Kendi Ne Kadar Mütevazıysa Sesi O Kadar İddialı Bir Sanatçı:Cemil Demirbakan

0
365

İşim gereği yıllar içerisinde bir çok sanatçıyla projeler, konserler, etkinlikler gerçekleştirdim. Gerek proje öncesi toplantılarda gerekse kuliste, sahne arkasında bir çok sanatçıyla sohbet etme imkanım oldu, kimisiyle bir dostluğumuz gelişti kimisi sadece profesyonel çerçevede sınırlı bir iletişim alanında kaldı. Otuz beş yıllık profesyonel iş hayatıma geriye dönüp baktığımda, arkadaşlıktan, dostluktan öteye giden, abi kardeş olduğumuz, karakterine, mütevazılığına, naifliğine, sesinin rengine çok ama çok değer verdiğim, müzisyen, sanatçı kimliğinin önüne “insan” olma, olabilme çabasını koyan iki isim oldu yaşamıma giren. Enteresandır her ikisini de müzikle ilgili bir projede, konserde tanımadım. Biri Can’dır (Gox), Kadıköy’ün arka sokakları vesile oldu tanışmamıza, diğeri ise Cemil’dir, profesyonel yöneticilik yaptığı bir kurumla müzikten bağımsız ortak projeler geliştirirken tanıştık. Elli beş yıllık ömrümde iyi bir caz ve rock dinleyicisi, yalnızca dinleyicisi değil okuyucusu, arşivcisi olarak Cemil’in vokalistliği ve sahne performansı benim için hep ayrı bir yerde oldu. Bugüne dek çok iyi şarkılara imza atsa da hep hak ettiği değeri görmediğini, daha fazlasını hak etiğini düşündüm. Hala da böyle düşünüyorum. Şimdilerde müzisyenliğin yanı sıra bir çok platformlarda gençlerle bir araya geliyor, profesyonel iş yaşamı ve müzik tecrübelerini harmanlayarak deneyimlerini paylaşıyor. Üstelik bu paylaşım, destek olma uğraşını bir adım daha öteye götürerek çocuklar ve gençler için “CESUR DÜNYA” adı altında özel bir platformu da hayata geçirmek için çabalıyor.

Çok ama çok iyi bir ses, iyi bir yönetici, iyi bir baba, klasik rockçı algısıyla uyuşmayacak kadar şeker, dünya tatlısı, hani “hamuru iyi” derler ya öyle bir müzisyenle karşınızdayım bu röportajda, tanısanız çok seversiniz demeyeceğim, okusanız, araştırsanız, dinleseniz de çok seversiniz… İyi okumalar…

Ulvi Yaman: Sevenlerin seni ilk kez İstiklal Caddesi “Line” da Cornflakes grubuyla keşfetti diye hatırlıyorum. Sonra bir süre ara verdin ve Taksim Hayal Kahvesinde performanslar devam etti. Biraz o zamanları anlatabilir misin rica etsem, Corn Flakes’den Yüksek Sadakate geçiş sürecini.

Cemil Demirbakan: Yarı profesyonel olarak diyelim, müzik hayatım bir Ankaralı olarak elbette Ankara’da başladı. Canlı müzik mekanlarının çok sayıda olduğu, gençlerin kişiliğine ve sosyal hayatına büyük değer kattığı bir dönemdi. Mekanlarda izleyiciler bir yandan müzik dinlerken diğer yandan birbirlerine ön yargı ile bakmaksızın pek çok konuda samimiyetle bilgi ve duygu alış verişi yaparlardı.

