“Müzik mi? Sanırım beş veya altı kez değiştirdim”
Miles Davis
28 Eylül 1991’de ölen Davis, kendisini suskun, mizah duygusundan yoksun, anti-sosyal ve tamamen müziğine dalmış biri olarak tanımlayan bir kariyer ve hayat yaşadı. Hiçbir zaman dinleyicileriyle konuşmadı, performansını sergilerken çoğunlukla dinleyiciye sırtını döndü, şarkı adı duyurusu yapmadı ve birlikte çalıştığı müzisyenleri takdir etmedi. Ancak onlara her zaman saygı ve hayranlık duydu ve her zaman en iyilerle çaldı. Miles Davis caz müziğin öncülerinden biri oldu. Tarzı Bebop’tan modal sololara, funk etkilerini de içeren psikedelik elektrik müziğe kadar uzanıyordu ve tabii ki Davis cool cazın gelişiminde önemli bir figürdü. Müzik kariyerindeki mükemmeliyetçiliği seçtiği otomobillerde de gösterdi. Ona göre müzik aletleri gibi Ferrari’ler de ince ayar getiren sofistike aletlerdi. Bir Chevrolet veya Ford’dan farklıydı. Öğrenmek, saygı duymak, uyum göstermek gerekiyordu.
Miles Davis çocukluğunda yaz tatillerini büyükbabasının çiftliğinde onun yedi yaşındayken kendisine verdiği ata bindiği Noble Lake’te geçirirdi. Davis 1944 yılının Eylül ayında New York’a Julliard’da trompet eğitimi almaya geldiğinde ilk yaptığı şey hayran olduğu dönemin ünlü caz müzisyenleri Charlie Parker ve Dizzy Gillespie’yi aramak oldu. İkinci yaptığı şey ise Upper West Side’da ata binebileceği bir yer bulmak oldu. Biyografisinde o günü anlatırken; “Görevliler bana garip baktılar, sanırım at binmeye gelen siyahi birini görmeye alışık olmadıkları için, ama bu onların sorunu” diyecekti.
Miles Davis gerek özel yaşantısında gerekse müziğinde hep sınırları aşmak üzerine bir çaba içindeydi. “Bebop’tan etkilenmiş ancak onun sınırları içerisinde kalmayarak arayışlarını devamlı sürdürmüştü. Huzursuz bir adamdı, sürekli değişiyor, merak ediyor, araştırıyor deniyordu, yalnızca müzikle ilgili değil, yemek, kıyafet, şapka…estetik bulduğu her şeyin peşinde koşuyordu. Ve tabii ki otomobil de bunlardan biriydi.
Estetik zevkleri olduğundan ünü artarak müzikten para kazanmaya başladığında doğal olarak beygir gücünü artıracaktı. Dönemin koşullarında siyah bir adamı at üzerinde görmek şaşırtıcı olsa da, siyah bir adamı Ferrari 275 GTB veya Laborghini Miuara direksiyonunda görmek çok daha şaşırtıcıydı. Bir röportajında; “60.000 dolarlık sarı bir Ferrari’m olması, siyah olmam ve Malibu’da bir sahil evinde yaşamam nedeniyle, polis beni üç kez durdurdu” demişti. 1985’te Spin’deki bir makale için Quincy Troupe’a röportaj verirken ise “Bu her zaman oluyor. Her zaman sarhoş olduğumu, her yerde zikzaklar çizdiğimi düşündüklerini söylüyorlar. Bu özellikle geceleri Pasifik Kıyısı Otoyolu’nda oluyor.” diyecekti.
1957 yılında Columbia’dan çıkan ilk albümü olan 1957’deki ‘Round About Midnight’tan aldığı ilk telif çekini mavi bir Mercedes 190SL satın almak için kullandı. Albüm başına 300 dolar aldığı bir dönemde avans alarak bu otomobile 4.000 dolar vermişti. Arkadaşlarına; önünden her geçtiğinde otomobilin showroom katından ona göz kırptığını” söyleyecekti. Ancak bu aşk uzun sürmedi ve kısa süre sonra Mercedes’i bir Jaguar XK120 ile değiştirdi. Ancak bu romantizm de kısa sürecekti, 312 West 77th Street’te bir ev satın almıştı ve 96th Street’ten West Side Highway’e dönerken Jaguar ihtiyaç duyduğu popülarite ve ilgiyi ona artık sağlamıyordu.
