Gerçekleri konuşmak, taassubun böylesi etkili, çıkarların ise her şeyin üstünde olduğu bir çağda yanlışları ortaya dökmek öyle herkesin harcı değil sanırım. Sonucunda bu hallere düşmüş olabilirim ama ne kadar üzücü olursa olsun bazı şeyleri de dünya gözüyle gördüm ya, bu da bana yeter. Buraya kadar bana dertti, buradan sonra onlara dert olsun.
Belki bu kez halkın uyanmaya başlamış olmasının etkisi de olabilir. Ama nihayetinde ateşe odun atmışım… Ben de az değilmişim birader. Gençleri uyandırmak, şu yozlaşmış din takımına, politik güç ilişkilerine gününü göstermek, arı kovanına çomak sokmak… Suçum düpedüz açık…
Ne kızdırmışımdır onları, kim bilir?
“Kabullenmesi zor” ama şu yaşananlara, bu sonuca pek de şaşırmamak lazım.
Binlerce insanın önünde iftira atmak da neyin nesi? Hele iftirayı duyup da göz göre göre seyirci kalanlar? Hep bir ağızdan onaylayanlar? Bu nasıl bir insanlık? Nasıl olur da bir Allah’ın kulu “bunlar yalan, bunlar iftira, bizim gibi insanlara bunlar yakışmaz” diye sesini çıkarmaz?
Hayatım boyunca haksız yere suçlayanım çok olmuştu elbette. Ama böylesi bir vicdansızlığa, sırf düzeni bozulmasın diye buna ortak olunmasına, sözüm ona inandığı dinin emirlerine rağmen sessiz kalınmasına tanık olmamıştım. Evet belki istediklerini elde ettiler, kazandılar ama dinlerini kaybettiler, belki de dinleri kaybetti…
Sen misin süregiden yanlışları konuşan, sen misin çıkar şebekelerini rahatsız eden!
Hakkımda düzmece bir dolu yalanı, iftirayı atan güç sahibi kesimler değil de sanki atılan iftiralar doğruymuşçasına yayan o sıradan insanlar yok mu? İnsani değerlerden çok güç ilişkilerine itibar edenler… Hayatım boyunca en çok da onlardan korkardım. Onların hem korkak ruhları hem de açlıkları insana zarardan başka bir şey veremez. Nihayetinde başıma bunca işi açmışlardı işte…
“Güya göklerde olup bitenlerle uğraşan, yerin altında neler geçtiğini araştıran, yanlışı doğru gibi göstermeyi beceren biriymişim!”
Kendimi bilmesem, insanın inanası geliyor.
Kıskançlıkları, kötülükleri yüzünden, bütün bu suçlamaları yayan, herkesi inandırmaya çalışan şu alçak namussuzlar, sanırım uğraşılması en güç olanlar da bunlar işte… Her yerde ve öylesine kalabalıklar ki! Böylelerinin söylediklerini çürütmek neredeyse imkansız. Bazen kendimi savunurken sanki gölgelerle çarpışıyormuşum hissine kapılıyordum. Sanki iddiaların yanlışlığını göstermek zorundaymışım…
Şimdi beni suçlayanlar ne ki, beni öteden beri suçlamış olanlar, şimdiye kadar birçok insanın yok olmasına sebep olmuş, belki de ileride de olacak olan iftira ve çekememezliği yayanlar… Kurbanlarının sonuncusu da ben olmayacağım, orası çok açık…
Doğrusu hakkımda oluşan bu yargıya da hiç üzülmüyorum. Zaten ne bekliyorum ki!
Ama tüm bu duruma rağmen oyların böylesine birbirine yakın olması, esas buna çok şaşırdım doğrusu… Halbuki çok az bir oranda oy daha gelmiş olsaydı her şey değişirdi elbet. Ama sonrası için ne kadar sabır gösterebilirlerdi orası meçhul!
Aslında ne olursa olsun gücü elinde bulunduranların suçlamalarından, karalamalarından aklanmış sayılırım. Sonuçta büyük bir iftiranın döndüğünü herkes gördü…
Beni suçlayanlara değil, hükmü verip, iftirayı ortaya atanlara da seslenmek isterdim. Tabi gerçekten yürekleri varsa! Gerçekten adil bir mahkeme kurulsa, gerçekten vicdanlar baskıdan arınmış olarak konuşsa böyle mi olurdu?
Belki gereken şeyleri söylemediğim ve yapmayı kabul etmediğimden dolayı hakkımda böyle bir kanaatin oluştuğunu sanabilirsiniz. Hayır… Buna sebep olan şeyler sözlerimde değil aslında. Bilirsiniz ben güç sahiplerine boyun eğecek, onların istedikleri gibi yola gelecek, sözler söyleyecek biri de değilim. Ben tehlikeye düştüğüm zaman, ne böyle aşağılıklara, alçaklıklara saparım, ne de kendimi müdafaa etmediğime pişman olurum. Asla! Böyle bir şey yapmaktansa, sizin alıştığınız gibi kendimi müdafaa etmektense, alıştığım gibi söz söyleyerek yok olmayı üstün görürüm.
Bugün beni yargılayanlar şuna iyice inanmalılar. Asıl mesele, ölümden sakınmak değil, haksızlıktan sakınmaktır; çünkü kötülük ölümden daha hızlı koşar. Bugün kötülüğe alet olanlar, gücü kaybetmemek için doğruyu yok sayanlar aslında vicdanlarında mahkum olmuşlardır.
Artık ayrılmak zamanı geldi. Herkes gibi yolumuza gideceğiz.
Biraz sakinleşin dostlarım, hele şu halinize bir bakın… Hayat devam ediyor. Er ya da geç doğrular ortaya çıkar. Yüzyıllar alsa bile. Adalet illa ki yerini bulur. Bu yüzden sizin istediğinizi yapmayacağım, kaçmayacağım.
Burada olmasam bile yüzyıllar boyunca adalet yaşayacak.
“Kriton beni duyuyor musun? Asklepios’a bir horoz borcumuz var; öde bunu, sakın ihmal etme”.