İntihar Edenler, Kâfirler, Ötekiler: Balkan Vampirleri

0
123

Bruce A. Mcclelland’ın Vampirler ve Avcıları kitabına denk geldim geçenlerde. Kitapçının arka taraflarında bir rafın altında duruyordu öyle. Mcclelland Slav dilleri alanında eğitim almış bir yazar. Dilbilim ve kültürel antropoloji konularında çalışmaları var. Genelde plansız programsız aldığım, tesadüfen karşıma çıkan kitaplar daha ilgi çekici çıkar. Mcclelland’ın kitabının ana çerçevesi Balkan köylü kültüründe vampir inancının ortaya çıkması. Popüler kültür ve sinema endüstrisindeki o soylu ve zengin vampir imgesinin çok sonra ortaya çıktığını söylüyor. Mcclelland ilk vampirin tipik bir Balkan köylüsü olduğunu, Batı Avrupa kültürünün ilk başta vampiri bilmediğini, onu Balkanlardan ödünç alıp bir asilzadeye çevirdiğini belirtiyor. 

Geç Antikçağ’ın sonu, Ortaçağ’ın başları, Balkanlar yine siyasi ve kültürel olarak bir karmaşa içinde. Kilise yavaş yavaş güçlenmeye başlıyor fakat Balkanlar tam bir kültür çorbası vaziyetinde. Paganizmi henüz bırakmamış köylüler, Kilise’nin otoritesine başkaldıran ve kafir ilan edilen çeşitli Hıristiyan tarikatlar… Batıda Roma Kilisesi ile doğudaki Bizans’ın güç mücadelesi arasında sıkışıp kalmış topraklar. Mcclelland politik ve dini açıdan karışık vaziyetteki bu durumdan yola çıkıyor; ona göre “orijinal” vampirin kökeninde dini ve sosyal bir çatışma var. İlk vampir Hıristiyan olmayan bir kafirdi. Otorite tarafından aforoz edilip toplumdan dışlanmış bir figürdü. Vampir teriminin yazılı kayıtlarda ilk kez 11. Yüzyılda ortaya çıktığı tahmin ediliyor. Mcclelland bu terimin ilk başta belli bir inanca bağlı ve bazı ritüelleri uygulayan, Kilise’nin normlarına aykırı insanlar için kullanıldığını belirtiyor. Ona göre ilk vampir doğaüstü bir figür değildi. Vampirin kan içmesi ile pagan kültürü arasındaki bağa da dikkat çekiyor; paganizmde kanlı kurbanların eşlik ettiği kutlamalar ve festivaller Kilise’nin kesinlikle yasakladığı bir şeydi. İsa çarmıhta kendini feda etmişti, artık kanlı kurbanlara gerek yoktu. Hayvan kanının ve içkinin su gibi aktığı, topluluğun esrik bir halde abartılı kutlamalar yaptığı pagan bayramlar artık kabul edilemezdi. Paganların bu dini törenlerinde bazen kurbanların kanı da içiliyordu. Mcclelland bu kan içme detayının daha sonraki vampir imgesinin kökenini olabileceğini söylüyor: 

Vampirler muhtemelen başlangıçta, kurban etme, puta tapınma, büyü, ziyafet ve genellikle dinden uzak tutan, hatta zevk verici davranışlar gibi çeşitli sayıda saldırgan eylemde bulunduğu düşünülen (paganlardan oluşan) bir gruba aitti. Kurban etme ve ziyafet, başlıca bu erken vampirin ritüel özellikleriydi. Aslında, şu anda vampirlerle en yaygın şekilde ilişkilendirilen özellik olan kan içme, doğrudan bu davranışlara kadar izlenebilir. Ölümsüzlüğü elde etmek veya kurban edilen bir hayvanın kanını içmek, Arap tarihçi İbn Mesudi tarafından 950’de tanımlanan paganlar (Slavlar) arasında, Slavlar Hıristiyanlığa başlamadan sadece birkaç on yıl önce yapılan bir uygulamaydı. (…) Basitçe söylemek gerekirse, vampir ilk başta belirli insanlar, muhtemelen ilk Bulgar İmparatorluğu döneminde Hıristiyan dinini yayanlar tarafından kınanmayı hak ettiği düşünülen inisiyasyon veya kurban ayinlerini uygulamaya devam eden yerleşik Slavlar için aşağılayıcı bir etiketti. 