Ve böylece Davis 1958’de ilk Ferrari’sini satın aldı. Charlie Parker ile de çalışmış olan saksafoncu arkadaşı Allen Eager onu Luigi Chinetti’nin Ferrari showroom’una götürmüştü. Eager da otomobillere oldukça düşkündü, 1961’de Denise McCluggage ile birlikte bir Ferrari 250 GT sürerek, 12 Saatlik Sebring’de GT bölümünde birinci olmuştu. Chinetti’nin Ferrari showroom’unda Davis yeniden aşık oldu. Ve bu asla bitmeyecek bir aşktı. Davis Chinetti’nin showroom’unda saatler geçirirdi, her bir otomobilin nasıl hissettiğini görmek için tek tek biner, motorların ayrıntılarını tartışır, garajdaki tamircileri izlerdi.
Davis’in ilk Ferrari’si kırmızı değil, beyazdı. İstediği şekilde kullanılmamış, istenilen renkte bir Ferrari’yi anında bulmak hemen hemen imkânsızdı, bu yüzden ikinci el bir Ferrari için 8500 dolar (bugünün parasıyla yaklaşık 88.000 dolar) harcadı. Davis bu ilk Ferrari’sini veya onu takip eden Ferrari veya Lamborghini’lerden hiçbirini hafta sonu kullanımları için saklamadı. Günlük bir otomobil olarak kullanarak her yere onunla gitti. Batı Yakası’nda olmayan herhangi bir konsere her zaman şık bir şekilde otomobiliyle giderdi. Yanında otomobilde olanlara Ferrari’nin neler yapabileceğini -veya daha doğrusu kendisinin onunla neler yapabileceğini- göstermekten hoşlanırdı. 1960 yılında Ferrari’siyle birlikte bir konser için Philadelphia’ya gitti. Orada kendisi gibi otomobillere düşkün olan Philly’nin yerlisi saksafoncu Jimmy Heath’i aldı ve ikisi şehirde Ferrari ile dolaşıp müzik hakkında konuştular, Davis, o günlerdeki saksafoncusu Sonny Stitt’in, o zamanlar tüm zamanların en çok satan caz albümü olma unvanını kazanmasının üzerinden henüz bir yıl geçmiş olan Kind of Blue’nun açılış parçası olan “So What”ı nasıl mahvettiğinden yakındı.
“İşte bir arabayı değerlendirmenin yolu, adamım, [iyi mi kötü mü] olduğunu anlamanın yolu, motoru çalıştırdığında belli olur. Ben bir Ferrari sürüyorum – şirin görünmek için değil, gerçekten hoşuma gidiyor. Yeni modellerden birini sürmek yerine, on yıllık bir Ferrari sürmeyi tercih ederim – çünkü yeni arabalar gitmiyor.”
Miles Davis
Hız yapmayı seviyordu, otomobilde yavaş gittiği tek zaman direksiyonda oturmadığı zamanlardı. Davis otobiyografisinde o günü şöyle anlatacaktı; “Ona, hız sınırının saatte yirmi beş mil olduğu Broad Caddesi’nde arabanın ne kadar hızlı gittiğini gösteriyordum, Jimmy’ye bu arabanın kırmızı veya sarıya dönmeden önce tüm ışıklardan geçebileceğini söyledim. Bu yüzden vitesi düşürdüm ve o daha gözünü kırpmadan araba saatte elli beş mil hızla gidiyordu. Gözleri kafasından fırlamıştı ve biz tüm o lanet olası ışıkları yakıyorduk. Araba o kadar hızlı ve alçaktan gidiyordu ki sadece ıslık sesi geliyordu. Çok hızlı gidiyorduk ve değişen bir ışıkta durmak zorundaydık, frene basmam gerekiyordu, değil mi? Ama elimin altında ne olduğunu biliyordum ve frenlerin tutacağını… Lanet olası bir anda duracağımızı biliyordum. Bu yüzden saatte yaklaşık altmış milden vitesi düşürdüm ve ansızın durdum… Tam tahmin ettiğim gibi ve Jimmy buna inanamadı.” Tahmin edilebileceği gibi uyuşturucu kontrolü yapmak için yanlarında iki polis belirdi. Her iki müzisyen de zaman içerisinde müzikle olduğu kadar eroinle de haşır neşir olmuştu. Heath şartlı tahliyedeydi, Davis’in eroin bağımlılığı altı yıl önce bitmişti ancak kokain hala hayatının bir parçasıydı. Polisler bir şey bulamadılar ama yanlarında uyuşturucu aramak için onları uyandıran iki polis vardı (iki müzisyen geçmişte hem müzik hem de eroin peşindeydi; Heath şartlı tahliyedeydi ve Davis’in alışkanlığı altı yıl önce bitmişti, ancak kokain hayatının bir parçasıydı). Polisler hiçbir şey bulamadılar ancak Davis her zamanki gibi gücü, stili ve hızlı bir Ferrari’si olan siyah bir adamdı…
Ferrari 275 Davis’in sahip olduğu birkaç otomobilden yalnızca biriydi; koleksiyonunda bir 308 ve bir Testarossa vardı ayrıca Sonny Rollins’in “Mavi Şeytan” lakabını taktığı ilk otomobili üzeri açık 1948 Dodge’u hala duruyordu. Ancak bir süre önce polis bu otomobilde uyuşturucu bulduğu için el koymuştu.
