“Şiirimi duysunlar istiyorum ve
ağlasınlar, çığlık atsınlar, kaybolsunlar, kanamaya başlasınlar,
televizyonlarını yesinler, birbirlerini kılıçlarla öldürsünler ve
başkalarının parasıyla sarhoş olsunlar,
…
Ben şiiri gömmek için gelmedim
onu havaya uçurmak için geldim
onu dizlerimde güzel gözlü salak bir çocuk gibi sallamak için değil
ama
onu bir uçurumdan buz gibi denizlere atıp
o orospu çocuğunun hayatta kalmak için yüzüp yüzemeyeceğini görmek için geldim”
David Lerner
“Mein Kampf”
“Bu kitap, Amerika’nın en cesur şairlerine ev sahipliği yapıyor. Onlar, toplumun seslerini duyurmak için sınırları aşmayı seçti.”
Alan Kaufman
Bu yaşıma kadar kimseye okuduklarımdan çok bahsetmeyip, kitap, yazar önermesem de zaman zaman kütüphanemde özel bir yerleri olan ve yakın çevremde bile birçok kişinin bilmediği yazar, yayınevi, dergi vb. hakkında yazmak zorunda hissediyorum. (Bir Punk ve Karşı Kültür Klasiği: RE/Search Publications, Bir Derginin Ötesinde: “The Evergreen Review”,Beşinci Caddenin Serseri Hayaleti: Miguel Piñero ) Çünkü bence bilinmeyi hak ediyorlar. Altay Öktem, geçmişten günümüze fanzinleri anlattığı “Şeytan Aletleri” kitabının önsözünde “Ey okur, bu kitapta anlatılan senin hikayen değil. Çünkü senin anlatılacak bir hikayen yok. Hiç olmadı. Onların var!” demişti. Evet, seçtiğim yazar ve yayınevlerinin, kitapları bilinmesi gereken bir hikayeleri var.
Charles Bukowski “Gerçeklik ne kadar çirkin olursa olsun, onu yazmak bir sanattır.” demişti. Ai, Allen Ginsberg, Amiri Baraka, David Trinidad, Diane diPrima, Joy Hario, Lawrence Ferlinghetti, Jack Kerouac, Sapphire gibi isimlerin yanı sıra kimilerince geleneksel olarak şair olarak tanımlanmayan Bob Dylan, Woody Guthrie, Janis Joplin ve Tupac Shakur, alternatif yazarlardan Henry Miller, Norman Mailer, Lenny Bruce, Richard Pryor’a kadar, eklektik bir şekilde bir araya derlenmiş, mevcut düzene karşı olan Amerikan şiirinin detaylı bir koleksiyonu olan; “The Outlaw Bible of American Poetry” tam da bu tanıma uyuyor.
Kaufman; “Amerikan şiirinin vahşi batısına, Blakevari vizyonunun duvardaki deliğine, savaş sonrası dönemden günümüze en büyük “Outlaw” sesleriyle tanışacağınız, Yeni Dünya rüyalarının iki yumruklu barına hoş geldiniz. İşte Beat kuşağının mucitleri ve günümüzün “Spoken Word” hareketinin kahramanları, Amerikan şiiri 101’de eğitim almayan, ancak edebi geleceği dövmeli ellerinde tutan şairler.” yazarak kitaba bir giriş yapıyor.
Bronx doğumlu şair, editör, yazar ve ressam Alan Kaufman’ın SA Griffin ile hazırladığı ve 1999 yılında Thunder’s Mouth Press tarafından yayınlanan, Amerikan edebiyatında az bilinen, Amerikan edebiyat derslerinde öğretilmeyen, ana akıma dahil olmayan, marjinal ve dışlanmış ancak son derece etkili olan asi ve alt/karşı kültür şairlerinin eserlerini bir araya getiren, altı yüzün üzerindeki sayfa sayısıyla “The Outlaw Bible of American Poetry” ile birçok olumsuz eleştiri alsa bile çok önemli bir işe imza attı. San Fransisco’ya taşındıktan sonra Cafe Babar’da performans şairleri topluluğunun kurulmasına yardımcı olan, 1993 tarihli San Francisco şairler eylemlerine katılan, Walt Whitman ve Charles Bukowski’den etkilenen Kaufman daha sonra bir dörtlemenin ilki olacak olan derleme kitabında “şiirin kıyısında” yer alan, Amerikan edebiyatının marjinalleşmiş köşelerine ışık tutan bu antoloji ile aynı zamanda toplumun en dışlanmış ve kenarında kalan seslerinin sanatsal ve toplumsal değerini açığa çıkarıyor ve hem edebiyatın evrimini hem de şairlerin toplumsal ve kültürel sınırlarla olan çatışmalarını ortaya koyuyor.
