İmtiyaz Maliyeti

0
185

Bizim insanımız biraz böyle işte, imtiyazı sever. Hangi koşullarda olursa olsun kendine bir ayrıcalık gösterilmesini ister.

Hayatının akışı böyledir. Misal bir mekana girse özel karşılanmak ister, en iyi yerin kendine verildiğini görmek ister. Bir hastaneye girse doktorun ilk kendine bakmasını ister. Mezarlıkta en iyi yerin ona ayrılmasını ister, lokantaya girse “ne vereyim abime” cümlesini duymak ister.

İster de ister… Yeter ki kendisine özel olarak verilmiş olsun.

Diğerlerinde olmayan şeylerin kendine bir hak olarak sunulduğunu hissetmek ister. VIP olmayı ister havalimanlarında, öncelik tanınmasını ister banka kuyruğunda.

İmtiyaz sunabilecek kişiler önemlidir hayatında, devamlı olarak onlarla bir yanaşma düzeni içinde yaşar, yakın ilişki kurar. “Sen beni gör, gün gelir ben de seni görürüm” diyaloğu adeta hayatının mottosu halini alır.

Sosyal düzenin, tüm ilişkilerin böylesi küçük imtiyazları kazanma üzerine kurulu olduğu düşüncesiyle yaşar. İkili ilişkilerini buna göre yürütür, imtiyaz sunanlar hayatında öncelik kazanır.

Eh toplumsal yaşam böyle olunca koca devlet bundan farklı mı olur? Olmaz tabi. Toplumun kültürel bir yansıması sonuçta. Daha büyük imtiyaz talepleri başlar. İhalelerde imtiyazlar istenir, devlet kadrolarında maaşlarda imtiyazlar istenir, makam arabalarında makam odalarında imtiyazlar istenir…

Bürokrasi bir tür imtiyaz ilişkilerini yönetme dünyası halini alır. Her tür imtiyazın sağlanabilmesi için türlü türlü yolsuzluk yolları dozerlerle açılır. Devlet politik temsiller üzerinden yönetildiğine göre politik güçler de bu imtiyaz ilişkilerini yönetmenin birer aracı halini alır.

Sonuçta imtiyazları en iyi yönetenlerin kabul gördüğü bir dünyadayız, unutmayalım…

Politik temsiller bu imtiyaz ilişkilerini belirli bir düzene oturtmak için adeta sosyal alanı tasarlar, soy sop, inanç, dil, varsıllık, belirli bir gruba mesela cemaatlere üyelik gibi ilişkiler üzerinden imtiyaz ilişkilerini düzene koyarlar. Artık kanun, kural ne varsa her şey bu imtiyaz ilişkilerini sağlama amacıyla düzenlenir.

Öyle ki anayasa ve yasalar herkese eşit olduğu aldatmacasıyla dolu bir imtiyaz metnine dönüşür zamanla…

Politik partiler imtiyazlık düzeninin sözcüsü birer vaat makinesine halini alır. Zira bilmektedirler ki toplumda ancak ve ancak bu tür vaatler çalışmaktadır. Hal böyle olunca da şu yaklaşan seçimlerde duyacağımız her şey imtiyazların, yani belli kesimlere sunulan olanakların, ayrıcalıkların dile getirilmesinden öteye geçmez.

Ne yalan söyleyeyim, böyle bir toplumda kim olsa bunu yapardı doğrusu. Sadece iktidar partisi değil her parti imtiyaz dolu politik vaatler sunmaktan geri kalamaz.

Devlet aslında toplumsal sorunların, bir sınıfa, bir cemaate, herhangi bir sektörel kesime, soya, ırka dayalı olarak değil, toplumun tüm kesimlerinin ihtiyaçlarına göre, yapısal anlamda ve herkese eşit olarak çözümler üreten, her vatandaşın eşit haklarla kamusal alanda yer bulabildiği bir kurumsal örgüt. Temel gerekçesi çok açık. Her vatandaş eşittir ve her vatandaş vergi veren, vermiş bireydir. Herkes kamusal hizmetlerden eşit haklarla yararlanır, birilerinin lehine ayrıcalık tanınamaz.

