Son iki seçimde ülkenin en pahalı manav, kasap ve balıkçı restoranları ile eşsiz yalılarının bulunduğu Yeniköy’ün sırtında bir zamanlar mahallelinin ıhlamur ağaçları altında sosyalleştiği, şimdilerde ise bahçesiz bir beton yığınına dönüşmüş olan okulda, sandık kurulunda görev aldım. Mahallede ağırlıkla orta-alt gelirli muhafazakârlarla az sayıda yüksek gelirli muhalifler yaşıyordu.
Sınıfımızın önünde elinde minik torbası, beyazlaşmış saçı, kalınca “sol kesim” bıyıklarıyla orta boylu, güler yüzlü, 65 yaşlarında öğretmen emeklisi Sefer Bey bizi bekliyordu. CHP müşahidiydi, sandık kurulumuzda mahalle dışından CHP için görev alan arkadaş onunla sohbet etti, benimle tanıştırdı. Sefer Bey’le seçim torbalarını beklerken biraz lafladık, “bir kez sosyal demokrat iktidarını göreyim üç günlük ömrüm kalsın, razıyım” lafı yüreğime oturdu. Öyle bir rüya ki kendisi yok içinde.
Sefer Bey dindar muhafazakâr ve milliyetçi ve doğal olarak yoğunlukla Cumhur İttifakı seçmeninin yaşadığı bu seçim bölgesinin yerlisiydi. Buna rağmen ve istediği halde sandık kurulu görevi bile alamamış, müşahit olmuş, üstelik ikinci turda yedek müşahit olarak atanmıştı. Bunu eşinden bile gizlemiş, yine torbasına mendil, çay, kahve doldurup bizlere destek olmak ve seçim sürecini gözlemek üzere seçim alanına gelmişti.
Okul koridorlarında koşturan, zaman zaman nobran, ateşli, çalışkan; mahalleyi, seçmeni tanıyan AKP parti üyesi gençlerle abilerinin muhalefetteki izdüşümü, gönüllü genç avukatlar ile gönüllü sandık kurulu görevleri ve müşahitlerdi. Elbette ikinci grup sayıca daha azdı.
Sefer Bey’den öğrendiğime göre son 2 dönemdir CHP’li bir belediye tarafından yönetildiği halde o mahallede ne seçim ofisi açılmış ne de kapı çalınıp hâl hatır sorulmuş. AKP’nin ilk yarıştığı seçimde kaptığı liderliğin arkasında Refah Partili belediyelerin sokak çalışmaları, din temalı buluşmalara yedirilmiş sosyal dayanışma ağlarının yer aldığını azıcık siyaset takip eden herkes bilir.
AKP kasanın başına geçince sivil ağlar resmileşti, güçlendi ve erkekleşti. Sahalardan eve sürülmüş olsalar da başörtüsü, ek gelir, yardımlar, tarikatlar, dini aktiviteler üzerinden kadınlar da bu teşkilattan hiç kopmadı.
Dağhan Irak, Diken’deki yazısında bu durumu “AKP, bir siyasi parti değil, bir sosyal ağ. Başından beri böyle. AKP’nin gücü baştan beri aynı yerden geliyor, sosyal sermayesinden.” şeklinde özetliyor, herkese ama özellikle muhalif parti yöneticilerine tavsiye ettiğim yazısında.
İster ilçe ister büyükşehir olsun CHP’li belediyeler, partinin mahalle ile kaynaşması için büyük fırsat her nedense bir türlü etkin kullanılamadı. Oysa güçlü mahalle örgütleri komşularla kaynaşma imkanlarının çoğalması ve organik saha çalışma süreçlerinin başlatılması açısından çok önemliydi. Partinin bir çekim merkezi haline getirilip üye sayısının arttırılması partinin seçmeniyle duygusal bağının derinleşmesi, kutuplaşmayı eritmesi gerekiyordu. Totaliter Cumhur İttifakı iktidarının kitlesel medyası ve devasa propaganda makinesi ile başka türlü baş etmek mümkün değildi.
Parti üyeliğinin öyle kâğıt üzerinde kalmayan, yaşam biçiminin bir parçası olmasına dair yazar Elif Gökçe Aras içinde büyüdüğü mahallesinin partisini tanımlarken bize çok güçlü ipuçları veriyor.
ENDİŞELİ MUHALİF
Neden Sefer Bey’in hayali gerçekleşmiyor? Neden hala sosyokültürel sermayeyi elinde tuttuğu, gelir seviyesinde orta sınıfı iktidar yanlısı muadilinin gerisine düşmüş olsa da hala yerle yeksan olmamış hatta beyaz yaka işlerinde göreceli üstünlüğü bulunan muhalefeti temsil eden siyaset başarılı olamıyor. Daha eğitimli ve donanımlı olduğunu bildiğimiz muhalif seçmenin siyasi temsilcileri bu birikimden neden hakkıyla faydalanamıyor?
Misal bizler neden “sandıklara sarılın” filmleri çekip, eş, dost, akraba sandık kurullarına doluşuyoruz? Ne diye seçmen sayıları ile nüfus arasındaki makasın peşinde koşuyoruz? Neden hep dolandırılacağımız korkusunu taşıyoruz? Tamam, parti devletine dönüşmüş yolsuz iktidara güvenmiyoruz, oy verdiğimiz muhalif partilere de mi güvenmiyoruz?