Alan Kaufman kitabın akademik kurumlar tarafından göz ardı edilen, ancak edebiyat dünyasında önemli bir yeri olan şairlerin seslerini duyurmayı amaçladığını, şairlerin sadece şiirleri değil, hayat hikayeleri ve mücadeleleriyle de okuyucuya ilham vermesini hedeflediğini söylüyor.
Antolojiyi The New York Times Book Review, “Amerikan şiirinin geleneksel olmayan yüzünü kutlayan” bir çalışma, Publishers Weekly; “kapsamlı ve cesur” bir koleksiyon olarak tanımlamışlar ve Beat kuşağından hip-hop’a kadar geniş bir spektrumu kapsadığını vurgulamış olmalarına rağmen eleştirmenler, antolojinin şiir dünyasının marjinal figürlerine verdiği önemi, şairlerin toplumsal ve politik konular üzerindeki cesur söylemlerine yer verdiği için övmüş olmakla beraber seçkideki bazı şairlerin ve eserlerinin kalitesi konusunda ve çok geniş kapsamı ve dağınıklığı konusunda da eleştiriler getirmişlerdi. Kirkus Reviews, kitabı “kargaşa ve yaratıcılıkla dolu” bir antoloji olarak nitelendirecek hem yeni yetenekleri keşfetmek için hem de Amerikan şiirinin daha az bilinen yönlerini tanımak için değerli bir kaynak olarak gördüklerini belirtecekti. Kim ne derse desin “The Outlaw Bible of American Poetry” Amerikan şiirinin alternatif ve asi yönlerine ışık tutarak, edebiyatın daha az bilinen, başta akademi olmak üzere sanat ve edebiyat çevrelerince bilinçli olarak görmezden gelinen ama oldukça önemli birçok ismi açığa çıkarmıştır. Kaufman’ın bu seçkiyi oluştururken ki amacının, “şiir dünyasında bir devrim başlatmak ve bu devrimin yolunu açanları tanıtmak”, bir kültürel mirasa sahip çıkmak olduğunu, şiirin yalnızca akademik çevrelerde kabul gören “elit” bir sanat biçimi olarak kalmaması gerektiği fikrini savunduğu düşünüldüğünde antolojinin amacına ulaştığını söylemek mümkün. Keza Lawrence Ferlinghetti kitabı “Şiir için bir devrim çağrısı” olarak tanımlayacak ve “Outlaw Bible”, yalnızca bir şairin değil, tüm kaybolmuş ruhların sesi olmaya aday.” diyecek, Pulitzer Ödüllü şair Louise Glück, “Bu antoloji, sadece şiirin sınırlarını değil, aynı zamanda şairlerin kimliklerini de yeniden tanımlıyor.” yorumunu yapacaktı.
“The Outlaw Bible of American Poetry”, yalnızca belirli bir dönemin şiirlerine değil, farklı zaman dilimlerinden ve toplumsal kökenlerden gelen, ırksal, kültürel ya da cinsel kimliklerinden ötürü dışlanmış şairlerin eserlerine odaklanmakta ve oldukça geniş bir yelpazeyi kapsamakta. Kaufman, sadece başyapıtlarıyla tanınan şairleri değil, aynı zamanda edebiyat dünyasında daha az bilinen, ancak önemli şiirsel katkılar yapmış şairleri de bu antolojiye dahil etmiştir. Bu şairlerin dilindeki isyan, varoluşsal sancılar ve toplumsal eleştiriler, Kaufman’ın bu antolojiyi derlerken izlediği yol, kendisinin şiire bakışıyla paralellik göstermektedir; şiirin kişisel duyguları ifade etmenin yanı sıra toplumsal bir duruş sergilemesi ve bireylerin seslerini duyurması için önemli bir araç olması.
“The Outlaw Bible of American Poetry,
yeni bir şiir dilinin doğuşunu müjdeleyen bir belge.”
