Avukat Erselan Aktan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye’ye yönelik aldığı kararlarda sıklıkla kullandığı caydırıcı etki kavramının altını çiziyor ve kültür sanat dünyasının üzerindeki baskının bu yolla ağırlaştırıldığını söylüyor.
Son aylarda konser ve festival yasaklarıyla daha sık karşılaşıyoruz. SÖZ Platformu olarak yaptığımız basın taramasına göre 2022’nin ikinci altı ayında 51 konser ve festival yasaklandı. Bu yılın ilk altı ayında ise Şubat Maraş depremi nedeniyle tük etkinliklerin yaklaşık iki ay yasaklanmasını hariç tutarsak, 13 yasaklama kararı verildi. Temmuz ve Ağustos aylarında ise toplam 17 konser ve festival yasaklandı.
Bu yasaklar konusunda son aylarda dikkat çeken bir nokta var: Mülki amirler bazı yasaklama kararlarında gerekçe dahi belirtmez oldu. Bu yasaklamaların kanunlara uygun olup olmadığı zaten tartışmalıyken gerekçesiz yasaklar, meseleyi daha da dikkat çekici hale getirdi.
Özel olarak ifade özgürlüğü üzerine çalışmalar yürüten avukat Erselan Aktan ile her geçen gün artan konser ve festival yasaklarının hukuki gerekçelerini, idarenin bu yasaklarla neyi amaçladığını konuştuk.
Röportaj: Haluk Kalafat | SÖZ
Konser ve festival yasaklamalarının hukuki dayanakları neler? Ya da ortada hukuki bir dayanak var mı?
Son yıllarda hem siyasi hem hukuki metinlere aynı anda ve aynı oranda etki eden iki önemli kavram var: Kamu düzeni ve genel güvenlik. Kamu düzeni, mevcut iktidarın iktidara gelmesiyle yoğun bir şekilde, daha çok siyasi parti yöneticilerince dillendirildi ve kavramın hukuki metinlere de işlenmesine çalışıldı.
Bu kavramın hukuki boyutu zaten yıllar önce çizilmiş, anayasayla ve uluslararası sözleşmelerle de muhtevası tarif edilmişti. Ancak iktidar bu hukuki tariflerin yeterli olmadığını, daha çok Kürt meselesi çerçevesindeki güvenlikçi politikalara atıf yaparak yeniden tarif edilmesini, mevcut tarifin ise dar yorumlanması gerektiğini söyleyegeldi. Ve bu iki kavram böylece toplanma, gösteri yapma serbestisinden ifade özgürlüğüne kadar onlarca konuya hakim olma eğilimi gösterdi. Konserler ve festivaller de tabii ki yıkıcı bir şekilde bundan nasibini aldı.
Hükümet, 2013 yılında tam da bu motivasyonla İl İdaresi Kanunu’na oldukça geniş bir ek paragraf ekledi. Ek paragraf kamu düzeni ve güvenliği kavramlarına atıfla başlıyor ve valilere görevli oldukları illerde etkinlikleri kolayca yasaklayabilecekleri geniş yetkiler tanıyor. İl İdaresi Kanunu’nun 11. Maddesine eklenen paragrafla grupların, kişilerin şehirlere giriş çıkışları kolayca yasaklanabilir, toplanmaları engellenebilir veya kısıtlanabilir hale geldi. Valiler bu maddeyi çok dar yorumlayarak ve çok sıklıkla kullanıyorlar.
Festival ve konserlerin yasaklanmasına dayanak olarak gösterilen bir diğer madde ise yakın zaman önce İstanbul Valiliği’nin de atıf yapıp kullanmak istediği, tepkiler üzerine geri adım attığı İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanunu. Bu madde de 2013 yılındaki değişiklikle hazırlanmış ve uzun süre atıl bırakılmıştı. Ancak içki satışlarının olabileceği festival ve konserlere karşı bu madde de işletilmeye başlandı uzun süredir. Nilüfer Festivali ve Kozlu Müzik Festivali için kaymakamlıklar bu maddeye başvurmuştu.
İstanbul Valiliği tepkiler üzerine, içki yasağının yanlış anlaşıldığını “çevreye rahatsızlık verenler için uygulanacağını” söyleyerek bir anlamda geri adım attı. Bu AKP iktidarının klasik mevzuatı esnetmeye çalışıp çok tepki gelirse geri adım atma, fırsat bulunca yeniden deneme taktiği mi?
Siyasi partiler politik, ideolojik angajmanlarını topluma dayatmak isteyebilir. Bu tür manevraları iktidar partileri de muhalefet partileri de meclis dışı parti ve organizasyonlar da yapabilir, yapıyor. Ancak idare bunu yapamaz. AKP birçok defa oldukça uç politikaları, politika değişikliklerini, olası uygulama modellerini tedavüle sokmaya çalıştı, tepki alınca da bu söylemlerden, politikalardan vazgeçti. Ancak idare bir politikayı, bir söylemi takip edemez. İdarenin rehberi de alanı da kanunlarla, anayasayla, yönetmeliklerle çizilmiştir. Bu hukuki izleğin dışına taşan her işlem aslında suç teşkil eder. Eğer iktidar partileri sizin deyiminizle “mevzuatı esnetmeyi” idareye ve idarecilere ihale ediyorsa bu da aynı şekilde suç teşkil eder.