Üniversite bittikten sonra ( Gazi Üniversitesi, Endüstri Mühendisliği Bölümü ) grubum ile Antalya’ya gittik ve uzun uğraşlar sonunda (hepimiz memur çocukları olduğumuz için, cebimizdeki kısıtlı para ile kalabileceğimiz gün sayısı kısıtlıydı…) çalacak bir yer bulamayıp, Ankara’ya dönmeye karar verdiğimiz gün bir otelde iş bulduk. Mucize gibiydi, Antalya’nın en iyi otellerinden biriydi.. Yöneticileri sanat ve müzikten anladığı gibi, son derece tevazu sahibi idiler ve her türlü hakkımızı da eksiksiz verdiler (iyi bir aylık maaş, SGK ödemesi, kalacak yer vb.) Otel Divan Altis Golf Otel’di…

Bu otelde çok sayıda değerli insan (sanatçılar, iş adamları, çeşitli ülkelerden insanlar vb.) ile tanışma fırsatı bulabildim. Tüm bu insanların arasında benim için en önemlisi, hayatımın akışını değiştiren, memleketin gelmiş geçmiş en değerli müzik adamlarından biri olan Rahmetli Onno Tunç ile tanışmam oldu. Bir akşam beni dinledi, bence hak etmediğimi düşündüğüm övgü dolu sözler söyledi ve bir albüm yapmayı teklif etti. Düşünsenize, yirmi dört yaşında bir müzisyenin karşısına dünya çapında bir müzisyen çıkıyor ve bir albüm yapma teklifinde bulunuyor… O anda hissettiklerim, duygularımın her saniyesi, bugün bile çok canlı olarak gözümün önünde. Maalesef geçirdiği çok üzücü uçak kazası sonrasında albüm yapmak kısmet olamadı (Allah rahmet eylesin) ancak albümü birlikte yapmayı düşündüğü Sezen Aksu’ya bir şekilde ulaştım ve kendisinin daveti ile İstanbul’a geldim. 50 yıllık hayatımın bugüne dek yarısını geçirdiğim İstanbul maceram da böylece başlamış oldu.

Soruna da bu uzun girizgahtan sonra cevap verecek olur isem;

İstanbul’daki ilk “cover” grubum “Cornflakes” di. Çok sağlam bir ekipti, öte yandan çok da iyi arkadaşlardık ve sahnede aramızda inanılmaz bir uyum ve birliktelik vardı. Bu sayede on yıla yakın bir süre boyunca o dönemin en üretken canlı performans mekanları olan Kemancı, Hayal Kahvesi, Mojo ve Line’da birlikte çaldık. Bunların arasında en uzun ve kesintisiz süren, ilk açılış cumartesi gününden itibaren 8 yıla yakın çaldığımız Line’dı. Harika bir dönemdi. Ankara’da yaşadığım müzik dolu gençlik yıllarımın devamıydı. Mekanların tıka basa dolu olduğu, müzisyenlerin değer gördüğü, izleyicinin ve müzisyenin karşılıklı birbirlerinin kıymetini bildiği çok özel yıllardı. Çok eski tarihler de değil ama sanat ve sanatsal üretimler anlamında ne yazık ki geriye gidişin hızı çok fazla olduğundan sanki elli yıl öncesinden bahseder gibi anlatıyorum.

Kutlu’nun ( Özmakinacı) uzun yıllardır üzerinde çalıştığı, emek verdiği bir grup kurmak ve bu grupla albüm çıkarma hayalinin önemli bir parçası olan solist bulma arayışları sırasında bir ortak arkadaşımızın vesilesi ile bir araya geldik ve kendisinin teklifi ile ( tabi önce şarkılarını dinledim) ön çalışmalara başladık. İşin gerçeği başlarda şarkıları pek anlamamış hatta beğenmemiştim. Ancak kulaklığı takıp ilk demoları kaydettikten sonra şarkılara kendi duygularımı da ekleyince düşüncelerim değişti ve albüm kaydı ile ilgili süreç yavaştan başlamış oldu. Sonrası malum, halen dinlenen çok sayıda şarkının yer aldığı ilk albümü Yüksek Sadakat olarak çıkarmış olduk.

Ulvi Yaman: Ben seni ilk kez Yüksek Sadakat ile duydum, Türkçe müzik çok dinlemememe rağmen yanılmıyorsam Kafile veya İhtimaller Denizi’ni ilk kez dinlediğimde “Kim lan bu? Muhteşem bir sesi var” dediğimi çok iyi hatırlıyorum. Takip edebildiğim kadarıyla çok iyi bir çıkış ve yükseliş sağladınız ilk albümle birlikte. “Belki üstümüzden bir kuş geçer” parçasını ilk duyduğumda “…hiç bir yüz güzel değil senin yüzünden” cümlesindeki çift anlamlılığa takıldığımı ve çok sevdiğimi de hatırlıyorum. Benim gibi yolda olmayı çok seven biri için her zaman yola çıkma isteği uyandırmıştı. Peki ne oldu? Her şey çok güzel gidiyordu, neden ayrıldın?

