Tutuklu olduğum süreçte gazete abonelikleriyle birlikte Leman Dergisi aboneliği de talep ettim. Devrimci bir tavır olmasından öte öncelikle hayatta kalma yöntemi, stresle baş etme yöntemi olarak mizah evrimsel kodumuzdu bence. Bilim insanları gülümsediğimizde Endorfin hormonu salgıladığımızı söylüyor “Endorfin, insan vücudunda ağrıyan dokularda ağrının azalması için beyin dokuları tarafından üretilen hormonlara verilen isimdir. Hormonun işlevi, ağrının şiddetini azaltmak ve vücuda daha az rahatsızlık vermesini sağlamak için sinirleri uyuşturmaktır” diyorlar.
Okuduğum bir yazıda psikolog, gülümsediğimizde ya da yüz kaslarımız gülümser vaziyette ise beyne gönderilen olumsuz düşüncelerin etkili olmadığını söylemişti. Bu nedenle içinizden gülmek gelmese de yüz kaslarınızı gülümser pozisyonda tutun diyordu. Bunu hapishanedeyken de denedim. Uyumadan önce kaşlarımı yukarı kaldırıyor, yüzüme gülümser bir ifade veriyordum ve hemen uykuya daldığımı fark ediyordum. Hatta birlikte kaldığım kadınlardan birisi “abla uyanırken gülümseyerek uyanıyorsun ne güzel” diyordu.
Aborjinlerin tavsiyelerine göre de “Mizah, refah için çok önemlidir. Çünkü gün boyunca güldürmeden ya da neşelenmeden asla uyunmamalıdır. Bu mümkün değilse, ayağa kalkılmalı ve hakkında gülüp mutlu olmak için bir şeyler aranmalıdır.”
Evet, aslında gülmek devrimci bir eylemdir çünkü en çok devrimciler stresle baş etmeyi bilirler. Onlardan bu anlamda öğreneceğimiz çok şey var!
Peki, kim gülmemizden mutlu olmamızdan hoşlanmaz. Asık suratlı ve gülmeyi yasaklayanlar kimlerdir? Umberto Eco’nun Gülün Adı kitabından çok etkilenmiştim. Kitabı okumayanlar vardır belki ama yine de spoiler vermek zorundayım. Manastırda işlenen cinayeti araştırmaya gelen görevli rahiplerden biri cinayetlerin bir kitabın sayfalarına sürülmüş zehir yoluyla gerçekleştiğini keşfetmişti. Kitabı gizlice okuyan rahipler sayfayı çevirmek için parmaklarını yalayıp sayfayı çeviriyorlardı. Bu yöntemle zehir ağız yoluyla alınıyor ve kitabı okuyan rahibin ölümüne sebep oluyordu. Kurbanların okuduğu kitap Yunan ve Roma uygarlıklarından kalan binlerce bilimsel kitabın kilit altına alındığı, girişin yasaklandığı mahzendeki devasa kitaplıkta saklanıyordu. Kitabın adı Aristo’nun Poetica adlı eserinin kayıp ikinci cildi olan “Comedia” idi. Aristo “Komedya ortalamadan daha aşağı olan karakterin taklididir. Bununla birlikte komedya, her kötü olanı taklit etmez; tersine gülünç olanı taklit eder. Bu da soylu olmayanın bir bölümüdür çünkü gülünç olanın özü soylu olmayışa ve kusura dayanır” diyordu.
Ortaçağ gericiliğini ve gülmenin günah, bilimin din dışı olduğunu söyleyerek halkı baskı altında tutan Endüljans kiliselerini anlatan Gülün Adı kitabı gülmeyi yasaklayan ve mutsuzluğun karanlığından beslenen zihniyeti çok iyi anlatıyordu. Kitabın bence en iyi cümlesi şuydu; “Çoğu kez bilgi hazinelerinin saf kimselere karşı değil, tersine başka bilgili kimselere karşı korunması gerekir.”
Her şeyi bildiğini iddia ederek toplumu yönetmeye kalkan Feodal sömürücüler gibi günümüzün bilgiçlik taslayan ve bizden daha çok bildiğini iddia ederek halkı aşağılayan sömürücü sınıfın da mutlu olmamızdan rahatsız olduğunu bilmelisiniz. Mutlu olmak, gülümsemek gibi birçok bilgimizi de bunlardan korumalıyız.
Birinin mutsuz olmasını istemek bize yabancı bir düşünce olabilir. Çünkü biz halkız. Ancak yönetici sınıfın toplum mühendisleri mutsuzluğun toplum üzerindeki etkisini bilirler. Mutlu insan üretken olur ki onlar üretmemizi değil, ithal etmemizi isterler. Mutlu insan iyi şeyleri talep eder oysa onlar bize iyi hizmetler sunmak istemezler. İyi hizmetler masraflıdır. Mutlu insanlar gelecek hayali kurarlar, oysa onlar geleceğimizi kendileri tayin etmek isterler. Mutlu insanlar kendilerini mutsuz eden şeyleri hemen fark eder ve ortadan kaldırmak isterler, oysa onlar ortadan kaldırmak isteyen devrimci hareketlerden hoşlanmazlar. Bu nedenle mutsuz, umutsuz, güçsüz insanları tercih ederler ki mutsuz insanlar efendilerine bağımlı kalırlar.