“Hukuksuz karar olduğunu biliyorlar”
Avukat Erselan Aktan
Şöyle gerekçeler var mesela “uygun yer yok”, “LGBTİ+ katılımı”, “gerekçe gizliliği”… Bunların kanunda yeri var mı? Bu gerekçeler bize ne anlatıyor?
İdarenin yasaklama ve kısıtlama kararlarının hukuki gerekçeleri muhakkak olmalı ve bu gerekçeler hem kanunlara dayanmalı hem de anayasa ve uluslararası sözleşmeleri en geniş yorumla barındırmalıdır. “Gerekçe gizliliği” ilk bakışta ne kadar ciddi ve gerçekten de “yakın tehlike” barındırır gibi görünüyor, değil mi? Ancak bu tür kararlar idare mahkemelerine götürüldükleri zaman görülüyor ki ne bir yakın tehlike var, ne de değişik bir karar. Yine kamu düzeni, yine genel güvenlik…
LGBTİ+ katılımını “genel ahlaka” aykırı gören, bu yollamayla Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nu işaret eden; sonuçta da kamu düzeni ve güvenliğe aykırılık iddiasıyla yasaklama kararı veren bir mekanizma bu…
Eskişehir Valiliği Onur Haftası Yürüyüşü’nü “genel ahlaka karşı bir takım tutum ve davranışlar içeren bu tür etkinliklerin toplumun tepkisine yol açabileceği, radikal görüşlere sahip kimi kişi ve gruplar tarafından, sosyal medya platformları ve bazı basın yayın organları üzerinden yapılması istenen etkinliklere karşı tepki gösterildiği…” gerekçeleriyle yasaklamıştı. Sosyal medyadaki birkaç paylaşım, insanların anayasal haklarının kısıtlanmasına gerekçe olabilir mi? Peki valilik, valiliklerin hukuk müşavirlikleri bunun hukuksuz bir karar olduğunu bilmiyorlar mı? Biliyorlar. Ancak maalesef kendilerince siyasi bir sorumluluk üstlendiklerini düşünüp hukuki sorumluluklarını “tolere edilebilir” görüyorlar.
“Gerekçeyi mahkemeye sunuyorlar”
Avukat Erselan Aktan
Son dönemde gerekçesiz yasaklamalarla da karşılaşıyoruz. Mesela 15 Temmuz günü Grup Yorum, Hatay’da Samandağ’da sahneye çıkacaktı; gerekçesiz yasaklandı. Valilik sadece uygun görülmedi diyerek Dersim’deki konseri yasakladı. Bu nasıl olabiliyor?
Valilikler, kaymakamlıklar kamu düzeni ve genel güvenlik kavramlarının verdiği geniş manevra alanına o kadar yaslandılar ki gerekçelerini sadece olası bir davada idare mahkemelerine açıklama temayülüne girdiler. Az önce dediğimiz gibi, bu tür kararların hukuki dayanakları, açıklamaları, gerekçeleri muhakkak olmalı. Ancak idare artık buna gerek duymuyor. İdari yetkililer hukuksuz kararları peşi sıra alıp hukuki kısımlarını olası davalarda hukuk müşavirliklerine ihale ediyorlar.
Caydırıcı etki
Evet, mahkeme safhası var konunun bir de… Yasaklanan etkinlikler için dava açıldığında yürütmeyi durdurma kararı ya da yasağın iptali kararı alınabiliyor. Ama tarihli etkinlikler bunlar, bu kararlar alınana kadar tarihleri geçiyor. Bu bir hak kaybı değil mi?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye, Rusya, Azerbaycan gibi ülkelere yönelik aldığı kararlarda sıklıkla kullandığı bir kavram var: Caydırıcı etki.
Türkiyeli hukukçular da son yıllarda bu kavrama çok başvuruyor. Valilik ve kaymakamlıkların aldığı birçok karar kanunlara ve anayasaya aykırı bulunup iptal edildi. Ve ama sizin de dediğini gibi bu kararlar alınana kadar festivallerin tarihleri de etkinliklerin yapılma koşulları da ortadan kalktı. Üstelik bu etkinlikleri organize edenlerin yüz binlerce liralık mali zararları doğdu. İdare mahkemeleri bu zararların da tazmin edilmesine yönelik kararlar verdi ancak bunlar sadece nispi bir tazmin sağlayabildi. Bütün bunlar olunca da birçok kurum, kuruluş, şirket bu tür organizasyonlardan uzak durma eğilime girdi. Caydırıcı etki işte burada devreye giriyor. Bazı kurumlar oldukça önemsedikleri özel günler için sanatsal bir etkinlik düşündüklerinde artık sanatçılardan önce avukatlara başvuruyorlar. Sinema gösterimlerinin, müzikal faaliyetlerin avukatlara danışılıp kaymakamların, valilerin onayına sunulduğu bir mevcut durum var. Bu sadece kişisel değil, aynı zamanda toplumsal bir hak kaybı.
Avukat Erselan Aktan kimdir?
Siyaset Bilimi ve Hukuk okudu. Express Dergisi ve BirArtıBir’de makaleler yanında söyleşiler de kaleme aldı. 2019’dan beri avukatlık yapıyor; özel olarak ifade özgürlüğü üzerine çalışmalar yürütüyor.