Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler ve Beowulf başlıklı yazımdan sonra antik Yunan destanlarına dalıp binlerce yıl öncesinden bu yana gelen fantezi sözlü anlatılarına dikkatinizi çekmek istiyordum ama Reportare.com sayfalarının siyah beyaz, bir hayli ciddi mizanpajının içinde daha renkli bir atmosfer yaratmak istediğim için araya 4. boyutu da kullanabilen ( kameraya bakarak konuşan, kendisinin kurgu bir karakter olduğunu bilen ) Deadpool haylazını ve biz orta yaş grubunun ilk göz ağrısı olan çizgi romanları, o efsanevi iyilik timsali kahramanları sıkıştırdım. Umarım daha dün ne yediğini unutan yazarınızın, önceki hafta, bin yıl önce yaşamış Anglosaksonlarla arkadaşlık edip, sonraki hafta CGI teknolojisini dibine kadar kullanmış bir stüdyo filminin karelerinde gezinmesi sizi rahatsız etmez.
Fantezi edebiyatını geçen yüzyılın pop kültürünün üretimi zanneden bir kitle olduğuna eminim. Yapmaya çalıştığım ise, antik dönemden bu yana var olan fantastik öyküleri tarihin katmanlarından bulup çıkartmak ve fantezi edebiyatının aslında ilkel insanın hayal gücünün gelişimi ile başlayan hikâyesini, pek de hafife alınmaması gereken etkilerini, dünya ortak kültürüne kattıklarını ve hatta teknolojiyi ileri taşıyacak olan bazı buluşların ortaya çıkmasını sağladığına şahit olduğumuzu göstermek.
Hepimiz hayatın ezici yükünü omuzlarımızda öyle ya da böyle hissederken, elimizdeki kitabın sayfalarında tasvir edilen o büyülü dünyaya girdiğimizde, bir an dahi olsa, tüm zorlukları, acıları, ölümü, yoksunlukları tek dokunuşla dünyadan silmeyi düşünmüş olmalıyız. Ne kadar sıkışmışlık hissedersek hissedelim, gerçeklik ve hayal dünyamız arasında gidip geldiğimiz o anlarda kısa bir süre de olsa rahatlama hissettiğinize eminim. Çünkü hayâllerimizde, idealize ettiğimiz o güvenli, istediğimiz gibi hareket ettiğimiz, sınırlarımızın olmadığı o dünyayı kurgularız. İşte ilkel insan da ateş başında oturup hayatını etkileyen tüm zorluklardan kurtulabileceği bir hikâyeyi kurgularken aynen bizim hissettiklerimizi hissediyordu. Zaman ilerledikçe, teknoloji geliştikçe bu kurgular daha da karmaşık hale geldi sadece. Ama özünde değişen bir şey olmadı, iyi ve kötü her daim karşı karşıya geldi, hayatın zor koşullarında ezilenler hep refahı hayal etti, üstlendiği rolü beğenmeyenler farklı rollere büründü.
İnsan beyni, kullandıkça ışıldamaya başlayan bir makine olduğu için o masal anlatıcılarının her yeni masalında bir adım daha ileriye gittiklerini, ağzı açık dinleyen kitlenin ise her yeni masalda biraz daha mutlu olduğunu tahmin edebiliyorum. Öyle ki; ilk zamanlarda bir savaşçının tek bir düşmana karşı galibiyeti o tatmin duygusunu verirken, adrenalin bağımlılığı gibi, dozu her seferinde artan maceralarla, bir süre sonra o savaşçının dünyayı kurtardığını dinlediğimiz anlar geldi.
