Bataille’ın son dönemlerinde çıkardığı bir atheoloji taslağı vardır ve bu taslağı takip eden bir dizi plan ve notlar da yayınladı. Bataille, bu planda belirsizlikten yola çıkar, bengi düşünceden, belirsiz olanın felsefesinin paradoksal çokluğundan, belirsiz olandan bir düzenleme yapmanın imkansızlığından, fenomenolojinin ve Heidegger’in eleştirisi’nden, biricikliğin ve aşırılığın düzenini bozuştan ve her şeye kadir ve egemen olma iradesinin eleştirisinden bahseder.
Bataille’ın yazın serüveninde kutsalın eleştirisi her zaman baskın olmuştur ancak buradaki eleştiri kuru kuruya bir tanrı tanımazlığın vecdi değildir. Tersine dünyadaki faşizmin kaynağını, ilahi olanın kontrolünden çıkmış bir egemenliğin sınır tanımazlığı olarak görür.
Hıristiyanlık nedir? sorusuna Bataille şu cevabı veriyor:
“Kişisel kibrinde bulunan aşkın bir egemenliğin faydasına dönük insan egemenliğinin uzlaşısıdır. Kutsal, bizzat kendi egemenliğini paylaşmak için bizi boyun eğmeye ve ölüme davet ediyor…”
Bataille’ın buradaki tutumu büyük ölçüde hedefine tanrıyı koymaktan öte, tanrının adına yeryüzünde terk ettiği ve insan tarafından kontrolün ele geçirildiği bir egemenlik hali aslında bir açıdan yıllar içinde faşizme dönüşmüş konformist bir törenin eleştirisi. Misal Bataille, Savaş Tehditi adlı kısa manifestosunda “yaşamın kendisinin çatışma” olduğunu söyler ve kilisenin faşizme kapı açan değerleri terk edip, insan varoluşunun tüm koşulları ile uzlaşı sağlaması zorunluluğuna vurgu yapar. Bataille’ın mücadele ettiği aslında kurumsallaşmış ve kendi dünyevi doktrinlerini dayatan dini kurumlardır. Bataille, bu kurumların tahakkümü altında can çekişen insanın özgürleşme koşullarını arar.
Bataille’ın atheoloji taslağı bir bakıma salt tanrı tanımazlığın ötesinde bir teoloji karşıtlığını barındırır. Çünkü salt bir tanrı tanımazlık, mistizmi, aşkınlığı ve varlıksal gizleri topyekûn inkar edip, sırtını salt akla dayamak anlamına gelir ki Bataille gibi gize, ezoterizme, mistizme ve erotizme bu kadar adanmış bir yaşam için aşkınlığın terkedilmesi ve bir positivist katılığında salt akla dönmek pek cezbedici görünmüyor.
Mesela Gabriel Marcel gibi katolik bir varoluşçuyu düşünelim. Marcel; varoluşun bir gizden ibaret olduğunu söyler – içine doğduğumuz ve asla kavrayamayacağımız bir giz; varoluş önümüze çözülmesi üzere konan bir problem değil ya da karşılaştığımız bir çıkmaz değildir. Gabriel Marcel’in Birinci Dünya Savaşı sırasında Kızılhaç görevlisi olarak, cephede ölü sayıcılık yapması belki de onun katolik bağını en çok güçlendiren deneyimiydi. Bataille içinse varoluşun gizi, problemi ya da çıkmazı mesele değildir. O, özgürleşmenin koşullarını arar. Kurban konusunu bu kadar didiklemesinin bir sebebi de bu özgürleşme arayışıdır, Acéphale ise bu özgürleşmenin gizini barındırır. Bataille aslında büyük ölçüde Nietzsche’nin yürüdüğü patikayı izler. Nietzsche’de en büyük baş ağrısı kurumsallaşmış olan dindi, aydınlanan özne safsatasının teolojiden vazgeçerek kurduğu seküler dünyanın zaman içinde tökezledikçe yine dönüp dolaşıp aynı teolojik doktrinlere sığınacağını ön görebiliyordu. İki Dünya Savaşı, Avrupa’da bu doktrinin yeniden hortlayışına yol açtı sadece Hıristiyanlık için değil diğer dinler ve manevi öğretiler de yeniden seküler dünyanın merkezine taşındı.
Bataille’ın Atheoloji planında ‘kahkaha’ da listededir. Bataille, İç Deney’i yazdıktan sonra, dönemin önemli varoluşçularını ve Hıristiyan teologlarını bir araya toplayıp ‘günah’ üzerine bir oturum düzenler. Oturumun sonlarına doğru Rahip Daniélou’nun savına karşı Bataille kahkaha, yaşam ve hazdan bahseder. Bataille’ın bu yanıtına Hyppolite: “Bu Zerdüşt’ün kahkahasıdır” diye cevap verir. Konuşmanın devamı ise Bataille ve Marcel arasında geçer:
Marcel: Acaba Nietzsche hala Torino’da gülüyor mudur? Bundan pek emin değilim.
Bataille: Tam tersi, tam da şimdi güldüğünü düşünüyorum.
Marcel’in hicvine karşı Bataille’ın karşı duruşu aslında açık bir kahkahayı barındırıyor hem de bıyık altından tüm tartışma boyunca gülen Zerdüşt’ün kahkahasını. Kaldı ki Bataille atheoloji planını çıkarmadan çok uzun zaman evvel daha etkin bir mizah hamlesi yapmıştı aslında mizahın biraz daha ötesinde Vaché’yi hatırlatan Dadacı bir jest, okkalı bir ‘humour’. Jean Renoir’in 1936’da Maupassant’ın bir öyküsünden uyarladığı Kasaba’da Bir Gün filminde, Bataille papaz adayı öğrenci rolünde kısaca kendini göstermişti. Filmin baş rolünde ise Bataille’ın eşi Sylvia Bataille oynuyordu. Filmin gösterim tarihi olan 1936 aynı zamanda Acéphale’in ilk sayısının ve Bataille’ın kritik metni “Kutsal Komplo”nun da yayınlandığı yıldı. Bataille’ın 1936 – 1939 yılları arasında saplantılı bir şekilde din ve kurban meselelerine takık olduğunu da unutmamak lazım. Faşizmin yükseliş çağrısını yaptığı, Bataille’ın gerçeküstücülere meydan okuduğu ve Nietzsche’yi Nazi sömürüsünden arındırıp Avrupa için yeniden keşfetmeye başladığı önemli bir dönem. Renoir nasıl bir gerekçe ile Bataille’ı bu kısa rolde oynattı bilmiyorum ama Bataille eline geçen fırsatı en iyi şekilde kullandığı ve güçlü bir kahkaha attığı kesin.