 Ortaçağ’dan kalma bir Hıristiyan elyazmasında pagan Slavların taptığı ilahlardan bahsedilmekte ve ilginç bir şekilde bunların arasında “vampir” sözcüğü var. Elyazmasında pagan Slavların kanlı kurbanlarından, şenliklerinden de bahsediliyor. Aşağılayıcı bir terim olarak ortaya çıkan vampir belki de ilk başta paganları niteliyordu. Üstelik 6. yüzyıl civarında Balkanlar tam Hıristiyanlaşmışken pagan Slav kabilelerin göçüne maruz kalmıştı. Yeni dine geçiş süreci sil baştan bir hale bürünmüştü. Paganların haricinde Kilise’nin otoritesine boyun eğmeyen Hıristiyan mezhepler de aşağılayıcı vampir teriminin doğuşundaki en önemli faktördü. Kilise heretik ilan ettiği bu grupları paganlarla çoğu zaman aynı kefeye koyuyordu. Vampir damgasının etki alanı git gide genişlemeye başlıyordu artık. Mcclelland kitabı boyunca Rene Girard’ın meşhur Günah Keçisi kuramından yararlanıyor. İlk vampirin ister pagan ister muhalif bir Hıristiyan mezhebinden olsun, otorite ya da toplum tarafından dışlanmış bir figür olduğunu söylüyor. İlk vampirin doğaüstü güçlere sahip olmadığını, sıradan bir insan olduğunu iddia ediyor. 

17. yüzyıl Makedonyası’nda aforoz edilmiş ölü insanların vampire dönüştüğüne inanılıyordu. Sırp inancına göre ruhları günahkâr olanların kaderi vampire dönüşmekti. Vaftiz edilmeden ölen çocukların bile vampirleşme tehlikesi vardı. Bulgaristan’da Kilise’nin aforoz ettiği ve dini kurallara uygun bir şekilde gömülmemiş insanların vampire dönüştüğü kabul ediliyordu. 16. yüzyıldan bir kaynak, inanmayanların, aforoz edilenlerin, tanrısız ve lanetlenenlerin öldükten sonra vampir olduklarını belirtir. Yunanistan ve Bulgaristan’da kiliseden aforoz edilen bazı ölülerin çürümediği ve geceleri şeytanın içlerine girdiği söylenirdi. 1575’te bir Yunan köyünde cesedi bir türlü çürümeyen bir Yunanlının cesedini yakmak üzere Türkler çağrılmıştı. Yunanlar bu kafir bedenle temas etmekten çekinmiş ve Ortodoks olmayan Türkleri çağırmıştı. 

Paganizm tehlikesi ortadan kalktıktan çok sonra da kan ile vampir arasındaki ilişki yaşamaya devam etti. Bulgar folklorunda vampir çoğunlukla kan dolu bir torbaya benzetiliyordu. Ona karşı en iyi önlem bu kan torbasını patlatmaktı. Popüler kültürde kalbe kazık saplama geleneğinden önce Balkanlarda dikenli bitki geleneği vardı. Aslında sivri uçlu herhangi bir nesne vampire karşı bir silahtı. Evlere, ahırlara, şöminelere, pencerelere, kapılara, anahtar deliklerine akdikenler konuluyordu. Bulgaristan’da vampir olduğundan şüphelenilen kişinin cesedi çıkarılır, akdiken kazığıyla göğsü delinir ve sonra akdiken çalıları cesedin üzerinde yakılırdı. 