Cemil Demirbakan: Yüksek Sadakat döneminde, bir beyaz yakalı yönetici olarak büyük bir kurumsal firmada çalışıyordum.(O dönem Koç grubuna bağlı Migros) Üstelik 7-8 yıldır. Tabi bu tecrübe ve kazandırdığı bakış açısının müzik hayatıma da büyük etkisi oldu. Ben Yüksek Sadakat’in bir marka olarak daha farklı ve profesyonelce yönetilmesi gerektiği düşünüyordum. Doğrusunu istersen en çok bu bakış açısı farklılıkları gruptan ayrılma kararını vermemde etkili oldu diyebilirim. Grubun en popüler olduğu ve hatta ikinci albüm kayıtlarına gireceği bir dönemde, iki yüzlülük yapmamak ve grubu ikinci albümden sonra ortada bırakmamak için ayrılma kararımı hızlıca grup ile paylaştım. O dönemde grup üyelerinin benim yaklaşımımı pek anlamadıklarını düşündüğüm için kırgınlıklar yaşadım ancak bu gün aradan neredeyse on altı yıl geçmiş ve bizler şimdi geçmişi gülümseyerek anıyor ve birlikte çeşitli projelerde birbirimize destek oluyoruz

Ulvi Yaman: Benim işimin bir parçası sanatçılarla olmasına rağmen biz senle başka bir şekilde, profesyonel iş yaşamında tanıştık. Senin profesyonel yöneticilik yaptığın bir şirkette. Şunu gerek bana gerekse medyada birkaç kez söyledin; Bir ailen var, muhteşem bir kızın var, para kazanmak zorundasın, o yüzden profesyonel iş yaşantısı bir yandan devam etmek zorunda diye. Kendi kendine kaldığında sinirlenmiyor musun? Muhteşem bir sesin var, muhteşem bir yeteneğin var, müzik yapmayı çok ama çok sevdiğini biliyorum, bundan yeterince para kazanamadığın için ister istemez bu uğraşının bir hobi konumuna düşmesine? Ne hissediyorsun bu konuda?

Cemil Demirbakan: Öncelikle bir insan olarak var olduğum, sağlıklı olduğum, güzel bir ailem olduğu , mutlu bir ailede yetiştiğim, şarkılarım olduğu  ve her şey için şükürler olsun… Bu yüzden istatiktiksel olarak ortalama bir yaşam sürecini geçemediğimiz ve üstelik o ortalama sürenin de garantisinin olmadığı bir hayatta “sinirlenme” duygusunu hayata ve adaletsiz bir dünyada unutulan, aç kalan, şansız hayatları olan, hastalıklarla doğan ve yaşayan çocuklara, gençlere, insanlara haksızlık ve nankörlük olarak görürüm.

Bu çerçevede ; müzik vitrinde hobi gibi gözükse de aslında hep benimle ve hiçbir zaman bir hobi olmadı, hayatımın hep bir parçası oldu ve yaşadığım sürece de olacak…

Ulvi Yaman: Yine yukarıdaki soruyla bağlantılı olarak şunu sormak istiyorum; çok mütevazi, cana yakın, dürüst, dünya tatlısı bir adamsın. Seni tanıdığım ve müzik piyasasını da iyi bildiğim için, bu sektörde var olmanın bazı kuralları var, olmadığın gibi davranmak, sansasyonel bir yaşam tarzı imajı vermek, sahte, gerçek olmayan bir algı yaratmak. Bunlar sen değilsin, hiç olmadın, karakter olarak hiçbir zaman olamayacağını da biliyorum. Bu işten yeterince para kazanamamanın, işin sadece müzik olacak kadar  bile yetmemesinin bunla alakası var mı? O dünyanın kurallarını yerine getirememek mi bunun sebebi? Sen nasıl görüyorsun?

