Castells, 21. Yüzyıl’da enformasyonun yükselişi ile ağ toplumunun ortaya çıkışından bahsediyordu. İnternet, bilgi ve malumatın takası (epistemenin değişimi), ağın içindeki kimliksizleşmeler, hiyerarşik olarak örgütlenmiş yapıların iflası düşünüldüğünde; işgal hareketleri (Occupy movement), Tahrir, Gezi, Arap Baharı gibi toplumsal hareketleri, ağ toplumunun bir uzantısı olarak okuduk. Hatta Deleuze ve Guattari’nin rizom, organsız beden, göçebelik gibi kritik kavramlarını, teorilerin ortaya çıkışından otuz yıl sonra, sosyal alanda gözlemleme şansımız oldu.
Tabi bu sosyolojik dönüşüme paralel iki farklı kurgu da aynı şartlarda evrimleşti; Gen Z ve Öte Bir Muhafazakârlık.
Doğru Post-Modernizm ile Lyotard’ın önerdiği ‘meta-narrative’ler gücünü yitiriyordu… Soğuk Savaş ile ideolojik partiler miladını tüketti ve yerini pragmatik politika üretimlerine bıraktı ancak alttan alta filizlenen Hakikat Ötesi ve Politik Doğruculuk, ilk bakışta eski ekonomi – politiğin formüllerine radikal bir muhalefet gibi dursa da, her iki başlık yeni büyük anlatılara kapı açmaya başladı.
Kendimize itiraf edelim ki, bugün Gen Z’nin biçimlendirdiği gelecek, eski ekonomi- politiğin formülleri ile hiçbir bağa sahip değil. Dahası; eski dünyanın ilkelerinin, Gen Z için hiçbir anlamı, gerekliliği, hatta kutsiyeti yok. Tabi yaklaşan geleceğin bir başka biçimlendiricisi olan yapay zeka da cabası. Muhafazakârlık-ötesi yeni bir maneviyatın, karşı cephede filizlenişi de, eski dünyanın kodlarını çok daha keskin bir örgütlülüğe dönüştürdü. Üstelik sınıfsal olarak lümpen ve küçük-burjuvanın yıkıcı üstünlüğü var mayasında. Bu noktada filizlenen totalitarizmin gündelik hayattaki baskınlığının tadına, son on yılda istisnasız her coğrafya layığıyla baktı. Pandemi, ilerici ve aydınlanan batının bu konuda ne kadar keskin bir iflasa sürüklendiğini açıkça ortaya koydu. 2024 AB Parlamento seçimlerinin sonuçlarına bir göz atın. Bu iki zıt evirilmenin bilançosu, net bir biçimde ortada. Sağ kanatlar yükseliyor öte taraftan Gen Z’nin temsilcilerinden Youtube ve Tiktok fenomeni Fidias Panayiotou, bağımsız aday olarak Kıbrıs’tan seçiliyor. Sonuçları hala eski tüfek sosyoloji ve siyaset bilimi kanaatleri ile açıklamak için didinen, hayatlarını eski usul maaşlarla geçindirmeye çalışan doksozoflar şunu fark etmeli ki; artık insanlar TikTok’ta uyudukları, pırtladıkları, soyundukları için milyoner oluyor. Eski dünyanın kodları ile Don Kişot’luk yapmak isteyen entelijansiya da şunu anlamalı ki; yapay zekâ ve bunu hunharca kullanmayı öğrenen Gen Z’ye karşı vereceğiniz savaş, Terminatör’e bambu çubuğu ile sataşmaktan başka bir şey değil. Siz konsantrasyonunuzu gittikçe güçlenen Muhafazakârlık-ötesi Leviathan’a yönlendirin çünkü bir ihtimal oradaki salgına tedavi üretmek hâlâ mümkündür mümkün olabilir.
Bu bir paradigma dönüşümü; Walter Benjamin’in modernizmi tartışırken kullandığı “Tarihin Meleği” metaforunu anımsayın; Klee’nin, Angelus Novus isimli resminde, bakışlarını ayıramadığı bir şeyden artık uzaklaşmak üzere olan bir melek vardır. Gözleri fal taşı gibi büyümüş, ağzı açılmış ve kanatları havalanmaya hazır şekilde gerilmiştir. Tarih meleği ancak bu şekilde tasvir edilebilir. Meleğin yüzü geçmişe dönüktür. Bizim zincirleme olaylar olarak gördüğümüz şeyleri, o büyük bir felaket olarak görür, bu felaket enkaz üstüne enkaz biriktirip, ayakları dibine savurur. Melek olduğu yerde kalmayı istiyor, ölüleri uyandırmak, parçalanmış her şeyi birleştirmek. Ama cennette bir fırtına kopuyor, melek, bir daha kapatmamak üzere fırtınayı tüm şiddetiyle kanatlarında taşıyor. Enkazlar, önünde göğe yükselirken; fırtına, onu karşı koyamayacağı bir şekilde, arkasını döndüğü geleceğe doğru savuruyor. Bu fırtına bizim ilerleme dediğimiz şeyin ta kendisi… Evet bu bir paradigma dönüşümü…