Sıradan bir sokak röportajında genç bir kız anlatıyor; “bir vatandaş olarak asla geçinemiyoruz, ekmek olmuş 4 lira, 5 lira.. Yönetimin değişmesi gerekiyor, söylerken sesim titriyor. Çünkü kış geliyor, mont almamız lazım. Olmuş 300-400 lira…” ve boşalan göz yaşları. Zamlardan sonra stres ve kaygı bozukluğu yaşayan biri bunu daha iyi başka nasıl ifade edebilir.
Yoksulluk gıda, barınma, giyim, sağlık, ulaşım, eğitim gibi temel ihtiyaçları kısmen ya da tamamen karşılayamama durumu olarak tanımlanıyor. Böylesine zorlu yaşam koşullarına mahkum edilen halkımızın her ay ödemek zorunda olduğu telefon ve internet faturalarının bu stres ve kaygı bozukluğu üzerindeki payı nedir?
Telefon ve internet faturaları stres ve kaygı bozukluğu yaratır mı?
Bugün dört yetişkinin yaşadığı bir evin aylık telefon ve internet haberleşme giderlerinin kaç TL olduğunu Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun (BTK) 2022 1. Çeyrek verileri ile ortaya koymaya çalışalım.
BTK, haberleşme sektöründe şirketlerin abone başına sabit telefon için 37,61 TL, cep telefonu için 48,88 TL yaklaşık gelir elde ettiğini açıklıyor. Bu gelirlere vatandaşın ödediği KDV ve ÖİV’yi ekleyelim. Yetmez, bu rakamlara bir de sabit internet eklemek zorundayız. Sabit internet için de Türk Telekom’un (TT) en ucuz kampanyalı tarifesi olan 16 Mbps interneti ekleyelim vergiler dahil 199 TL. Bu tarifelerle her bir zorunlu haberleşme gideri için karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor;
Tabloda da görüleceği üzere dört kişilik bir ailenin aylık cep telefonu faturası 250 TL, buna 199 TL tutarındaki düşük hızlı internet faturasını da eklerseniz ayda 449 TL, sabit telefon gideri de eklenirse aylık fatura 497 TL’ye fırlıyor. Dijital TV yayın platformları ile film, müzik, video vs gibi içerik platformları için ödenen faturaların bu hesaba dahil edilmediğini de hatırlatalım.
Bu faturalar kaç haneyi ilgilendiriyor diye düşünebilirsiniz. O zaman yine BTK’nın verileri ile devam edelim;
- Cep telefonu abone sayısı 79,4 milyon,
- Sabit internet abone sayısı 18,4 milyon,
- Sabit telefon abone sayısı 12,1 milyon,
Bu üç hizmetin her birine 1 TL zam yapılmış olsa, bizden toplanan para ayda 110 milyon TL, yılda 1,3 Milyar TL’yi buluyor.
Yoksulluğu piyasanın insafına terk eden politikalarla nereye kadar?
Ses, video gibi haberleşme hizmetlerinin pek çoğu internet erişimi üzerinden çevrim içi yapılıyor artık. Oysa Türkiye’deki 18,4 milyon sabit internet abonesinin yüzde 30’dan fazlası 16 Mbps’e kadar erişim hızına sahip yani düşük hızda, kalitesiz hizmet alıyor. Türk Telekomun 16 Mbps internet tarifesini son bir yılda 90 TL’den 199’TLye çıkartarak 101 TL’lik bir zam yaptığını, bunun sadece bir hizmet türündeki fiyat artışı olduğunu söylersek, yapılanın zam değil katmerli sermaye transferi olduğunu daha iyi anlatmış oluruz. Zaten İletişimde Sermaye Transferini verilerle burada açıklamış, ayrıca yoksul hane halklarının bilgiye erişiminin nasıl daha da zorlaştırıldığını ortaya koymuştuk.
Şirketler altyapıyı her yıl yeniden kurmadıklarına göre, fiber optik (F/O) kablo ağı ile ülke coğrafyasını ilmek ilmek örmediklerine göre soralım o zaman; bu kadar kalitesiz alt yapıya, bu kadar düşük hıza bu kadar yüksek fatura ödememiz adil mi?
Kamu okulları, kamu hastaneleri başta olmak üzere, ticari faaliyet yapmayan kamusal kuruluşlar düşük kalitedeki bir hizmet için neden bu kadar para ödüyor?
Sabit ses, sabit internet ya da mobil iletişim alanında altyapıyı ellerinde tutan şirketler neredeyse tekel gibi hareket edebiliyorlar. İnternet ve telefon fiyatlarını ve sunacakları hizmetin kalitesini belirlemede mal sahibine yani halka karşı da elleri çok rahat.
Tarife belirlerken altyapı yatırımlarını gerekçe yapamazlar. Altyapının günün gereklerine ve ihtiyaçlara göre iyileştirilerek, gerekli durumlarda yenilenerek, bakım ve onarımları yapılarak sürdürülmesi gerekir ki bunun da ne kadar yapıldığı internet hızımızın dünya sıralamasından belli. Hizmet kalitesi derseniz, dar gelirli hane halkının yoğun olduğu dış çeperlerde ve kırsalda durum zaten vahim. Yani yapılan zamların altyapı ve sunulan hizmetle açıklanması mümkün değil.
Soruyu tekrar soralım o zaman; bu hizmet kalitesiyle asgari ücretin neredeyse yüzde 10’unu bulan bu telefon ve internet faturaları stres ve kaygı bozukluğu yaratır mı?
Yanıtını size bırakalım, tekrar yazımızın başına dönelim; zamlar nedeniyle stres bozukluğu, kaygı bozukluğu yaşayan toplum kesimleri için yoksulluğu yöneten, yoksulluğu piyasanın insafına terk eden, yoksulluğu özelleştiren politikalarla nereye kadar?
Kamusal internetin reçetesini veriyorum;
Halkın alım gücü ile internet ve telefon fiyatları arasında her geçen gün açılan makasla alay edercesine “internet yavaş değil, vatandaş yavaş internet tercih ediyor” diyenlere, ücretsiz internetin bu şartlarda yoksul halk kesimlerine ücretsiz verilmesinin mümkün olduğunu göstermenin zamanı şimdi değilse ne zaman?
- İnternet erişimi 16 Mbps’e kadar ücretsiz olsun. Bu uygulama aynı zamanda altyapı şirketlerini F/O yatırımlarına ağırlık vermeye zorlar.
- Kamu okulları, kamu hastaneleri başta olmak üzere kamusal zorunlu hizmet sunan kurumlardan internet erişim ücreti alınmasın, böylece bu kurumların halka hizmet maliyeleri düşürülsün.
- Deprem vergisinden bozma Özel İletişim Vergisi (ÖİV) kaldırılsın,
Bu söylediklerimizin mümkün olup olmadığı ve kaynak var mı sorusuna başka bir yazımızda açıklık getirelim. Ama şunu söylemeden bitirmeyelim, sorun kaynak sorunu değildir, o kaynağın ne için ve kim için kullanılacağıdır.
Biz halk için kamusal internet hizmeti beklerken, neoliberal politikalar nedeniyle, sabit telefon, cep telefonu ve internet faturalarımıza yapılan 1 TL’lik bir zamla bile yılda 1,3 Milyar TL’nin cebimizden çekildiğini biliyorsunuz, o halde “internet yavaş değil, sen yavaş olanı seçiyorsun” diyenlere bir cevabınız olmalı.
Kapak Görseli: Markus Spiske/Unsplash