Cemil Demirbakan: Bu sorunun cevabını verirken biraz içinde yaşadığımız coğrafyayı da düşünerek yanıtlamak lazım. Dünyada da elbette oyunun benzer kuralları var ama ülkenin, toplumun sanata bakış açısı oyun kurallarında ciddi farklılıklar yaratıyor. Kendin gibi olmanın ve çizgini bozmayarak, olabildiğince tevazu ile –ki bu sanırım biraz fıtrat ile ilgili, sanatını icra etmenin sanat hayatının çok daha uzun sürmesini sağladığı düşüncesindeyim. Popülerliğin, kazancın sınırlı olsa da samimi ve gerçek bir değere layık görülmenin çok daha önemli ve değerli olduğunu düşünüyorum.

Ulvi Yaman: Yüksek Sadakat’ten ayrıldıktan sonra Meyra ile düet yaptığın parçalar oldu, single’ların oldu, biraz daha pop’a kaydın. Bunun özel bir sebebi var mı? Ben hep seni hala rock’cı olarak düşünüyorum, iki sebepten dolayı bir tanesi rock parçalarda ses tonunu çok iyi kullanıyorsun, inişler, çıkışlar, üstelik rock müziğin sert tonlarıyla yumuşak sesinin kontras oluşturması ortaya çok iyi bir şey çıkarıyor, ikincisi ise sahne performansın her zaman çok iyi oldu, video kliplerden çok sahneye aitsin gibi geliyor bana. Ne düşünüyorsun bu konuda? Rock’a dönecek misin?

Cemil Demirbakan: Rock müziğinin hayatımdaki yeri çok önemli. Klasik rock müziğin hem müziğe hem de hayata bakış açımda ciddi etkisi olduğu gibi bence kişilik gelişimimde çok değerli katkıları oldu. Diğer yandan her tür müziği hep dinledim, dinliyorum. Bu anlamda rockçı olarak anılmaktan çok mutlu olsam da farklı denemeler yapmanın da bir sanatçı için  müzik hayatına ve bakış açısına önemli katkıları olduğunu düşünüyorum. Dünyada öne çıkan hatta efsane olmuş pek çok sanatçı ve grup için de aynı durumun geçerli olduğunu net bir şekilde görebiliriz.

Ulvi Yaman: Ankara’lı olduğunu biliyorum, Ankara’nın çok iyi bir rock kültürü olduğunu da biliyorum. Biraz gençliğini, Ankara rock kültürünü, müziğe heves ettiğin yılları, nelerden etkilendiğini anlatır mısın?

Cemil Demirbakan: Sanırım ilk soruda bunun cevabımı biraz vermiş oldum ama bunlara ek olarak; Yaşadığınız şehir, arkadaş çevresi ,okuduğunuz okul, aile, genler vb. pek çok değişken farklı oranlarda bir araya geldiğinde yine farklı oranlarda bir müzik kültürünü oluşturuyor. Ben şanslıydım diyelim, kültür ve sanat ile ilgili bu değişkenler yüksek oranlarda hayatımda yer aldı (gençler konusu ukalalık için yazmadım, yanlış anlaşılmak istemem  ) Netice olarak ta sanat ve müzik hayatımın ayrılmaz bir parçası oldu.

 Ulvi Yaman: Mutlu musun Cemil?

Cemil Demirbakan: Hayat denilen bu sürecin içinde yer alan her şey için şükürler olsun. Mutluluğun sözlük anlamına göre bazen mutlu bazen mutsuz olabiliyorum herkes gibi ama iyiyim.

Ulvi Yaman: Genç grupları, vokalistleri takip ediyor musun? Edebiliyor musun? Var mı yenilerden seni heyecanandıran bir grup veya vokalist?

Cemil Demirbakan: Takip ediyorum elbette. Sanat ile ilgilenen tüm iyi kalpli gençler iyi olsun, karınları doysun.. Çok heyecan duyduğumu söylemem samimi bir cevap olmaz ancak favori grubumu söyleyebilirim; ”DUMAN”…

Ulvi Yaman: Yakın zamanda artık yalnızca müzik yapma kararı aldın. Ne bekliyor bizi bundan sonra, nasıl bir Cemil göreceğiz? Nasıl projeler var aklında?

