, hangi bilinçle okunduğu ya da filmin hangi nedenlerle izlendiği burada çok belirleyici.
Bazılarımız için Kont Vronski göz alıcı bir hovarda, baştan çıkarıcı bir aşık, tüm karmaşık duyguları yaşatan, Anna’nın unutamadığı yakışıklı bir “subay” olabilir. Ama politik farkındalığı gelişmiş olanlar için o böylesi bir sığlıkla değerlendirilemeyecek kadar sıra dışı bir karakter.
Tabi metni okuyanların metinden ne anladığına bağlı her şey.
Zaten burada da yazdığım üzere “subay” kelimesi işin püf noktası. O bir gücün, egemen düzenin, herkesin önünde eğildiği, topluma olumlu olarak belletilmiş tüm değerlerin apoletlerinden yansıdığı muzaffer bir devletin örnek temsili.
Metne yani romana ya da filme biraz daha derinlemesine bakabilirseniz eğer göreceğiniz şeyler farklılaşır. Dönemin egemenlerini, devleti elinde bulunduran sınıfı, yüksek ve alçak değerleri, Çarlık Rusya sosyetesini, ezen-ezilen ilişkilerini fark edebilirsiniz. Rus rejiminin büyüklüğünü, şaşaayı, parıltısını onun üniformasında, duruşunda, davranışlarında gözlemleyebilirsiniz. Aynı şekilde halkın içinde bulunduğu hali de…
Tabi bunları çözümlemek, karakteri bu bakış açısıyla görebilmek için politik farkındalığa sahip olmak gerekiyor. Eğer böylesi bir farkındalığınız gelişmemişse okuduğunuz bir kitabı, izlediğiniz bir filmi, sunduğu anlamları, topluma dair çözümlemeleri yakalamanız oldukça zor.
Yani metnin yazarı kadar metni okuyanlar da anlamları yaratmak bakımından önemli.
Eh sonuç olarak neyi ne için okuduğunuzu bilmiyorsanız eğer, tercihlerinizi belirleyen bir politik akıl henüz gelişmemişse, size her şeyi okuturlar. O da ayrı bir sorun.
“İyi de nedir bu politik farkındalık?” derseniz kısaca şunu söyleyebilirim. Yaşadığınız hayatı anlamlandırma biçimidir. Toplumdaki egemen ilişkileri çözümleyebilmek, bu ilişkilerin yarattığı düzeni ve bu düzenin etkilerini, eşitsizlikleri, tahribatı, sömürüyü görebilmektir.
Bununla sadece gündelik yaşamda tanık olduğunuz siyasal çekişmeler, güncel siyasetin alışveriş ilişkilerinden mi bahsediyorum? Tabii ki hayır. Bu kadar sınırlı olamaz. Toplumu tanımaktan, egemen ilişkileri belirleyen yapılardan, devlet kurumlarını, bunların oluşma nedenlerini, toplumsal değerleri, kabulleri, inanç biçimlerini ve nedenlerini bilmekten bahsediyorum.
Topluma dahil olacağınız giriş kapılarının ya da dahil edilmeyeceğiniz çıkış kapılarının kimler tarafından yapıldığını, nerelere niçin konduğunu, kapı anahtarlarının kimlerin elinde olduğunu ve geçişlere kimlerin izin verdiğini bilmek demektir politik farkındalık.
Hayatınızı biçimlendiren değerlerin, o değerleri dayatan güç temsillerinin, rollerin nasıl şekillendirildiğini anlamak demektir. Gündelik hayatınız içinde önemsediğiniz, önemsettirilen değerlerin, inançların, anlamların size nasıl sunulduğunu, kaynağının neler olduğunu yorumlayabilmektir. Kendini, toplumu, hayattaki yerini bilebilmektir.
Rus yazar Tolstoy’un gerçek hayatında uzun zaman tanık olduğu, birlikte yaşadığı karakterleri kurgusal olarak ustaca bir araya getirdiği Anna Karanina adlı eser de tam olarak bunları yansıtan bir eser.
Bir aşk ilişkisi üzerine ilmek ilmek örülmüş güçlü bir politik anlatım. Bir yanda çarlık rejiminin, aristokrasi sınıfın tüm değerleriyle vücut bulduğu Kont Vronski ve dinin kutsadığı hayatlar içinde yaşadıklarının doğru olduğuna inanmış, kendini kaptırmış, toprak sahibi, mülk sahibi üst sınıf temsilleri diğer yanda dönemin Rusya’sının sınıfsal sorunları, yoksulluğun içinde ayakta kalmaya çalışan halk kesimleri, köylüler. Ve tabii bunu gözlemlemiş, toprak sahibi olmasına karşın farkındalığı nedeniyle, fikirleri dolayısıyla üst sınıf temsilleri arasında yalnızlık çeken Levin karakteri.
