Çakma

0
361
Unsplash / Dom Fou

Çakma ürünler hayatımızın her yerinde. Özellikle bugünlerde orijinal bir ayakkabıya bütçemiz yetmeyince hemen internet üzerinden orijinalinin aynısı, hatta orijinal üretim yapan fabrikanın fazla ürettiği ya da hafif defolu (!) ürünlerinden sipariş veriyoruz. Serbest piyasada binlerce Euro olarak fiyatlanan markalar markası bir kabanı işini aşkla yapan kokoreççinin sırtında görebiliyoruz. Kalabalık lokasyonlarda tablalarda mutlaka bandrolsüz kitaplar görüyor, romanları oralardan alıyoruz.  Türkiye’nin her yerinde özellikle taklit ürünlerin satışı için gruplaşmış pazarlar bulunmakta. Adana’da Amerikan Pazarı, İstanbul’da Tahtakale, Ankara’da Ulus’ta birkaç yer, Hatay’da Saka Hamamı… Çakma ürünler arz talep dengesi içerisinde kendi müşteri kitlelerini oluşturuyor. Bazı markalarda orijinallik ve imitasyon kavramı iç içe geçmiş durumda. Mesela ben üzerinde yırtıcı sürüngenler ailesinin üyelerinden olan markaların çakmalarını orijinalinden ayıramaz haldeyim.

İmitasyon kavramı sadece kıyafetler için de değil. Bir şarap markasının aynı ürünü farklı bir isimle daha uygun fiyata piyasaya sürmesi de bir çeşit imitasyon bence. Ya da birbirinin aynı dizilerin çeşitli kanallarda boy göstermesi günümüzde esinlenme olarak adlandırılsa da hafiften çakma hissini uyandırıyor. Gerçi yine bugünlere iyi geldik. 1990’lı yıllarda sadece şarkılar değil sanatçıların taklitleri de meydandaydı. Emrah’ın düşük bütçeli çakması Emral tüm müzik marketlerdeydi. Dünya birbirinin benzeri gruplarla çalkalanırken yurdumuz Spice Girls imitasyonu İyi Kızlar’ı dinliyordu.

Yan sanayi, imitasyon, çakma gibi sözcükleri düşünürken aklımıza bu kavramın ilk ne zaman gündemimize girdiği geliyor. Acaba karşı mağarada duvardaki resmi görüp “gerçekten mamut gibi ha” diyen ilk insanlar, aynı şekli kendi mağara duvarına çizdiklerinde imitasyon dünyasının kapılarını aralamış olabilirler mi? Dünya icat edilenlerin kopyalanmasıyla bugüne gelmiş olabilir mi? Telif yasaları bugünkü haline gelene kadar ortada taklitle alakalı bir kavga olduğunu düşünmüyorum ama patent ve telif yasalarının gelişmesi ve orijinalliğin değerlenmesiyle imitasyon kavramı bambaşka bir yöne döndü. Arada tersine mühendislik, aşırı esinlenme, tesadüf ya da büyük beyinler aynı düşünür gibi ifadelerle örtbas edilmeye çalışılan imitasyon dünyası her toplumun çakma ürünleri farklı algılamasına da yol açtı.

Bir orijinalin kendisine tıpatıp benzeyecek şekilde taklit edilmesi toplumlar arasında da farklı algılanmakta. Biz üzerimizdeki orijinalliğinden emin olmadığımız gömleğin fark edilmesinden korkarken başka toplumlar orijinali tıpatıp taklit etmenin takdir-e şayan bir durum olduğunu düşünüyor.

İmitasyon denince aklınıza hangi coğrafya geliyor? Tabii ki Çin… Çin’in çakma ürünlerde bir dünya devi olduğu hepimizin bildiği bir gerçek. Peki Hegel’in büyük ahlaksızlıkla suçladığı Çin’de imitasyon ürün üretmek utanılacak bir şey mi? Byung-Chul Han tarafından yazılan ve Türkçeye Sibel Atam tarafından çevrilen “Çakma: Çince Yapıbozum” kitabı Çin’in imitasyon kültürüne nasıl baktığına dair harika bir derleme. Kitaba göre kopyalamak ustaya bir saygı göstergesi, ustayı övmek anlamına geliyor. Örneğin Manet’in Gaugin tarafından yapılmış kopyası bir ilan-ı aşk, Van Gogh’un Hiroshige taklitleri hayranlığın bir ifadesi. Kitabı okurken internet üzerinde yapacağınız küçük bir aramayla Çin’in çakma işinde ne denli önde olduğunu görebiliyorsunuz. Kahvenizi Sunbucks’tan alabilir, Mike veya Abibas marka ayakkabınızı Dolce&Banana marka kıyafetlerle kombinleyebilirsiniz.

Kitabın sayfaları arasında dolanırken orijinalin aynısı olan bir ürünün pahası nedir, orijinalinden ayırılamayan bir imitasyon orijinali kadar emeğe sahip midir, orijinalinin aynısı olan bir ürün sahte olduğuna inanılamıyorsa o ürün orijinal midir gibi felsefe soruları da oluşuyor. Daha sonraki yazılarda mutlaka değineceğimiz Theseus’ın Gemisi paradoksu imitasyona bakış açımızı tekrar değerlendirmemize sebep olurken ünlü Vermeer sahtecisi Han van Meegeren’in hikayesi bu soru işaretlerini farklı bir seviyeye çıkarıyor. Meegeren’in inanılmaz bir emekle taklit ettiği ve tüm resim eksperlerini ters köşeye yatıran sahte tablosu De Emmausgangers-Emmaus’da Yemek teknik analizlerden bile geçerek resmen gerçek ilan edildi. Daha sonra Nazilere satılan Vermeer eserleri için yakalanıp hapsedilen Meergeren duruşması sırasında şunları söyler; “Dün bu resim milyonlar değerindeydi. Tüm dünyadan eksperler ve sanatseverler onu görmeye geldi. Bugün değersiz ve kimse onu bedavaya görmek için bile olsa yolun karşınıa geçmez. Fakat resim değişmedi. Farklı olan nedir?” Gerçekten farklı olan nedir? Byung-Chul Han’ın Çakma : Çince Yapıbozum kitabını mutlaka okuyun.

Fotoğraf: Dom Fou/ Unsplash.com