Cemil Demirbakan: Aslında sadece müzik ile devam demek doğru olmayacak. Özellikle son yirmi beş yılda edindiğimi düşündüğüm hem müzik hem de iş hayatındaki tecrübelerimi harmanlayarak, gençler ve çocuklar öncelikli olmak üzere, sanatın farkındalığının artırılması ve toplumda yaygın hale gelmesine katkı sağlayacak projeler üretmeye çalışıyorum. İnşallah yakın zamanda “ CESUR DÜNYA” sanat platformumuz hayata geçecek, çok az kaldı. Bu platformun temel amacı dediğim gibi sanata hizmet etmek. Ancak bunu gerçekleştirirken lafın ve akıl vermenin az olduğu, gençlerin fikirlerinin  ve çalışmalarının platformun desteği ile hayata geçirilip değer ve içerik üretebileceği bir platform olarak planladık. Hayata geçtikten sonra sadece bu platform üzerine ayrı ve kapsamlı bir söyleşi yapmayı çok isterim.

Ulvi Yaman: Çok teşekkürler Cemil’ciğim, mutlaka platform için ayrı bir söyleşi yaparız, bana özelden anlattıklarına dayanarak çeşitli alanlarda profesyonellerin çok geniş katılım ve desteği olacağını biliyorum, ben de nazik teklifinle bu platformun parçası olmaktan büyük mutluluk duyacağım. Şimdilik daha fazla “spoiler” vermeyelim…

Önceki İçerikRezervler, Pasaportlar ve Atlar…
Sonraki İçerikEzilenlerin Patatesi
1966, İstanbul doğumlu. Marmara Üniversitesi, Basın-Yayın Yüksek Okulu,Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Aynı üniversitenin Radyo ve Televizyon Bölümü’nde yüksek lisans yaptı ve doktora çalışmasına devam etti, tez aşamasında ayrıldı. 1984-1989 yılları arasında, bir yandan okurken bir yandan Toros Mühendislik şirketinde İthalat ve Pazarlama Müdürü olarak görev yaptı. , yine aynı yıllar arasında UNESCO’ya bağlı, kar amacı gütmeyen uluslararası programlara sahip “The Experiment In International Living in Turkey”de Program Koordinatörlüğü görevini yürüttü. 1991 yılında Şeker Sigorta’da Reorganizasyon, Pazarlama ve Reklam Müdürü olarak mesleki kariyerine başladı. 1993 yılında Oyak Sigorta’da Reklam Müdürü olarak görev aldı. Dream Design Factory’de 7 yıl Genel Koordinatörlük, (dDf'teki son 3 yılında dDf’nin yan kuruluşu olan dda, Dream Design Advertising’de Müşteri İlişkileri Direktörlüğü) Capital Events’de 2 yıl Genel Koordinatörlük görevlerinde bulundu. 2003 yılında X-event’in kurucu ortaklarından biri olarak, şirketinin genel koordinatörlük görevini üstlendi. 2005-14 yılları arasında Farkyeri Reklam Ajansının Kurucu Ortakları arasında yer aldı. Ulusal ve uluslararası müşteriler için yüzlerce başarılı projeyi hayata geçirdi.Reklamcılık ve Etkinlik Yönetimi alanlarında bir çok ödül aldı. İstanbul Modern Sanatlar Galerisi’nde Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yaptı. Doğrudan Pazarlama İletişimcileri Derneği Genel Koordinatör olarak görev yaptı. Çeşitli kitap projelerine katkıda bulundu, çeşitli dergi ve gazetelerde yazı, araştırma ve makaleleri yayınlandı. Halen bir çok ajans ve markaya danışmanlık vermektedir. TTNet'in "Yaratıcıya Destek, Yaratıcı Ekonomiye Destek" projesinin eğitmenlerinden oldu. 2006-2011 yılları arasında Bilgi Üniversitesi, Reklamcılık Bölümü’nde, “Etkinlik Yönetimi” dersleri verdi. Fenerbahçe Kulübü, Yüksek Divan Kurulu Üyesidir Specialties: Advertising, Event Management and Marketing, Special Project