İki seçim arasında koruma kalkanının yükselmesi gerektiğini düşündüğümüz sandıkların tespiti ve eksilen üyelerin telafi edilebilmesi için muhalif partili arkadaşlarımıza destek vermeye çalıştığımız meşguliyeti bol günlerde T24’te seçmen sayılarındaki sorunları paylaşan bir yazı yayınlandı. Teknoloji dünyasına ilişkin yazı ve görüşlerini ilgiyle izlediğim Füsun Sarp Nebil yazısında bir aydır akademisyen ve profesyonellerle üzerinde çalıştığı bir meseleyi, nüfus artışı ile seçmen sayısı arasındaki uyumsuzluğu ve hesabı verilmesi gereken bir 6,7 milyonluk fazla seçmeni anlatıyordu.
Normalde bizim mahallenin bu popüler haber sitesinde yayınlanan analize muhalif siyasi partilerden bir cevap gelmeliydi, hayır gelmiyor. Biz sıradan insanlar fısıltı gazetelerinde birbirimizin korkularını tetikleyip duruyoruz, oysa morale, iyimser yüksek enerjiye, parlak iletişim fikirlerine ihtiyacımız var, spekülasyona değil.
Neyse nihayet bir vakit yarattım, çalıştım, sonunda nüfus artışı ile seçmen sayısının artışı arasında bizi telaşlandıracak bir sorun olmadığı kanaatine vardım. Bu sonuca ulaşırken analize dahil ettiğim veri setine dair birkaç not düşmekte fayda var.
Nüfus büyüklüğünü, 17 ve altı ile 18 ve üstünü ayırmak gerekiyor. Malum seçme yaşı 18. Türkiye doğum hızı düşen ve yaşam süresinin uzadığı, yaşlanan bir ülke. Grafikten de takip edebileceğiniz gibi 17 yaş ve altı 2007’den beri 23 milyona demir atarken, seçmen grubunu oluşturan 18 ve üstünün sayısı 63 milyon 469 bine kadar tırmanmış durumda. Nüfusla YSK seçmen sayısını kıyaslıyorsanız elbette seçme hakkı olan “Yurt içi” seçmen nüfusu esas almalısınız.
Grafiğimizde mor çubukla gösterdiklerim seçim yıllarında YSK tarafından açıklanan yurt içi seçmen. Yetişkin nüfusunu gösteren yeşil çubukla yurt içi seçmen sayısını gösteren mor çubuk arasındaki fark Türkiye’de yerleşik yabancı uyruklu ama oy kullanmayanlarla büyük oranda kapanıyor. Mesela 2023’te söz konusu fark 573 bine kadar iniyor. Sığınmacı statüsündekiler ise bu hesapların tamamen dışında yer alıyor.
2018’de yapılan genel seçim döneminin nüfus bilgisi ve seçmen sayısı artışında bir sorun göremedim. TUİK ve YSK verilerini baz alarak yaptığım hesaplara göre 2018’e göre oy kullanacak seçmen nüfusu 3.4 milyon artarken, YSK’nın açıkladığı yurt içi seçmen sayısı 4.4 milyon artıyor. Aradaki 1 milyon farkın yarsısının seçimin ayına bağlı olarak değişkenlik gösteren yeni seçmenden geldiğini tahmin ediyorum, 500 bin civarı da her zamanki “açıklanamayan” hata payı olduğunu düşünüyorum.
NE YAPMALI?
Sefer Bey’den kalktık nerelere geldik? Dert bir değil iki değil sahiden. Öte yandan genç/yeni seçmen hala artarken, muhalefetin sosyo-kültürel sermayesi henüz tükenmemişken, yerel seçime daha organize, daha saha performans odaklı yaklaşması, bütün ezberlerini bozması, kaybeden kim varsa yol verip, değişim enerjisine yol açılması gerekiyor. Her mahallenin Sefer Bey’ini bulup onun deneyimini gençlere aktarması sağlanmalı, cebini değil kalbini düşünenlerle yürünmeli.
Karşımızda devletin tüm mekanizmalarını partizanca kullanmakta ahlaki bir sorun görmeyen fütursuz bir iktidar yapısı var, elbette gözümüzü dört açalım. Öte yandan sandık ve veri güvenliği konularında muhalif partilerin daha fazla sorumluluk almalarını talep edelim. Mahalle örgütlenmesi sandık güvenliğinin de ilk ve en önemli basamağı. Örgütlülük mahalleden başlamalı, muhtarlıklar hedeflenmeli, mahalle sorumluları muhtarla ve tüm mahalleli ile aktif, verimli, sorumlu, canlı ilişkiler yürütmeli, merkezde bu süreci kontrol eden, destekleyen bir ekip bulundurulmalı. Hamaset değil sahiden iş üreten ekiplere öncelik verilmeli. Gönüllülük saha çalışmalarında tercih edilmeli teknik konularda profesyonel destek alınmalı.
Sivil oluşumlar totaliter rejimlerle yönetilen toplumun can suyu, o güzelim enerjiyi başta CHP olmak üzere muhalif parti kimyasına katmak parti yöneticilerinin en birinci görevi. Sandık ve veri güvenliği konularında sivil muhalefet, destekledikleri partilerin yetkinliğinden ve konuya ilişkin zamanında ve etkin uyarılarda bulunacağından şüphe duymamalı daha doğrusu partileri onlara bu güveni vermeli. Bu iletişimin spekülasyona fırsat vermeyecek hızda, şeffaf ve düzenli olması çok kıymetli.
Seçim çalışması, seçimin bittiği gün başlar. 2024 yılında yapılacak yerel seçim çalışmalarının ilk günü 29 Mayıs’tı. Muhalif partilerin her günün altın kıymetinde olduğunu 2023 seçimlerinde öğrendiklerini ümit eder, bu ülkeden umudunu kesmeyen tüm dostlara Küçük İskender’in “De Gülüm” şiirinden bir bölümü hediye etmek isterim.
Dinlemek isterseniz de…
Kapak Görseli: Sasha Freemind/Unsplash