Davis’in otomobillerde bulduğu büyüleyici itici güç ve ilerleme hissi müziğini de etkileyecekti. Ellilerin ortalarında, çığır açan Birth of the Cool seanslarını da içeren on yıllık bir çalmanın ardından Davis, sessiz bir hassasiyetin yeni bir gizemini geliştirerek bir susturucuyla çalmaya başlayacaktı.
Davis eroini bıraktıktan sonra 1954’te ciddi boksa başladı. Davis dönemin ünlü orta siklet şampiyonu Sugar Ray Robinson ile arkadaş olmuştu ve boksa başlamasında Robinson’un etkisi büyüktü. Robinson da büyük bir otomobil tutkunuydu, 1950 model bir Cadillac satın alıp en beğendiği kravatına uyması için pembeye boyatması oldukça konuşulmuştu.
Büyük ses getiren Bitches Brew albümü Mart 1970’te piyasaya sürüldükten bir yıl sonra Davis, Santana ile birlikte çalmak için Tanglewood’a gidiyordu, geç kalmıştı ve organizatör Bill Graham oldukça sinirliydi. Konser açık havadaydı ve Davis toprak bir yoldan Lamborghini’si ile tozu toprağı havaya kaldırarak geldi. Davis biyografisinde “Konser açık havadaydı, toprak bir yol vardı, her yerde toz uçuşurken oradan aşağı sürdüm. Bir toz bulutunun içinde yanaştım ve Bill orada beni bekliyordu. Dışarı çıktığımda üzerimde uzun deri bir palto vardı. Bill bana sinirli sinirli bakıyordu. Ben de ona, ‘Ne oldu Bill? Başka birinin mi bu arabadan inmesini mi bekliyordun?’ dedim ve bu onu güldürdü.”diyecekti.
Davis hareketli hayatı, konserler, yeni arayışlar yüzünden oldukça yıprandı. 1975 yılına gelindiğinde oldukça tükenmişti. Anemi, eklem ağrılarını hafifletmek için olduğu ameliyatlar, alkol, uyuşturucu… Bir süre Upper West Side’daki evine kapandı. 1981’de geri döndüğünde, yeni albümü The Man with the Horn’un öncesinde Boston’da dört gecelik bir gösterisi vardı. Bu onun izin bir kutlamaydı ve her gece şık bir şekilde ortaya çıkarak dönüşünü duyurdu. “Yepyeni, kanarya sarısı, targa tavanlı bir 308 GTSi Ferrari sport satın almıştım,” diye hatırlıyor. “Grubun geri kalanı konsere uçmuştu, ancak herkesin beni yeni Ferrari’mle işe gelirken görmesini istedim. Kulübün hemen karşısında kalıyor olsam ve her gece yürüyerek gidebilsem bile, gerçekten geri döndüğümü bilmelerini istedim. Bazen biraz şov yapmanın zararı olmaz.”
Bir akşam çaldığı bir kulüpte röportaja gelen gazeteci Al Auger kendisine “Bir soru daha, hemen. İstediğin arabayı satın alabilecek kadar paran olsaydı, bu ne olurdu?” diye sorduğunda Davis gülümseyerek “Bir Lotus Formula One” diye cevap verecekti. Gazeteci; “Ama bu kesinlikle Grand Prix pistleri için bir yarış arabası, onu kullanamazsın.” dediğinde “Evet, doğru, ama aşağı inip seyredebilirim.”
Bir kış günü, iki otomobil sevdalısı müzisyen tesadüfen karşılaşırlar. 70’li yılların ünlü şarkıcı-söz yazarı ve Crosby,Stil and Nash’dan Grammy ödüllü David Crosby, Greenwich Village’daki Thompson ve Bleecker Sokakları köşesindeki bir gece kulübü olan Village Gate’in önünde dururken, Davis kendisine yaklaşır ve “Sen Crosby misin?” diye sorar. Crosby’de Ferrari’lerden BMW’lara ve 1940 model Ford Hot Rod’a kadar Crosby onaylayınca kendini tanıtır. Gerçi Crobsy Davis’i tanımıştır. Davis, Crosby’ye “Şarkılarından birini kaydettim” der. Şaşıran Crosby hangi şarkı olduğunu sorar Davis “Guinnevere”der ve dinlemek isteyip istemediğini sorar, Crosby evet dediğinde Davis Ferrari’sini işaret eder ve “Şu arabayı takip et” der ve Davis’in evine doğru yola koyulurlar. Gerçi hikayenin sonunda Davis’in 21 dakika olarak kaydettiği parça için Crosby “Guinnevere” benzemiyor diyecek ve Davis onu evden kovacaktır.
1972’de Davis, yeşil Lamborghini’siyle ciddi bir kaza yapacaktı. Yağmurlu bir günde kokain etkisi altında araç kullanırken, Manhattan’daki üç şeritli West Side Otoyolu’nda sol şeritten 125. Cadde çıkışına doğru 60 milin üzerinde bir hızla dik açılı bir dönüş yapmaya çalışırken bir çıkış rampasına çarptı ve yaralandı. Davis her iki ayak bileğini kırdı ve birkaç hafta hastanede yattı. Neredeyse bir yıl boyunca konser veremedi. Otomobil kullanırken uyuyakaldı dense de aslında uyumamıştı. Olay yerine oradan geçerken ilk gelen Jim Glickenhaus o günü şöyle anlatıyor; “Kazayı gördüm, otomobilimi kenara çektim ve yanına koştum. Deri bir pantolon giymişti ve her iki bacağının kemikleri pantolonundan dışarı çıkıyordu. Çok kötü kanaması vardı. Bana baktı ve “Arabam mı bozuldu” dedi, ona arabasının parçalandığını söyledim, “bir bakmam lazım” dedi, ona her iki bacağının da kırıldığını hiçbir yere gidemeyeceğini söyledim. Yerde bulduğum bir tişörtü yırtarak bacağına bastırmasını söyledim. Zeminde beyaz tozla dolu iki büyük torba vardı, biri parçalanmış ve tozlar her yere saçılmıştı. Torbaları alıp kanalizasyona koşup attım. “Ne yapıyorsun lan” diye bağırdı. Arabayı yağmur suyuyla mümkün olduğunca temizlemeye çalıştım. Polisler geldi, kim olduğumu sordular, kazayı gördüm yardıma geldim dedim, Miles bana baktı ve gitmemi söyledi.” Yıllar sonra Peter Weller kendisine bu hikayeyi anlatıp doğru olup olmadığını sorduğunda “Her zaman o beyaz orospu çocuğunun kim olduğunu merak ediyordum. Ona benim adıma teşekkür et ve istediğin zaman gelebileceğini söyle.” diyecekti.
Ünlü caz müzisyeni Herbie Hancock 1962 yılında ilk albümü “Takin’ Off” çıktığında ve bir parçası radyoda hit olduğunda eline artık para geçmeye başlamıştı. Bir grup kurup turneye çıkmaya planladığı dönemde ev ardadaşı müzisyen Donald Byrd’a bir station wagon alabileceğimi söylediğinde Byrd; “Hiç spor araba almayı düşündün mü?” diye sorar. Byrd’ın bir Jaguar’ı vardı ve Hancock’a yarışlarda Ferrari’leri yenen bir araba olduğunu ve bunun bir Ford AC Cobra olduğunu söyler. Hancock 6.000 dolara Cobra’yı alır ve daha sonra Davis tarafından gruba alınır. New York’ta Village Gate’de bir konser verirken son set sırasında Davis aşağıya iner ve konser bittiğinde “Seni eve bırakayım.” Der. Hancock “dostum, harika olurdu ama yeni bir araba aldım.” diye cevap verir. Davis otomobili görünce “Maserati değil di mi?” diye sorar Hancock “Hayır, hayır değil.” Cevabını verir. Aşağda otomobili görünce Davis “sevimli” diyecektir. Hancock devamını şöyle anlatıyor; “İkimiz de Sixth Avenue’daki kırmızı ışığa geldik. Sabahın 2, 3’ü gibi. Ne olacağını biliyordum: Işık yeşile döner dönmez gaza bastık. Bir sonraki kırmızı ışığa kadar birkaç blok yol aldık. Miles’tan hemen önce ışığa vardım, o günlerde Marlboro içiyordum. Bir tane aldım ve yaktım, Miles arabayla gelirken camı açtım. Bana baktı ve “Bu ne lan?” dedi. “Bu bir AC Cobra.” dedim. “Ondan kurtul.” dedi. “Neden?” dedim. “Tehlikeli.” dedi. Sonra sürmeye başladı. Ve ben “Miles’ı yendim!” diye düşündüm.