Seçimlere yaklaşırken biraz eski defterleri karıştırmak gerekiyor. Merak etmeyin çok gerilere gitmeyeceğim. Ipsos’un 28 ülkede gerçekleştirdiği ve geçtiğimiz yıl Temmuz ayında yayınladığı bir araştırmanın sonuçlarını yeri gelmişken yeniden okumak istedim. Küresel Güven Endeksi Araştırması 2022…
Bir araştırma klasiği
Toplumsal güven araştırmaları birer klasik olarak yaşamımızda her zaman oldu ve olmaya devam edecek. Biz meraklı araştırmacılar, Ipsos, Gallup, Edelman gibi kuruluşların güven araştırmalarını bekler, küresel ve yerel tespitleri analiz edip karşılaştırarak, içinde bulunduğumuz toplumun ruh halini ve dinamiklerini anlamaya çalışırız. Bu araştırmalar “güven”in bireysel tercihler ve toplumsal davranışlar üzerinde etkili olduğu varsayımına dayalı olarak yapılmaktadır. Gücü tartışılsa dahi, bir varsayım tabi.
Demokrasi ve temsil sistemleri ile ilgili her türlü tartışma baki kalmak kaydı ile, seçimler elbette bir toplumun geleceğini inşa etmek için yaygın olarak kullandığı yöntemlerden birisi. Seçimlere bu vasfı ile baktığımız halde, bir toplumun da geleceğini itimad ettiği ellere bırakacağını varsaymak çok yanlış olmaz sanırım. Yani seçim bir güven testidir de diyebiliriz. Toplumun güven duyduğu mekanizmalara veya onları güvence altına alacak yapılara oy verme eğiliminde olduğunu düşünebiliriz.
Bundan hareketle, Ipsos’un Küresel Güven Endeksi 2022 araştırmasını doğru kabul ederek kısa bir analiz yapalım. Bakalım Türkiye’li seçmenin önümüzdeki seçimlerde kime oy verme ihtimali var acaba? Analizimizin ilginç, yer yer eğlenceli olacağını garanti edebilirim ama, bizi bir sonuca ulaştırır mı bilemem.
Hoca var, “hoca” var…
Araştırmaya göre Türkiye halkının en güvendiği kesimin başında bilim insanları geliyor. Hatta bilim insanlarımıza dünya ortalamasının üzerinde, 28 ülke arasında altıncı sırada yer alacak şekilde güven duyuyoruz. Bilim insanlarına en düşük güven oranının Japonya’da olduğunu da vurgularsam, halkımızın bilime ve bilim insanlarına verdiği kıymet daha da bir çarpıcı olacaktır.
Tabi insanlarımızın bu itibarına karşılık, çok satan bir ulusal gazetemizin baş yazarının “Türkiye’de entelektüeller gerekli değildir. Çünkü son yıllarda gördüğümüz örnekleri ne yazık ki, bu topluma yarar değil, zarar getirmiştir” sözleri de hemen hatırımıza geliyor tabi. Ancak özellikle son çeyrek yüzyılda bilim insanlarımızın entelektüel camiamızdan – veya tersi entellektüellerin bilimden – ayrıştığını düşünürsek, belki biraz içimiz rahatlayabilir.
Diğer yandan fetvaları ve hutbeleri ile hayatımıza mana ve renk katan din insanlarına güvende ise 28 ülke arasında sondan dördüncüyüz. Yani insanımızın her “hocam” dediğine aynı itibarı göstermediğini anlıyoruz. Bu kategoride dünya ortalamasının 10 puan ve ilk sırada yer alan Danimarka’nın ise 30 puan gerisindeyiz.
Yaman çelişki!
Türkiyeli insanların ikinci sırada güvendiği kesime inanmakta güçlük çekebilirsiniz; doktorlarımız. Yine Temmuz 2022’ye döndüğümüzde Şengün Kılıç’ın T24’te yayınlanan yazısına göre; “Beyaz Kod bildirim sayısı 2020’de 11 bin 942 iken, 2021’de 29 bin 826’ya yükselmiş. Son on yılda kayda geçen toplam vaka sayısı ise 110 bin” olarak belirtiliyor.
En çok güvenilenler sıralamasında üçüncü sırada yer alan kesimin de durumu ilginç. Öğretmenlerimiz göz bebeğimiz iken, Türk Eğitim Sen’in, özellikle son beş yıl içinde, öğretmenlere yönelik artan şiddeti gündeme getirdiğini, bu konuda önlemler alınmasını ve öğretmene yönelik itibarın korunmasını talep ettiğini görüyoruz.
Türkiyeli insanımızın sevdiği ve güvendiği kişilere karşı tavrını analiz etmek oldukça güç. Sevdiğini öldüren ve güvendiğine eziyet eden, değişik bir ruh haline sahibiz.
Dokunulmazların güven durumu!
Belki bir ihtiyacın karşılığı olarak ama daha ziyade zorunlu biçimde güven duyduğumuz kurumların durumu da pek iç açıcı değil.