Köylü Vampir 

Putperest kafirler ve Heretik tarikatlarla başlayan vampir tehlikesi daha da yaygın bir çerçeveye oturmaya başladı. Artık herkesin vampir olma tehlikesi vardı. Mccleland vampirin aslında ilk başta bir Balkan köylüsü olduğunu söylüyor. Zamansız bir şekilde ölmüş Balkan köylüsünün cesedi potansiyel olarak vampir adayıydı. Örneğin intihar eden bir Balkan köylüsü zamanla vampire dönüşüyordu. Ufak bir tarım toplumunda bireyin kolektif üretime katkısı çok önemliydi, intihar eden birey topluluğun refahına saldırmış oluyordu. Geride kalan öfkeli tanıdıklar intihar eden kişiyi vampirleştirerek intikam alıyordu: 

Şehir topluluklarında, emeğin çok fazla farklılaşmadığı Slav tarım topluluklarında, özellikle çiftçilik ve ev meselelerinde bireyin emek katkısı, grubun refahı için kritik öneme sahipti. Bu nedenle, toplumsal iyiliği göz ardı etmeye karşı güçlü tabular vardı. Soyut bir bakış açısından intihar, toplumu bireye daha fazla kısıtlama getirmekten veya daha fazla talepte bulunmaktan alıkoymanın saldırgan ve şiddetli bir yolunu temsil eden, topluma yönelik nihai bir hakaret olarak kabul edilebilir. (…) İntiharların direkt vampirleştirilmesi, yalnızca intihara karşı tabuyu güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda düşman topluluğa daha fazla katılımdan kaçınmayı nihai bir şekilde seçenlere karşı şiddetli bir ceza vaat ederek bunu yapar.” 

Balkan köylü toplumlarında ölümden sonraki birkaç günlük süreç de vampirleşme açısından kritik bir andı. Ölümden sonra ruhun hemen öteki aleme gitmediği, birkaç gün boyunca köyün veya evinin etrafında dolaşmaya devam ettiğine dair inanç evrenseldir ve dünyanın birçok yerinde vardır. Eğer bu kritik anda ruhun göçünü engelleyen olumsuz bir durum yaşanırsa ruh yaşayanların dünyasında dolaşan bir çeşit canavara dönüşür. Bulgaristan’da bir cesedin vampire dönüştüğü en yaygın olay, bedenin etrafındaki uzamın ihlaliydi. Bir kedi, köpek ya da tavuk cenazeden önce hareketsiz hâlde yatan bir cesedin üzerinden atlarsa, ölü gömüldükten sonra hemen sonra vampir olmaya mahkumdu. Cenazeden önce canlı bir insanın gölgesinin ölü bedenin üstüne düşmesi bile bir vampir meydana getirebilirdi. Genel olarak tanrının daha başta bir kader olarak belirlediği ömrün süresinden önce gelen ani ve şiddetli bir ölüm vampirleşme nedeni olarak kabul ediliyordu. Güney Slav folklorunda yıldırım çarpması, cinayet, intihar, boğulma veya doğum sırasında ölenler, yani vaktinden önce ölenler vampir oluyordu. 

Hıristiyanlık Slav toplumlarına iyice yerleşip kökleştikçe Kilise tarafından aforoz edilme giderek daha seyrekleşmeye başladı. Paganlar veya kafirler sahneden çekilmeye başladı. Artık intihar edenler, cinayet kurbanları, doğarken ölenler potansiyel vampir adaylarıydı. Mcclelland bu yeni gelişmeyle Slav vampirinin folklorikleşmeye başladığını söylüyor. 14. yüzyıldan önceki vampirlere yapılan atıflar yalnızca Hıristiyan polemiklerinde bulunurken, sonraki vampirler giderek daha dünyevileşir. Pagan Slav dinleri ile Doğu Hıristiyanlığı arasındaki eski çatışma artık sahneden çekilmiştir. Vampir köylerdeki toplumsal gerilimin simgesine dönüşür. Günlük yaşamdaki talihsizliklerin nedeni olarak bir vampir imgesi vardır. Kıtlık, hayvanları telef eden salgınlar köy toplumları için her zaman sarsıcı olmuştur. Batı Avrupa’da cadılar suçlanırken, Doğu Avrupa’da bu ihtiyacı vampirler karşılar. Cadılar çoğu zaman kadınların arasından seçiliyordu, Doğu Avrupa’nın Slav geleneğinde ise vampirler erkekti. 

