“Başkalarının rüyalarını görmek istiyorsan kitap oku.
Çünkü bence bütün yazarlar kitaplarını önce rüyalarında görüyorlardır.”
Bir roman düşünün, başlar başlamaz hem sayfaları yutarcasına okumak istiyorsunuz hem de
karanlık bir kütüphane köşesine saklayıp orada unutulana kadar kilitli bırakmak… Bu gelgitli
ruh haliyle okudum Mahir Ünsal Eriş’in son romanı Tatil Kitabı’nı.
Tatil Kitabı, 1980 yılının yaz aylarında Türkiye’de geçiyor. İlkokul ikiye başlayacak olan
Münevver’i merkezinde tutsa da o dönemin politik ortamını, yoksul bir mahallenin sakinlerinin
hayatta kalma mücadelesini, darbe öncesi dönemin karmaşıklığını, envaiçeşit insanın bir
arada şen şakrak yaşayışının ayrıntılarını mucizevi bir dille anlatıyor yazar. Anne babası
tarafından Almanya’dan getirilip memlekette Koca Hala’ya teslim edilen Münevver’in ailesini
kaybetmesini ve bulduğu yeni ailesinin tatlı karmaşasına kapılıp içindeki terkedilme
üzüntüsünü bir yaz mevsimi içerisinde iyileştirmesini okuyoruz. Tatil Kitabı içinde birçok
karakter barındıran, temponun hiç düşmediği, her köşe başında yeni bir olayın, bir anının,
yeni bir heyecanın ve rengin beklediği gökkuşağı gibi bir roman. Kitapta hangi karakterle ilgili
kısmı okuyorsak o karakterin iç dünyasına giriveriyoruz birdenbire. Bir Münevver’in isimsiz
babası oluyoruz, ‘memleket neresidir, gurbet neresi?’ diye sorguluyoruz. Bir Koca Hala
oluyoruz, çardakta son bir yat sigarası yakıp ince gözyaşları döküyoruz. Bir İbo oluyoruz, tüm
memleketin kurtuluşu için çalışıp çabalıyoruz. Bir Münevver oluyoruz, içimizi dağlayıp
dağıtan terk edilmişlik hissini yanımıza alıp sokaklarda saklambaç oynayıp ip atlıyoruz, sonra
dönüp Rasim Enişte’yle birlikte horluyoruz, panayırda geziyoruz, denize gidiyoruz… Sayfalar
yaz günleri gibi sıcak ve ışıltılı, neşe ve kederle birlik olup akıp gidiyor.
Münevver’in bir çocuk olarak dillere destan merakı, yazarın çocuk zihninin içerisine ne kadar
iyi bir gözlemci olarak baktığının yadsınamaz kanıtı gibi. Münevver sürekli sorular biriktiriyor
ve eve geldiği zamanlarda İbo’ya soruyor. “Unuttuğumuz rüyalar nereye gidiyor?”, “Taşları
yere attığımız zaman canları yanar mı?”, Bir sonraki soru ise sevgili Oylum Yılmaz’ın
Ağaçların Rüyası kitabına atfen sanki “Peki ağaçlar rüya görür mü?”. Katı kişilik
şemsiyelerimizin altına saklanmadan önce en son ne zaman meraklı sorular sorduk
kendimize?
Tatil Kitabı, birbirinden uzun zaman önce ayrılmış ve küçük adacıklar haline gelmiş
yaşamlarımızın geçmişte bağlı olduğu anakarayı anlatıyor. Bir arada yeniden kıtalara ayak
basabilmek umuduyla, keyifli okumalar…