Polise güven, dünya ortalamasının üzerinde iken, Türkiye’de her daim ilk üçte yer alan orduya güvenin gittikçe gerilediğini görüyoruz. Artık darbelerden ve muhtıralardan korkmadığımızdan mıdır nedir bilemem, her 10 insanımızdan ancak dördü orduya güven duyduğunu belirtmiş. Yeni yüzyılımıza girerken, milli silah sanayimizin gelişiminden hareketle övündüğümüz ordumuz, bu kategoride dünya ortalamasının altında kalmış ne yazık ki.
Kamu görevlileri orta sıralarda olmakla birlikte dünya ortalamasının üzerinde bir güvene sahip. Ancak yargıçlarımızın durumu pek iç açıcı değil. Türkiyeli yargıçlara olan güven dünya ortalamasının altı puan ve kategori lideri Hollanda’nın ise 30 puan gerisinde kalmış.
Sakın kimseye akıl vermeyin!
Diyelim ki seçimde bir ittifakın muvaffakiyeti için çaba sarfetmeyi düşünüyor ve hatta kapı kapı dolaşarak, doğrularınızı paylaşmak istiyorsunuz. Sakın yapmayın! Bunun faydadan çok zararı olacağı kesin.
Türkiye insanı kendisinden hariç bir başkasına güven duymada 28 ülke arasında sondan üçüncü sırada yer alıyor. Yani fikrimi paylaşayım da iki oy da ben devşireyim derseniz, kaş yaparken göz çıkartacağınız kesin. Bu kategoride dünya ortalamasının 11 puan ve sokak ortasında kartellerin katliam yaptığı kategori lideri Meksika’nın dahi 26 puan gerisindeyiz.
Türkiye insanı “bir diğeri”ne güvenmediği gibi, bu “diğerleri güruhu”nun değersiz fikirlerini alarak, analiz edip yayınlayan araştırmacılara ise, hiç güvenmiyor. Dolayısı ile seçime değin geçecek süreçte yayınlanacak olan araştırmalar ile ilgili olarak siyasilerimizin içi rahat olsun. Halkımızın milli seçim şuurunun bu sonuçlardan etkilenmeyeceği açıktır.
Aday seçerken uzak durulacaklar listesi…
Siyasi partilerin bir telaş, aday belirleme çabası içinde olduğunu görüyoruz. Yöntem ne olursa olsun, yüksek demokrasi bilinçleri ile en nihayetinde her isme kendisi karar verecek olan parti liderlerimize, listelere almamaları gereken kişileri de sıralayayım; hukukçular, bankacılar, tv habercileri, iş insanları, reklamcılar, eski bakanlar, din insanları ve gazetecilerin seçilme şansları neredeyse sıfır. Zira halkımızın bu kesimden insanlara güveni yerlerde sürünüyor.
Yalnız listenin sonunda yer alan kesimi de görünce, liderlerimiz ne yapar, kimi listesine alır bilemem. Ne yazık ki son sırada da kendileri yer alıyor; politikacılar.
Madem güvenmiyorum, o zaman…
Burada coğrafya kaderimiz tartışmasına girmeyeceğim elbette ama, Türkiyeli insanların güvensizlik geninin oldukça baskın olduğunu hatırda tutmakta yarar var. Yukarıdaki analizlerin seçim sonuçlarına etki edeceğini varsaymak, insanımızın güven duyduğunu belirttiği kişi, parti veya ittifaklara oy vereceğini düşünmek saflık olur. Araştırmanın genel özeti olarak, kendisinden gayrı hiçbir kişi veya kuruma güvenmeyen insanımızın, bir güven arayışı içinde olduğuna inanmanın da sosyolojik bir temeli yoktur.
Öncelikle kendimize, bir kişi veya kuruma neden güvendiğimize dair yanıtımızı vermemiz gerekir. Kuvvetle muhtemeldir ki bir kişi veya kuruma, etik değerlerinden, konusuna dair ehliyetinden, icraatındaki samimiyetinden ve hatta hesap verebilirliğinden dolayı güvenirsiniz. Sizi kandırmayacağına, işini doğru düzgün yapacağına ve dürüst olacağına dair itimadınız vardır diyelim. Hal böyle iken, yaklaşık bin yıldır güvensizlik ortamında yaşamaya alışmış bir toplumun, bir anda ve hiç hazırlıksız iken güven ortamına geçmesini beklemek de pek mümkün değildir.
Halkımızın seçime kadar geçecek süre boyunca, ittifakları hassasiyetle takip ederek, aralarından, kendi içinde en güvensiz ve icraat kabiliyeti açısından da en beceriksiz olacağına inandığını seçeceğini düşünmek rasyonel bir analiz olur.
Halkımızın, kendisinden daha mahir – kendisinin de “bir diğeri” konumunda olduğunun bilincinde olarak – “kendine güven” seviyesinin çok üzerinde veya çok altında bir kişi, parti veya ittifakın iktidara gelmesine izin vermeyeceğini bugünden öngörebiliriz. Kalın sağlıcakla,
Görsel : Azzedine Rouichi, unsplash.com