Vampirleşmenin bu kadar genelleşmesi yeni bir ihtiyacı doğurdu; özel yetenekleri olan birisinin köydeki vampiri bulması gerekiyordu. Vampir görünmez durumdayken dul eşinin rüyalarına girebilir, onunla cinsel ilişkiye girip gebe bırakabilirdi. Bu dul kadından doğan çocuğun yarı vampir olduğuna inanılıyordu. Görünmez vampirleri bu çocuk görebilirdi. Bazı Bulgar geleneklerinde Noel ile yeni yıl arasında doğan insanların vampirleri görebileceğine inanılıyordu. Kışın sert yüzünü gösterdiği bu dönem ruhların köylere geri döndüğüne inanılan bir zamandır. Birçok kültürün bu aylarda “ölüler bayramı” vardır. Bu gelenek semavi dinlerden çok öncesine dayanır. Bu “karanlık” zamanlarda doğan insanların da bir nevi yarı lanetli olduğuna inanılıyordu. Vampirleri sadece onlar görebilirdi. 

Köylülükten Soyluluğa 

Balkanlardaki Osmanlı hakimiyeti zayıflamaya başlayınca Batı Avrupa medeniyeti yavaş yavaş Balkan kültürüyle tanışmaya başladı. Fakat vampirin batıya göçü sırasında ilginç bir değişim yaşandı; köy toplumunun bir üyesi olan Slav vampiri batıda açgözlü, bencil, soylu bir sosyal parazite dönüştü. İngiliz romantikleri vampir imgesini Balkan atalarının tanıyamayacağı bir biçimde dönüştürdüler. Yeni vampir artık gariban bir köylü değildi. Cesetten oluşan Balkan vampiri Batı Avrupa’da bir yüze kavuşur. Drakula gibi bir edebiyat vampiri gerçek bir ölü gibi görünmez. Folklorik görünmez Slav vampir çatıda gürültü yapmak, sürahileri devirmek, çiftlik hayvanları yormak, onları hasta etmek gibi eylemlerden sorumluydu çoğu zaman. Batılı yazarlar bu köylü detaylarla ilgilenmedi. Yeni vampir köyden kente göçmüştü artık. Clelland bu dönüşümde kapitalistleşmiş ekonomi ve sınıf çatışmasına dikkat çekiyor: 

Yeni Avrupa vampirinin baskın metaforu, bu dönemin birçok bilim adamının işaret ettiği gibi, sosyal sınıflar arasında artan ekonomik eşitsizlikle ilgiliydi. Doğu Avrupa’daki vampir, (intihar gibi antisosyal davranışlar da dahil) davranışları veya tesadüfi özellikler temelinde yabancı olarak işaretlenmiş bir yerel köylü iken, yeni vampir, soyluların tavrını ve özelliklerini benimsedi. Bu yeni tipin, ortaya çıkan makineleşmiş (kapitalist) ekonominin artan taleplerini beslemek için işçi ve köylü sınıflarının enerjisini emdiği görüldü. Bu soylulaştırılmış vampirin ilk olarak Polidori ve diğer Romantikler tarafından detaylandırıldığı gözlemlense de bu değişiklik, aslında iki yüzyıl önce hem Batı Avrupa hem de Macaristan’daki cadı mahkemelerinde gerçekleşmiş olan, üst sınıflara yönelik suçlamalardaki bir kaymayla paralellik gösterir.” 

İntihar, cinayet ya da “yanlış” bir zamanda doğduğu için vampirleşen Balkan köylüsü imgesi artık ölmüştü. Sahneye Batı Avrupa’nın soylu vampiri çıkıyordu. Kocaman şatosunda yaşayan aristokrat bir vampirdi bu. Edebiyata, sinemaya, popüler dizilere ilham veren yeni bir vampir doğmuştu. Kentleşmenin hızlandığı, emekçi sınıfların kocaman fabrikalara tıkıldığı bu sistemde köylü vampire yer yoktu. 

Kaynakça 

Bruce A. Mcclelland, Vampirler ve Avcıları, çev. Enfal Erkan & Mukadder Erkan. Fol Kitap, 2023. 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz