Hayatta kırıldınız mı hiç? Prensip olarak retorik sorulara cevap vermiyorum dediğinizi duyar gibiyim çünkü hepimiz kırıldık. Erken çocukluk döneminde ailemizden, okulda arkadaşlarımızdan, öğretmenlerimizden, partnerimizden, patronumuzdan, manavdan, kasaptan laf yedik, kırıldık, örselendik. Bazı kırgınlıkları unuttuk, bazıları ise yağmurlu havalarda sızlıyor. Tabii bizim elimiz de armut toplamadı. Biz de kırdık, incittik. Kendi hayat hikayelerimizde kahramanken başkalarının hayatlarında kötü karakteri üstlendik. Kırdığımızda da kırıldığımızda da değiştik. Belki geliştik belki geri gittik ama kendi kişiliklerimizin değişik versiyonlarına dönüştük. Bir sabah tedirgin düşlerden uyanıp kendini devcileyin bir böceğe dönüşmüş bulan Gregor Samsa olmasak da her virajda bambaşka bir birey olduk.
İnsan beyni kırıldığı anları inanılmaz yönetiyor. Dur-Savaş-Kaç durumlarından birini seçiyor. Donakalıyor, savaşıyor ya da arkasına bakmadan topuk. Yas durumlarında Kübler-Ross modelini yaşıyor. Ya da mizahi öğelerle sorunlarıyla baş ediyor. Nerede duyduğumu ya da okuduğumu hatırlamıyorum ama şu söz birçok açıdan kendiliğinden oluşan mizahi savunma mekanizmalarımızı özetliyor; “mutlu bir çocukluk mu geçirdiniz yoksa komik misiniz?” Sizi bunaltan tabuları kıvrak zekanızla yorumlayıp çarpıcı bölümleri insanların suratına vurabilirsiniz mesela. Ne anlatmaya çalıştığımı açıklamak gerçekten zor ama sanıyorum annesinin dindarlığının onu ne kadar bunalttığından sıklıkla bahseden Ricky Gervais’in 68.Altın Küre ödüllerinin kapanışında kurduğu cümle güzel bir örnek olacaktır. “and thank you to god for making me an atheist. – Beni ateist yaptığın için teşekkür ederim Tanrım.” Kendimizi kırılmışlıktan kurtarabilmek için bambaşka bir kimlik yaratıyoruz. Özünde aynı kimlik mi? Orası biraz tartışmalı…
Japon Kintsugi Sanatı da kırılmanın bir son değil bambaşka bir yolculuk olduğunu anlatıyor. 15.yüzyılda Japon hükümdarı Ashikaga Yoshimasa’nın kırılan çaydanlığının onarılmasıyla başlayan serüven günümüze kadar uzanıyor. Batı felsefeleri kusursuzluğu, mükemmelliği anlatırken bu Japon Sanatı kırılmışlığın, hasar görmüşlüğün gizlenecek bir şey olmadığını, her yaranın bir yaşanmışlığın içindeki değeri simgelediğini anlatmaya çalışır. Bir vazonun kırılan parçası altın, gümüş gibi materyallerle birleştirilir. Hasar gören hat bellidir ama çizgiler değerli bir maddeyle onarılır. Vazo eski vazo değildir. Vazo yeni bir vazo da değildir. Vazo bozulmuş bir halden bambaşka bir güzelliğe dönüşmüş aynı vazodur. Kintsugi hayatlarımızda ne yaşanırsa yaşansın iç hesaplaşmalar ve kabuller sonrasında yeni bir maceraya atılabileceğimize dair umut, parçalanmanın yok oluş değil başka bir formatta varoluş olduğunu simgeler.
Kung-fu filmlerinden çıkar çıkmaz mahalledeki Karate Salonuna kaydolmaktan kendisini alıkoyamayan bizler bu tarz bir yazıyı okuduktan sonra Kintsugi gibi sanatları incelemeliyiz diye düşünüyorum. Hem evde kırılan kapkacak heba olmaz hem de belki kırgınlıklarımıza dair farklı bir fikir oluşabilir.
Yazarın Notu; Kung-Fu ve Karate gibi sistemler birbirinden farklı sistemlerdir. Hangi branşı yapmaya karar vermeniz, ilgili savaş sanatından beklentinizle örtüşmeli. Bununla alakalı bir yazı yazsam iyi olacak sanıyorum ?
Kaynak; https://www.bbc.co.uk/programmes/articles/326qTYw26156P9k92v8zr3C/broken-a-pot-copy-the-japanese-and-fix-it-with-gold
Fotoğraf: Simon Lee/ unsplash.com