Siz mutsuz olduğunuzda, gülümseyemediğinizde bunun sizinle ilgili olduğunu sanabilirsiniz. Sanmayın! Çünkü mutluluk da mutsuzluk da asık suratlı olmak da güler yüzlü olmak da toplumsal tepkiler, öğretilen şeyler. Elbette gülmek yukarıda söylediğimiz gibi evrimsel bir tepki. Bunu açığa çıkarmaktan utanmamak lazım… Örneğin cenazelerde insanlar yakınları öldüğünde bile gülme krizine girebilirler. Çünkü insan beyni sağlam kalmak ister. Stresle baş etmek ister. İnsan, aklını korumak ve acı çekmemek ister. Beyin Endorfin salgılayarak acısını dindirmek ister. Bu nedenle mutluluğunuzdan ve gülümsemekten utanmayın! Bunca acı varken gülmek bize yakışmaz demeyin. Acıyı gülümseyerek daha etkin bir biçimde bertaraf edebiliriz. Çünkü gülmek devrimci bir eylemdir.
Daha dün Uykusuz mizah ve karikatür dergisi kapandı bu ülkede. “Kapatılmadı kendi kapandıya” şükretmek de mümkün, çünkü bu ülkede mizah dergileri kapatıldı. Ancak şükretmeyeceğiz! Çünkü derginin kapanması kapatılması demekti. Enflasyonun bu kadar yüksek, hayat pahalılığının baş edilemez düzeyde arttığı ülkemizde bir derginin kendisini finanse etmesi çok zor. Bu nedenle Uykusuz derginin iktidarın yoksullaştıran ekonomi politikaları neticesinde bir anlamda kapatıldığını söylemek yanlış olmaz. Yandaş birçok medya kuruluşu kar üstüne kar ederken neden Uykusuz dergisi kendini kapatmak zorunda kalıyordu? Çünkü mizah ve karikatür eleştiri demekti ve desteklenmesine ihtiyaç yoktu!
II. Abdülhamit döneminde 30 yıl mizah ve karikatür dergilerinin, hiciv yazılarının yasaklandığını söylemek şaşırtıcı olmayacaktır. Çünkü eşitlik ve adalete düşman Hamit yönetimi kimsenin gülmesini istemez, hele hele kendisine gülmesine asla izin veremezdi. İlk mizah dergisi 1870 yılında yayımlanan ve ilk kapatılan Diyojen dergisi, yayımladığı siyasi karikatürler ve mizahi yazılarla o dönemin Osmanlı yönetimini eleştirmiş; eşitlik, özgürlük, adalet ve Meşrutiyet’ten yana tavır koymuştur. Ağır sansürün yeni başladığı sıralarda Mutlakiyet yönetimini siyasi mizah yoluyla eleştirmesi üç kez kapatma cezası almasına ve 183. sayıdan sonra da bir daha yayımlanmamak üzere yasaklanmasına yol açmıştır.
Mizah aslında sandığımız gibi gülmek anlamına gelmez sadece. Evet, gülümseriz ama aynı zamanda düşünürüz. Çünkü “mizah hayatın olağan akışına aykırı şeylerden ortaya çıkar.” Yani yönetenler toplumsal gerçekliğe uygun hareket etseler mizah çizerleri çizecek malzeme bulamazlardı. Örneğin ihtiyacı olan bir şehre okul yapılsa bunun mizahını yapabilir miyiz? Ama büyük bir hava alanını kapatıp, olmayacak bir yere yandaş firmalara para kazandırmak için yeni bir havaalanı yapar parasını da halkın vergilerinden öderseniz bunun malzemesi bol olur.
Mizah konusunda en bol malzemeye sahip yazar sanırım Aziz Nesin’di ülkemizde. Markopaşa mizah gazetesi Aziz Nesin, Sabahattin Ali ve Rıfat Ilgaz tarafından çıkarıldı. Karikatürleri ise Mustafa Mim Uykusuz çizdi. Gazete, Sosyalist çizgisiyle dikkat çekti. Birçok defa kapatılıp toplatıldı. Yazar ve çizerleri tutuklandı. Derginin bu baskılara karşı açıklaması bile tarihi-mizahi bir cümle ile ifade edildi. “Toplatılmadığı zamanlar çıkar” veya “Yazarları hapishanede olmadığı zamanlar çıkar…” Gazete amacını “Maksadımız sadece gülmek değildir. Gülerek düşünmek ve faydalı olmaktır” şeklinde açıkladı.
Sonuç olarak mutsuzluğumuzu amaç edinen yöneticilere karşı, bizi kağıt ücretleri, benzin zamları ve çalışanın ücretini ödeyemez hale getirecek derecede pahalılıkla sınayan bu iktidara karşı biz de onları mizah dergilerini kapattırmama çabamızla ve iktidarı değiştirebilme gücünü elimizde tutmakla gülerek sınayacağız! Çünkü gülmek devrimci bir eylemdir!