“Bu uygarlık, Herakles Sütunları’nın ötesinde büyük bir ada olan Atlantis’te bulunuyordu. Bu ada Libya ile Asya’nın toplamından daha büyüktü. Oradan, diğer adalara ve o adalardan da karşı kıyıdaki tüm kıtaya geçilebiliyordu.”
Platon, Timaios (M.Ö. 4. Yüzyıl)
“Atlantis kralları birçok nesil boyunca büyük bir güç ve zenginlik içinde yaşadılar… Ama zamanla tanrısal niteliklerinden uzaklaştılar, ruhları yozlaştı ve hırs, açgözlülük onları ele geçirdi. Bu yozlaşma, Tanrıların Tanrısı Zeus’u öfkelendirdi…Bir gün içinde ve bir gece boyunca süren korkunç depremler ve seller sonucunda, Atlantis adası denize gömüldü ve kayboldu. Bu yüzden de şimdi orası geçilmez bir çamurla kaplı ve denizciler için artık erişilemez hale gelmiştir.”
Platon, Kritias (M.Ö. 4. Yüzyıl)
Robert E. Howard, Barbar Conan’ı ilk kez Aralık 1932’de Weird Tales dergisinde edebiyat dünyasına sunduğunda, aslında yıllardır karanlık ve kadim çağların izini süren bir yazı yolculuğunun ortasındaydı- neticede bu kahramanı adını koyamadığı güçlerin ilhamıyla yarattığını dile getirmişti. Conan’dan önce, 1920’lerde Atlantisli Kull karakteriyle tarih öncesi çağlara dair ilk büyük anlatılarını kaleme almıştı. Howard’ın öykülerinde tarih, barbarlık, medeniyet karşıtlığı, büyü ve ölüm hep iç içe geçer; bu temalar onun edebiyatının temel yapı taşları hâline gelir. 1936’daki trajik intiharına kadar 17 Conan hikâyesi yazan Howard, “Kılıç ve Büyü” (Sword & Sorcery) türünün hem kurucusu hem de en büyük ustasıdır.
Howard’la aynı yıllarda, yine Weird Tales’in müdavimi olan bir başka yazar da kendi karanlık mitlerini kuruyordu: Howard Phillips Lovecraft. New England karanlığının, antik tanrıların ve insanın akıl sınırlarını zorlayan kozmik dehşetlerin mimarı olan Lovecraft, Howard’la 1930-1936 arasında yoğun bir mektuplaşma yürüttü. Bu mektuplar, iki yazarın sadece yazınsal değil, aynı zamanda felsefi düzlemde de derin tartışmalar yürüttüğünü gösterir. 2017’de yayımlanan A Means to Freedom: The Letters of H. P. Lovecraft and Robert E. Howard derlemesi, meraklısı için bu entelektüel ilişkinin eşsiz bir belgesidir.
Howard, Conan mitosunu yaratırken Lovecraft’ın görüşlerini önemsedi ve sık sık ona fikir danıştı. Örneğin Lovecraft, Conan’ın atmosferini ve tarih öncesi dünya kurgusunu överken, Hyboria Çağı’nın tarihçesini kimi açılardan fazla romantik bulduğunu dile getirmiştir. Mart 1934 tarihli bir mektubunda şöyle yazar:
“Conan’ın dünyası kesinlikle epik bir anlatıma sahip, ama bir tarihçinin gözünden bakıldığında, sanırım bazı noktalar fazla özgür yorumlanmış.”
Başka bir mektubunda ise Howard’ın tarih anlayışını sorgular:
“Senin Hyboria Çağı tarihçen, yaratıcı zekâ açısından çok etkileyici… Ancak barbarların gerçekten de medeniyete karşı mutlak bir üstünlüğü olduğunu söylemek bana gerçeklerle çelişen bir bakış açısı gibi geliyor.”
Howard ve Lovecraft’ın eserlerindeki karanlık, yalnızca bireysel korkulardan ya da fantastik yaratıklardan kaynaklanmaz; bu karanlık, çağlarının travmalarını, özellikle de Birinci Dünya Savaşı’nın ardından şekillenen toplumsal bilinçdışını yansıtır. 20. yüzyılın başı, Avrupa’da endüstriyel savaşın yarattığı yıkımın ardından, batıni ve okült öğelere duyulan ilginin hızla arttığı bir dönemdir (19. Yüzyılda, Viktorya Çağı’nda bu eğilimler zaten hortlamıştı). Teozofi, ezoterizm, spiritüalizm gibi akımlar; sanat, edebiyat ve siyasette o dönem ciddi izler bıraktı. Lovecraft’ın Necronomicon gibi sahte kitaplarla ördüğü mitosu ya da Howard’ın kadim uygarlıklara duyduğu ilgi, bu dönemin zihinsel ikliminde şekillenmiştir.
Dan Ireland’ın 1996 tarihli The Whole Wide World filmi, Howard’ın hayatını ve yazar Novalyne Price ile ilişkisini merkeze alırken, yazarın içsel çöküşünü ve döneminin ruhsal baskılarını da izleyiciye anlatır. Bir başka çağdaşı, J.R.R. Tolkien de kendi Orta Dünya mitosunu kurarken benzer etkiler altındaydı. Tolkien’in, Verdun ve Somme cephelerinde yaşadığı travmalar; Orta Dünya’da kötülüğün yükselişi ve kadim dünyaların çöküşü olarak alegorik biçimde yankı buldu. Onun, Howard ve Lovecraft ile ortaklaştığı temel dürtü, antik dünyanın kaybolan gizemlerine ve savaş sonrası dünyanın ruhsal boşluğuna bir karşılık aramaktı. Ama unutmayalım ki Tolkien ve Howard arasında keskin bir fark vardır; Conan, Tolkien’in seçilmiş kişilerine benzemez, o hayatta kalmak için savaşan bir figürdür.