Birçoğunuzun, Brad Pitt abimizin başrolünü oynadığı Troya filmini izlediğini tahmin ediyorum. İşte o filme konu olan ve on yıl süren savaşın sadece küçük bir zaman aralığının tasvir edildiği İlyada destanı, anlatıcı Homeros’un bizlere hediyesidir. Sonrasında anlattığı Odysseia destanı ise bu müthiş savaştan sonra ülkesine dönmek için yola çıkan ama bir on yılını da eve dönebilmek için türlü güçlüklerle harcayan Odysseus’un hikâyesini anlatır. Tanrı, yarı tanrı, mitolojik yaratık ve ölümlülerin başrolleri paylaştığı bu destanın ortaya çıkışının üzerinden yaklaşık üç bin yıl geçmesine rağmen karakterlerin arzuları, hırsları, zayıflıkları günümüz insanıyla örtüşmektedir. Yazılı eserlerin ortaya çıktığı günlerden bu yana hayallerimizi kâğıda aktarırken ne kadar hayal gücümüzü ortaya döksek de ana hikâye değişmemiştir. Ayrıca adamcağızın çektiği o zahmetli yolculuğun sonunda eşi ve çocuklarının yanına döndüğünde de her şeyin güllük gülistanlık olmadığını tahmin edersiniz. Çünkü hayal gücü ne kadar gelişmiş olsa da insan ancak ve ancak kendi duygularının, fiziki durumunun tersi ya da benzerini kurgulayabiliyor. Ve yaşadığı dünyada problemler bitmediği, acılar sona ermediği, savaşsız bir yıl geçmediği, açlık, yoksunluk gibi gerçeklerden kaçamadığı için yarattığı her hikâyede bunları da kullanmak, tüm bu olumsuzlukları tekrar tekrar yaşamak zorunca kalıyor…
Dolayısıyla, aradan geçen binlerce yıla rağmen günümüz fantezi edebiyatında aynı karakterleri neredeyse bire bir görmekteyiz. Üstelik, artık renkli dünyalarını gözümüzde canlandırmamıza gerek kalmadan, birileri tarafından ekrana / perdeye taşınacak kadar da tüm dünya tarafından bilinen hikâyeler haline geldi. Teknoloji sayesinde tüm materyallerin dahil edildiği bu günlerde e-kitaplar ve filmler de bir “tık” uzağınızda olduğundan, seyredilme, bütçe büyüklüğü, okunma kaygıları da azalmaya başlamıştır. Aslında üretim artmış ve ulaşacağı kitle de kat kat büyümüştür.
Televizyonun başına geçip herhangi bir platforma girdiğinizde karşınıza çıkan fantastik filmlerin sayısı her geçen gün artarken, “insanların gerçek hayata dair ağır dramatik kurguları izleme isteklerinin azalıyor” şeklinde kişisel görüşe sahip olan birisi olarak, hayatın saçma sapan problemlerini bir kenara bırakıp en azından iki saat boyunca, var olmayan bir evrenin, var olmayan türleri, ırkları arasında geçen hikâyeleri izlemeyi tercih ederim. Biz burada elektrik faturasına gelen zamdan bahsederken, seyrettiğim ya da okuduğum kurguda karakter de aynı dertleri çekiyorsa bu bana hem yaşadığım dünyanın hem de kurgudaki hayali karakterlerin yükünü omuzlarıma almak gibi gelmeye başladığı için, affınıza sığınarak o iki saatimi uçan adamlarla, şekilde değiştirenlerle, büyücüler, vampirler, kurt adamlar, hatta milyarlarca ışık yılı uzaktaki başka evrenlerde geçirmeyi kısa da olsa bir kaçış, mükâfat olarak görüyorum.
Bu arada, o evrenlerde yaşanan problemlerin yoğunluğunu da inkâr etmiyorum tabii. İmparatorluk meclisinde, galaksiler arası yapılan toplantıda, yüce divana itiraz eden 18nci kademe diplomatı, daha lafı bitmeden, aradaki milyonlarca ışık yılı uzaklığa rağmen tek bir parmak hareketiyle boğan İmparatora karşı büyük bir öfke duymadığımı söyleyemem.
Okuyan ve seyredenler için fantastik hikâyeler, nefes alabileceği, fatura, hastalıklar, kredi, ders notları, maaş, günlük kaygılar, borçlardan uzaklaşmasını sağlayan ve uydurma olduğunu bile bile içine daldığı renkli bir kurgu dünyası, yazan için ise, tüm acıları dindirebileceği, en güçlü canavarları bile yok edebileceği, tüm kötülükleri sandığa tıkıp kilitleyebileceği bir ortam yaratıyor. O yüzden fantastik dünya, bazı insanlar için vazgeçilmez bir sığınak olarak varlığını sürdürmeye devam ediyor. Diğer kurgulardan farklı olan yanı, herhangi bir şekilde hikayenin gidişatında düzgün bir mantığa oturtabildiğiniz her türlü absürt unsuru fantastik kurguya dahil edebilmeniz ve sevenleri tarafından da kabul görme ihtimalinin çok yüksek olduğunu bilmek yazan kişi olarak sizi çok rahatlatıyor. Ve bu rahatlık da hikâyenin zenginliğini arttırıp, hayal dünyanızın zaten geniş olan sınırlarını daha da ileri taşıyor.
Hayallerimiz kadar var olduğumuz o fantezi dünyasında, hepinizin, kendisi için sınırsızca kurguladığı bir masalın kahramanı olmasını diliyorum…