Müzisyen ve yazar David Amram
Bu nedenle seçilen şiirler genellikle toplumsal sorunlar, ırkçılık, savaş, adaletsizlik, sınıf farklılıkları ve göçmenlik deneyimiyle ilgili derinlemesine temalar içermektedir. Antoloji bireysel öfkeler, toplumsal eleştiri ve kolektif bir direnişin izlerini sürerek Amerikan şiirinin daha geniş bir çerçevede anlaşılmasına olanak tanımaktadır. Kaufman, bu şairlerin eserlerinde hem bireysel bir öfke hem de kolektif bir direnişin izlerini sürer. Seçilen şairlerin kullandığı dilin de ait olduğu alt kültürlerin “marjinal” dilini kullanması; halk dili, argo, sokak jargonu geleneksel olarak “edebi” olarak tanımlanan formlarla sınırlı kalınmayacağının altını çizer. Bu bakış açısı, antolojinin Amerikan şiirinin daha geniş bir çerçevede anlaşılmasına olanak tanımasına olanak vermiştir.
İçerisinde Jack Micheline, Patti Smith, Harold Norse, David Trinidad, Tuli Kupferberg, D.A. Levy, Bob Kaufman, Jim Chandler, Jim Brodey, Daniel Higgs, Ruth Weiss, Jack Kerouac, Bonny Finberg, David Lerner, Richard Brautigan, Allen Ginsberg, Tom Waits, William S. Burroughs, Ken Kesey, Justin Chin, Diane Di Prima, and FrancEyE gibi isimlere rastlayacağınız antoloji; mektuplardan manifestolara ve hip-hop şarkı sözlerine kadar uzanan biçimlerde, Beat şairleri, “Spoke Word” sanatçıları, “Slam” şairleri “Slammers”, “Meat Poets” ve “American Renegades”, Cafe Baber şairleri “Barbarians” gibi başlıklara sahip bölümlere ayrılmış olarak karşı kültür içerikleri röportaj materyalleri, fotoğraflar, makaleler ve biyografik bilgiler ile bu içerikleri desteklemektedir.
Kaufman; kitabını öğrencilerine okuttuğunu söyleyen bir akademisyenle yazışmasında bir anektod anlatıyor; Ulusal Şiir Ayı ekinliklerinin bir parçası olarak şiir ve edebiyat hakkında konuşmak için Kaufman ağırlıklı Afro-Amerikalı mahkumların yer aldığı San Bruno İlçe Hapisanesine davet edilir. Mahkumlara Robert Beck’i duyup duymadıklarını sorar. Eller havaya kalkar ve “Iceberg Slim’den mi bahsediyorsun!” diye bağırırlar ve kitaplarını başlıklarını sayarlar. Daha sonra Donald Goines’i bilip bilmediklerini sorar bu sefer daha fazla el havaya kalkar ve kitaplarını, hayatı hakkındaki birçok ayrıntıyı anlatırlar. Kaufman aynı isimleri başka bir yerde sorsaydım her zaman olduğu gibi boş bakışlarla karşılaşırdım diyerek antolojinin temel amaçlarının başında ülkede hala var olan bu ayrımcı edebiyat duvarını yıkmak olduğunu söylüyor. Kaufman, Goines ve Beck gibi yazarların ülke çapında kendi topluluklarında en çok satan yazarlar olduğu gerçeğinin görmezden gelindiği iki farklı edebiyat dünyasına dikkatleri çekiyor ve bugüne kadar yüksek edebi değere sahip büyüleyici yazarlar olmalarına rağmen, eleştirel olarak görmezden gelindiklerini ve “ulusal söylemlerin” tamamen dışında bırakıldıklarını vurguluyor.