Bu arada hemen söylemeliyim ki romanda geçen Levin bildiğiniz eserin yazarı Lev Nikolayeviç Tolstoy’dan başkası değil. Ana karakter olmakla birlikte romanda gözlemcidir. Anna ve Kont Vronski arasındaki aşkın, aristokrasi dünyasının, Rus sosyetesinin yaşadığı hayatla halkın içinde bulunduğu gerçeklik arasındaki farkın gözlemcisidir. Yazar bir dönemin egemen toplumsal ilişkilerini ve ülkenin içinde bulunduğu politik sorunları gözlemlemiş, düzenin yarattığı etkilere değinmiştir.
İletişim politik bir mevzu.
Bunca anlatımı yapmamın tabii ki bir nedeni var. Romanlar, filmler de bir iletişim konusudur ve tabii ki toplumsala ilişkin görüşler sunar. Politiktir.
Kitlesel nitelikteki, medya gibi, okul gibi, ibadethaneler, sokaklar gibi tüm iletişim araç ve noktaları, müzik, sinema, sanat gibi tüm iletişim içerikleri bilişsel dünyanızı, politik okuryazarlığınızın seviyesini belirler.
Eğer politik okuryazarlığınız gelişmemişse, toplumun politik olarak yapısını, egemen söylemleri, güç ilişkilerini kavrayamıyorsanız vah halinize…
Okuryazarlık konusu nasıl ki bir alfabeyi okuyabilmekten karmaşık metinleri, anlatımları okuyabilmek, anlamak ve çözümleyebilmek arasında basitten zora farklar içeriyorsa politik okuryazarlık da aynı. Ekonomi-politik olarak örgütlenmiş bir toplumsal ağı, bu ağ içindeki bağları, güç ilişkilerini çözümlemeniz için politik okuryazarlığınızın da gelişkin olması gerekiyor.
Politik okuryazarlık düzeyiniz yetersiz olursa karmaşık toplumsal sorunları görebilmeniz, bu toplumsal konulara özgü egemen sınıfların yarattığı ahlaki normları, hukuku, devlet düzeni ve güçlerini anlamanız çok zor. Tıpkı romanda aktarılanların ne olduğunu anlayabilme ya da anlayamama durumu gibi. Aynı kavramlara mesela romanda geçen aşka dair üst ve alt sınıf temsilleri tarafından verilen anlam farklarını yakalayamaz, sınıfsal farkların nelere neden olduğunu bilemezseniz, anlamları da o anlamların neden yaratıldığını da kavrayamazsınız.
İşte bu noktada zihnen niteliksiz, körelmiş bir politik okuryazar olmanız için çalışan koca bir düzenle karşı karşıya kaldığınızı da görebilmeniz gerekiyor. Politikayı sadece partiler arası rekabet, bir politik partinin basit sloganlarına indirgemek isteyen, toplumsal politik ağların yapısını ve güç ilişkilerini anlamamanızı sağlayan, hatta bunu isteyen koca bir düzen var önünüzde.
Bugün bilişsel, duygusal, davranışsal düzeydeki tüm var oluşunuzu belirleyen kitle iletişim düzeni ve kitlesel nitelikteki tüm ehlileştirme araçları politik okuryazarlık düzeyinin de belirleyicisi olarak karşımıza çıkıyor.
Çocukluk döneminden itibaren evinizde, mahallenizde, okulda ya da bir ibadethanede hangi değerlerin yüceltildiğini, nelerin dışlandığını, nelerin değerli ya da değersiz olduğunu, hayata dair bilişi, anlayışı eken tüm içerikler politik aklınızın gelişiminde önemli bir rol oynuyor. Politik bilginiz ya da cehaletiniz politik okuryazarlığınızın seviyesini ayarlayanların elinde.
Kont Vronski’yi nasıl gördüğünüzle yaşadığımız ülkeyi nasıl gördüğünüz arasındaki ilişki işte burada önem taşıyor. Roman ya da filmi bitirdiğinizde “ne aşkmış arkadaş” diyorsanız eğer işimiz çok zor.