Ulvi Yaman: Lüks bugün artık “kiralanabilir” bir meta haline de geldi, otomotivden mücevhere çantadan ayakkabıya, şatodan eve kadar. Kısa süreli de olsa bu erişilebilirlik hali lüks ürünlerin algısına zarar vermiyor mu sizce?
Ekrem Sağel: Saydıklarınıza ek olarak, takım elbiseler, saat, smokin, yatlar, egzotik sahil evlerine kadar uzanan geniş bir yelpazesi var. Özellikle genç Z jenerasyonu arasında yüksek taleplerin gelmesi, kiralama hizmetlerine yol açtı. Normal olarak da kiralamalar, lüksü erişilebilir kılıyor.
Kiralama konusunda farklı durumlar söz konusu. Bir, satın alınması kolay, bir de satın alınması çok zor olan metalar vardır. Örneğin, yat, jet, lüks araba, villa, şato gibi kiralamalar satın alınması zor ve yüksek fiyat grubuna girer. Bu grupta yer alan hizmetleri kiralamak uzun yıllardır var olan bir uygulamadır ve zarar verdiği söylenemez.
Lakin, hazır giyim, çanta, saat, mücevher gibi satın alınması daha kolay ve göz önünde daha trendy olan markaların ürünlerinin kiralanması, markaya zarar veriyor.
Yakın bir geçmişte okuduğum bir yazıda, bir grup akademisyenin yaptığı araştırmada, lüks kiralamanın lüks markaların imajlarını önemli ölçüde olumsuz etkilediği ortaya çıkmış.
Ve veriler göstermiş ki, lüks marka, kiralama yoluyla kullanılabilir olduğunda, markanın öz sermayesi olumsuz etkileniyor. Kiralama, lüks bir markayı daha az lüks yapar. Markanın değeri, bir müşterinin markanın finansal değerine ilişkin algısıdır.
Bir de lüks markalar, sahteciliği, gray market denilen piyasa satışlarını durdurmak ve fikri mülkiyeti savunmak için kiralama yapıyorlar. Bu durum, bırakın kısa süreli olmasını, orta uzun vadede lüks markalara ciddi şekilde zarar verir. Veriyor da…
Lüksün konumuna göre sakıncalarının dikkate alınarak karar verilmesi gereken durumdur.
Ulvi Yaman: Sizce Türkiye’de en çok rağbet gören lüks ürünler ve markalar hangileri? Bu ürünlerin ve markaların tercih sebebindeki etkenler nelerdir?
Ekrem Sağel: Tercih sebeplerindeki etkenler; Lüksün cazibesinde öncelikle psikolojik, yani ‘duygu’ vardır. Duygusal zihnimiz lüks için can atarken akılcı zihin de bu çoşkuya dahil oluyor ki, ülkemizin tüketicileri lüks markaları çeşitli nedenlerle satın alıyorlar. Bunların arasında ilk dikkati çekenler; statü, zenginlik ve münhasırlık duygusu taşımaları oluyor.
Tüketiciler (genelde), belirli bir tüketim kültürünü sembolize etmek veya imajlarını anlamlandırmak ve psikolojik ihtiyaçlarını karşılamak için belirli bir sosyal sınıfa ait olduklarını ortaya çıkarmak için lüks markaları satın da alıyorlar. Önemli olan bir detayı da belirtmek isterim, Lüks Markalar herkesi memnun etmek için değil, yalnızca belirli bir müşteri segmentini memnun etmek için çalışırlar. Ve Lüks müşteriler, her zaman ekonomik durumdan bağımsız olarak satın alırlar.
Lükse dair her ürün rağbet görüyor. Her kesimden, bütçelerine göre ilgi görüyor. Bugün Bugatti ve Rolls-Royce markaların limitli ya da özel yapım modellerini satın alan da var.
Ve neredeyse bütün lüks markalar ülkemizde yer alıyor. Dikkatimi en çok çeken ise Louis Vuitton markasının İstanbul’da (havalimanı dahil) 5 mağazasının olması. Talep varsa o adetlere ulaşılır. Grup bazında baktığımızda da, Richemont, LVMH, Kering gruplarına bağlı markalar İstanbul ağırlıkta olmak üzere ya kendi açtıkları ya da franchise verdikleri mağazalarla hizmet veriyor.
Ulvi Yaman: Özellikle doğu kültürlerinde mütevazi olmak, gösteriş yapmamak, zenginliğini belli etmemek gibi bir takım ahlaki normlar vardı. Bu tip toplumlarda lüksü savunmak, lüksü göstermek bir “aşırılık” sayıldığı için her zaman için zordur. Lükse karşı olmak ahlaki bir söylem olarak karşımıza çıkar. Gösteriş yapmak tepki alan bir davranıştır. Buna rağmen bu toplumların zenginlerinin lükse tam tersi bir düşkünlükleri oluyor. Bunu nasıl tanımlıyorsunuz?
Ekrem Sağel: Bu hızlı değişimin birçok nedenleri var. Bunlardan en önemlileri kapitalizm, global değişimlerdir, ritüellerin güncellenmesi..
Son yirmi yılda Çin, Batı yaşam tarzına nüfuz etti ve tüketici satın alma gücünün yükselişini gördü. Bu nedenle markalı lüks ürünler için çekici bir pazar haline geldi.
Olağanüstü ekonomik büyüme ile Çin’de zengin insanların sayısı sürekli ve hızla artıyor. Ve bununla birlikte yeni nesil de hızla gelişiyor. Çin’de 20-40 yaş aralığındaki gençler lüks tüketimin ana gövdesini oluşturmaktadır. Buna karşılık gelişmiş Batı ülkelerinde 40 ila 70 yaşları arasındaki yaşlılar, lüks sektör için en büyük segmenti oluşturuyor.
Böyle bir farklılık, Çin’de son otuz yılda meydana gelen şiddetli sosyal ve ekonomik değişimlerden kaynaklanıyor. “Büyük Atılım” ve “Kültür Devrimi” gibi devasa siyasi kampanyalar yaşayan yaşlı Çinliler uzun süre tutumlu bir hayat yaşadılar ve bu nedenle lüks yaşam tarzına uyum sağlayamadılar. Tarihsel olarak lüks tüketim Çin kültüründe yozlaşmayı düşündürürdü. Ama günümüzde bu inanıştan eser kalmadığı görülüyor.
Diğer yandan lüks tüketimin, toplumu bir bütün olarak modelleyen bir etkisi vardır. Mali açıdan çok zengin olmayanlar için bile, lüks ürünler artık ulaşılamayacak kadar uzak değil.
Asyalıların lüksün hedonik değerinin aksine, özellikle de kamusal tüketim koşullarında sembolik değere daha fazla önem verdikleri iddia edilirdi. Görülüyor ki, Çinli tüketiciler lüks ürünlerin markasına ve menşei ülkesine çok dikkat ediyor ve popüler logolara sahip tanınmış yabancı lüks markaları tercih ediyorlar. Çinli lüks tüketiciler iç bireysel ihtiyaçlardan çok dış sosyal ihtiyaçlara odaklanıyor.
Ulvi Yaman: Çok teşekkürler Ekrem Bey, ilerleyen zamanlarda daha detaylı bu konuya dönmek üzere…
Ekrem Sağel: Ben teşekkür ederim