Ve politik partiler de bunu sağlamak amacıyla devletin yönetim görevini üzerlerine alırlar. Dolayısıyla devlet yönetiminde ayrıcalıklar üzerine kurulu politika yollarını açmamaları beklenir.

Ancak hal böyle mi? Yaşananlar bunun tam aksini gösteriyor. Uzun yıllara dayalı, kronikleşmiş bir sorunla karşı karşıyayız. Toplumun tüm kesimleri ucuz politik vaatlerin tesiri altında giderek yozlaşmış politik görüşlerin, imtiyazları normalleştirecek anlayışların esiri haline geldi.

Şu yaklaşan seçimlere bir bakın hele…

Emeklisine verdiği maaşla emekli ev kirasını bile zor ödüyor. Manzara açık seçik ortada… Ama iktidar “ev kadınlarına emeklilik” müjdesi vadediyor. Öyle ya ülke kadınlarının yüzde 50’sinden fazlası ev kadını. Yani iş yok güç yok, koca eline bakmaya mecbur bırakılmış. 2022 yılı TÜİK verilerine göre işgücüne dahil olmayan kadın sayısı 21 milyon 118 bin kişi. Hal bu olunca böylesi ucuz politik vaadi yapmamak aptallık olurdu doğrusu. Rakamlar nasıl ama?

Kadınlara imtiyaz sunulur da tüketimin kölesi olmuş gençlere böylesi kolay imtiyazlar sunulmaz mı? Alacağı ilk cep telefonu, oyun konsolu veya otomobil için ÖTV’den muaf tutulacağı vaadini hem iktidar hem de muhalefet yapıyor. Evlenmenin sorun haline geldiği ülkede evlenme kredisi, kantinde tost alamayacak öğrencilere bedava öğle yemeği, ortada kalmış yaşlılar için evde bakım desteği adı altında maaş vermeyi teklif etmek sanırım çok masum vaatler olmasa gerek…

Muhalefet altta kalır mı? Kalmaz. Verir bayram müjdesini. Her bayram verilen emekli ikramiyesini en düşük asgari ücret düzeyine getireceğini taahhüt eder mesela. Seçim sonrası iki bayram ikramiyesi vereceğim der. İş dünyasını da unutmaz, gözünü boyar. “300 milyar dolarlık temiz yatırım getiriyorum” der. Sanırsın para bedava…

Hele şu sosyal yardım adı altında sunulan ya da yapılan imtiyazlı işler yok mu? Tam anlamıyla kamu kaynakları talanına döndü. Özellikle yerel yönetimler başta olmak üzere politik tüm yapılar sosyal yardımı bir imtiyaz uygulamasına dönüştürdü. Kamu kaynaklarını kendi siyasi çevrelerine kaynak aktarımına dönüştürdü gitti.

Geçen seçimlerden birinde iktidar tarafından vadedilen “millet bahçesi” dev projesini anlamak sanırım şimdi daha kolay. Ülkenin neredeyse yarısı işgücünün dışında. Yani boş, tıngır, bomboş durumda… Eurostat verilerine göre, 15-64 yaş arası işgücüne dahil olmayan nüfusun genel nüfusa oranı AB ülkelerinde ortalama yüzde 27 iken Türkiye’de yüzde 45 düzeyinde! Yani ülkenin yarısına yakını çalışmıyor. Nereye gidecek bu çalışmayanlar? Tabii ki boş zamanlarını giderebileceği mekanlara.

Tabi bu belli kesimlerin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik vaatlerin bir maliyeti var. Yani bedava işler değil sonuçta. İyi ama bu maliyetleri kim ödeyecek?

Politika birilerinin tatmini için imtiyazların sağlandığı bir alan değil, aksine herkesin eşit olarak kamusal olanaklardan yararlanmasına ilişkin çözümlerin üretildiği bir alan… Küçük büyük sağlanan her tür imtiyazın üretenlerin, çalışanların sırtında bir maliyet, bir yük olduğunu hatırlamamız gerekiyor. Hastanede size sağlanan bir imtiyazla sırasını kaptığınız birinin hakkına girdiğinizi düşünmüyorsanız, kamu ihalelerini imtiyazlarla alıp kamuyu zarara uğratan kişilere kızmanızın bir anlamı yok. Her imtiyazın birilerine bir maliyeti var işte…

Görsel: Clay Banks/ Unsplash