Doug Holder ile yaptığı röportajda ise, Holder’ın “Bana edebiyatta “outlaw” (kanun kaçağı) teriminin tanımını yapar mısın?” sorusuna ise şöyle cevap veriyor; “Aslında kastettiğim anlam büyük ölçüde bir Amerikan damarı. Ama orada bile tür olarak ayrımlar yapmak gerekiyor. Örneğin, Hemingway ve Faulkner, o zamanlar popüler olan, serseri ve bohem Damun Runyon tarzındaydı – ayaktakımıyla, suçlularla ve “alt tabaka” ile düşüp kalkan, Twain, Whitman ve Melville ile başlayan bir damar. Philip Rahv’ın çığır açan ‘Palefaces and Redskins’ adlı makalesinde atıfta bulunulan ‘Redskins’in bir gün sahip olduğu boya fabrikasından kalkıp tren raylarına yürüyen ve Chicago’ya yerleşerek burada yazar olan Sherwood Anderson’a kadar uzanan bir damar. (Yazar William Faulkner, Anderson hakkında “Sherwood Anderson aralarında benim de olduğum Amerikan yazarlar kuşağının babası sayılır; o bizden sonrakilerin sürdüreceği bir geleneğin gerçek değeri hiçbir zaman bilinmeyen en önemli temsilcilerinden biridir.” demişti). Saygınlığın bu şekilde çürütülmesi özünde tamamen ve kuşku duyulmayacak şekilde Amerikan’dı. Kişisel krizin en uç noktasına sürüklenen bir birey, kapitalist saygınlığını terk edip güvencesiz bir sanat hayatı yaşamayı düşünebilirdi: tavizsiz dürüst bir yazar olmak için kelimenin tam anlamıyla deli olmak gerekiyordu. Hemingway ve Faulkner’ın akıl hocası olarak Anderson bu modeli kendinden sonrakilere aktardı. Ve yine de bu gelenek, bu öncüllere bahşedilen kabulü asla elde edemeyen Henry Miller ve oldukça daha az bir kesimi kapsıyor.
Dolayısıyla, edebi kanun kaçağı, toplumun marjinlerinde yaşamış veya kişisel koşulları nedeniyle insan deneyiminin en uç noktasına itildiğini hissetmiş bir yazardır.
Yazarın ayrılık, yabancılaşma hissi derinden, kişisel ve yoğun olmalı. Kişinin kendisi ile insanlık arasındaki uçurumu kapatma çabasında, ortak sıkıntıda olanlar için bir dava oluşturmada, bir adaletsizliğin düzeltilmesinde ifade edilmesi gerekenler radikal bir bakış açısı doğurur –ancak mutlaka politik olmak zorunda değildir.
Hiç kimse Miller’dan daha fazla kabul görmeyi istememiştir. Hayatının sonuna doğru Nobel Ödülü için hararetle bir kampanya yürütmüş ama sonuç alamamıştı. Bu düşüncenin kendisi bile gülünçtü. Yine de dokunaklı bir şekilde denedi. Aynısı, tam bir asi olarak kabul edilen ancak hayatının sonunda Hollywood yemeklerinin parasını altın bir kredi kartıyla ödemenin zevkleri hakkında yazan Charles Bukowski için de geçerliydi. Sadece gerçek bir kanun kaçağı, sonunda kabul görmüş olmanın zevklerini kavrayabilirdi.
Bu nedenle, kanun kaçağı yazarlar, onları kanun kaçağı yapan toplumdan doğal olarak daha ahlaklıdır. Çünkü kabul görmeyi gerçekten arzulayan kanun kaçağı yazar, durumunu tasvir ederken, her şey tehlikede olduğundan, mutlak çıplak dürüstlüğe sığınır. Üzerindeki herhangi bir içsel veya normatif kısıtlamanın yalnızca kendi deneyimlerine değil, oluşturmaya çalıştıkları edebiyata da ihanet teşkil edeceğini öğrenir. Bu tek başına felç edici bir ikilemdir. Ancak daha sonra, yazma eylemine yöneldiğinde yazar genellikle paradoksal bir şekilde, popüler biçimsel geleneklerin ifade etmesi gereken şey için yetersiz olduğunu ve bunu ifade etmenin tek yolunun toplumun ve edebiyatının en kutsal öncüllerine karşı açıkça sanatsal ve ahlaki normları ihlal etmek olduğunu keşfeder.”