19.Yüzyılın sonlarında ortaya çıkan spiritüalist hareketler, genel kanaatlerin aksine bilimin ilerlemesiyle ters düşmemiş, aksine onun boşluklarını doldurmaya odaklanmıştır; Shelley’nin Frankenstein’ı ya da Teozofi Cemiyeti’nin kurucusu Helena Blavatsky’nin çalışmalarını düşünün. Arkeoloji, filoloji ve antropoloji alanındaki gelişmeler eski medeniyetlere olan ilgiyi artırırken, bu ilgi zamanla Atlantis, Mu ve Lemurya gibi mitolojik kıtalara dair spekülatif anlatılara evrilmiştir. Büyük Savaş’tan kısa bir zaman önce Hindistan’da görev yaparken tanıştığı bir rahipten ve Naacal Tabletleri adlı gizemli yazıtlardan MU kıtası ile ilgili bilgiler öğrendiğini iddia eden İngiliz Albay James Churchward’ı akademik çevreler ciddiye almasa da bu teorilere, savaş sonrası ruhsal bunalım ve karanlık zamanların etkisiyle insanların inancı yoğunlaşmıştır. Birinci Dünya Savaşı sonrası Weimar Almanyası’ndaki çöküş, savaş sonrası travma ve toplumsal bunalım, Thule Gesellschaft gibi okült örgütlerin yükselişiyle birlikte alternatif gerçekliklere yönelimi hızlandırmıştır. Tabii bu süreci hazırlayan Viktorya Çağı’nın sömürgeci atılımı ve Endüstri Devrimi’nin yarattığı dönüşüm, batının özellikle sömürge alanlarındaki arkeolojiye olan ilgisini artırmış; antik eserler sadece tarihsel değil, aynı zamanda mistik anlamlar taşımaya başlamıştır. Az önce bahsettiğim gibi; bu ilgi ve batıni olana yönelim; 20. yüzyılın totaliter rejimlerinde de grotesk bir hal almıştır: Atatürk’ün MU Kıtası’na duyduğu merak (hatta bu merakın bir parçası olarak Cumhuriyet’in ilk diplomatlarından Meksika’ya maslahatgüzar olarak atanan, Enver Paşa’nın dünürü Tahsin Mayatepek ve onun oldukça tartışmalı meşhur raporları var), Mussolini’nin İllüminati’ye olan ilgisi, Churchill’in Aleister Crowley ile bağlantıları ya da Naziler’in Thule Cemiyeti gibi ezoterik örgütlerle ilişkisi, antik bilgilerin modern iktidar hayallerine nasıl hizmet ettiğini gösterir.
Bu atmosfer, Lovecraft’ın bilinemezlik temalarıyla ve Howard’ın mitik geçmişe özlemiyle örtüşmektedir. Lovecraft’ın korku yazını, Ortodoks gotik gelenekten çok, 20. yüzyılın bilimsel determinizmiyle ilintilidir. Joshi ve Schultz’un belirttiği gibi; “Cthulhu Mitosu’nun temellerinde, evrende anlamlı bir düzenin bulunmadığına dair nihilist bir bakış yer alır”. Lovecraft’ın öykülerinde modern bilimle ilgilenen karakterler, kadim varlıklarla yüzleşirler ve bu karşılaşmalar bilinçlerini sarsar – bu, aynı zamanda modernliğin kendine güvenine bir meydan okumadır (yine burada Shelley’e göz kırpalım). Howard’ın evreni ise klasik anlamda bir fantastik dünya değil, geçmişin alternatif bir yorumudur. Hyboria Çağı, tarihöncesi uygarlıkların hayali bir sentezidir ve bu çağın karakteri Conan, medeniyete karşı doğanın ve barbar gücün simgesidir. Yozlaşan dünyaya karşı kurtuluş eli kılıçlı bir ilkelin sezgilerinde ve bireysel (hatta salt bedensel) gücünde aranır. Howard’ın ilkeli yalnızca bir barbar kahraman değil, savaş sonrası medeniyetin çöküşüne karşı kadim güçlerin bir temsilidir. Deleuze ve Guttari’nin savaş makinesi tanımı gibi; Conan, yerleşik otoriteye karşı özgür, kaçak, hiyerarşi dışı, göçebe bir güçtür.
İki yazarın mektuplarındaki düşünsel tartışmalar, bu karanlık edebiyatın yalnızca bir korku ya da fantezi janrından ibaret olmadığını; modern dünyanın krizlerine, ruhsal kırılmalarına ve kadim zamanlara duyulan özleme dair derin bir ifade biçimi olduğunu ortaya koyar. Lovecraft’ın kozmik dehşeti ve Howard’ın kılıç ve büyü evreni üzerinden, modernizmin erken dönem travmalarını etüd etmek mümkün. Onların kurduğu dünyalar, hala bu yüzden yaşıyor; çünkü içinde hem geçmişin hem geleceğin karanlığı, çatışmaları ve cevap arayışları yankılanıyor.
Referanslar
Altındal, A. (2010). Bilinmeyen Hitler. Alfa Yayınları
Besant, A. (1911). The riddle of life, and how theosophy answers it. Theosophical Publishing Society.
Churchward, J. (2002). Kayıp Kıta Mu (Çev. İ. Yıldız). Ege Meta Yayınları.
Joshi, S. T., & Schultz, D. E. (Eds.). (2009). A Means to Freedom: The Letters of H.P. Lovecraft and Robert E. Howard. Hippocampus Press.
Howard, R. E. (1973). Conan the adventurer (L. Sprague de Camp, Ed.). Sphere Books.