Kaufman Holder’in “Yıllar önce yayınladığınız kanun dışı şair ve yazarların artık daha fazla Amerikan edebiyat ve şiir külliyatının parçası olduğunu düşünüyor musunuz?” sorusuna ise şöyle cevap veriyor; “ Evet ve hayır. Bugün, Iceberg Slim ve David Goines gibi yazarlar, The Outlaw Bible of American Poetry, The Outlaw Bible of American Literature ve The Outlaw Bible of American Essays’i yayınlamadan önce olduklarından daha iyi tanınmıyorlar. Öte yandan, bu kitaplar sayesinde genç, üniversite mezunu seçkinler arasında daha önce olduğundan daha fazla izleyici kazandılar. Sapphire gibi bazıları başarının zirvesine ulaştı ve devam etti. Peki Sapphire hala Kanon’un bir parçası mı? Popüler? Evet; Kanonlaştırıldı? Hayır. Hubert Selby Jr. bugün hala oldukça göz ardı ediliyor. Patricia Smith, Luis Rodriguez, Paul Beatty gibi kariyerinin ortasındaki yazarlar, kitapları mükemmel yayıncılar tarafından yayınlanarak saygı görmeye devam ettiler, ancak hiçbiri ana akım edebiyat dünyasında orta sıralardan daha yükseğe ulaşamadı. da Levy veya David Lerner gibi diğerleri, parlaklıklarıyla daha yaygın olarak tanınmalarına rağmen, eskisinden daha fazla okunmuyorlar. İsimleri biliniyor. Burada veya orada bir şiir görünüyor. Ama daha fazlası değil. Ya da bir zamanlar edebi tartışmaların odağında olan Kathy Acker’ı ele alalım. Kathy bugün neredeyse tamamen unutulmuş durumda. Kimse onu okumuyor. Genç yazarlara adını andığımda şok oluyorum, boş bakışlarla bana bakıyorlar: “O kim?” diye soruyorlar. Başka bir deyişle, Outlaws hala günlerini bekliyor. Outlaw antolojilerinin en büyük başarısı, gelecekteki akademik çalışmalar için artık daha geniş bir söylemin parçası olan yeni bir edebi söylem akımı ifade etmek ve genç lise ve üniversite öğrencilerini -geleceğin akademisyenlerini- bu tür yazılarla ve bu tür yazarlarla tanıştırmaktı. Bir gün, anormalliklerden daha fazlası olarak tanınacaklar -tuhaf parlaklıkları, korkutucu dürüstlükleri, cesur yenilikleri için hayranlık duyulacak.”
Lisa Chau’ya HuffPost için verdiği röportajda ise Chau’nun “Kanun kaçağı bir yazarı nasıl tanımlarsınız? Lütfen bana Donald Goines, Iceberg Slim, Michelle Tea, Sapphire, Sylvia Plath ve Hubert Selby Jr.’dan bahsedin.” sorusuna cevap olarak “Barney Rosset ile birlikte editörlüğünü yaptığım bir antoloji olan The Outlaw Bible of American Literature’da Donald Goines ve Iceberg Slim’i tanıttım . Bir zamanlar Amerika’daki en popüler siyahi yazarlardı ancak bugün sadece hapisteki nüfus veya varoşlarda yaşayan belirli bir azınlık tarafından biliniyorlar. Edebiyat kurumu, otantik ve deha dolu bir şekilde yazmalarına rağmen onları reddetti. Nispeten unutulmuş bir şekilde ölen Hubert Selby Jr. için de aynı şey geçerli. Brooklyn’e Son Çıkış adlı eseri savaş sonrası dönemin en önemli romanıdır — dili neredeyse İncil gerçeğini yansıtan bir kitap. Yine de onun toplu romanlarının New American Library baskısını göremiyoruz çünkü eserleri Passolini’nin filmleri gibi, çok rahatsız edici derecede gerçek. Aynı şey Sylvia Plath gibi bir şair için de geçerli. Şiiri Daddy — o zamanlar ne kadar şok edici olduğunu hayal bile edemiyoruz. Bu tür yazarlar, hayatta kalmanın tek yolu olarak söylenemez olanı, yasak olanı söylemekten başka çarelerinin olmadığı bir kariyer noktasına ulaşırlar. Kanun Kaçağı olurlar. Bugün, genç bir San Francisco yazarı olan Michelle Tea, Queer edebiyatını yeni zirvelere taşıyor ancak marjinalleşmenin mağarasında kalmaya devam ediyor. Pulitzer’i hak ediyor. Bu tür yazarlar, ne kadar çiğ veya kabul edilemez olursa olsun, kariyerleri üzerindeki olası etkisi ne olursa olsun, kendileri için doğru olanı ifade ederler.”
Kaufman, The Outlaw Bible of American Poetry’den sonra aynı konseptte derlediği “The Outlaw Bible of American Literature”, “The Outlaw Bible of American Essays” ve “The Outlaw Bible of American Art” kitaplarını da yayınlayacaktı.