Bir süredir bu köşede otomobil ve motosiklet yazıları yazmaya çalışırken defalarca kişisel olarak “Naked Bike” denilen, granajlarından arındırılmış, asi görünüşlü çıplak motosikletlere hayranlığımı anlattım. İkonik olmuş, klasikleşmiş bir çok motosikletten bahsettim, kullanmaktan ve hatta seyretmekten çok hoşlandığım Yamaha Vmax gibi…
Her motosikletin hataları, eksikleri mutlaka vardır. Gerek mekanik, gerek güç gerekse tasarımsal olarak bazı özellikleri yüzünden diğer eksikliklerini görmezden gelirsiniz. Kimi zaman tork için kullanım rahatlığından vazgeçersiniz, kimi zaman güç için güvenlikten. Kimi zaman heybetini sevdiğiniz için çirkin bir makine kullanırsınız. Konu özellikle “Naked Bike”lar olduğunda mutlaka sizden bir ödün vermeniz beklenir, daha doğrusu beklenirdi…
2005 yılında BMW tüm alışkanlıklarını ve tarzını değiştirerek, o güne dek en hızlı performans motosikleti olan BMW K1200s lanse edeceğini duyurdu. Üstelik sadece bununla yetinmedi, K1200s’i soyarak, onun tüm performansına ve gücüne sahip otoban füzesi K1200r’ı da yanına ekledi. 140 beygir ve 290 km/saat tüm motosiklet sürücüleri için heyecan verici bir teklifti, BMW bunun yanına bugüne kadar rastlamadığımız rahat bir oturuş, konforlu bir sürüş ve güvenliği de ekledi. Bir çok Amerikan dergisi K1200r’ı hemen yılın motosikleti seçmişti bile…
2005 yılında BMW tüm motosiklet tutkunlarına doğrudan olmasa da şunu söyledi; “Motosikletle ilgili tüm bildiklerinizi unutun…”
Her “Naked Bike” tutkununun özlemi “Super Bike performansında, çok iyi yol tutuşu olan, rahat oturuşlu, rahat kullanıma sahip, büyük camlardan, kaportadan arındırılmış” bir motosiklete sahip olmaktır. 2005 yılına dek bir çok marka bunu denedi de gerek Honda, gerek Yamaha “Super Bike”ların çıplak versiyonlarını çıkardılar ancak sonuçta daha az tork, daha az güç, yumuşak bir sürüşe sahip, “Super Bike” duygusu ile yakından uzaktan alakası olmayan motosikletler görmüştük.
K1200s ile K1200 r arasındaki tek fark (kaportanın soyulmuş olması ve far dışında) K1200r’daki daha küçük hava kutusu nedeniyle 4 beygirlik güç kaybıdır. ( K1200s 144 beygir ve 85 fp torka sahipken, K1200r 140 beygir ve 83fp torka sahiptir.)
K1200r her şeyden önce tüm “Naked Bike”ların aksine yakışıklı ve estetik bir motosiklet. Devasa motor bloğunu gözler önüne serse de ne taraftan bakarsanız bakın estetik duruyor. (2006 yılında ben piyasada daha çok bulunan rağbet gören gri rengi yerine sarı olanını tercih etmiştim. Sarı kontrast yaratarak griye göre motoru daha büyük ve hacimli gösteriyor.) Garip bir şekilde deri mont ve kot pantolonla da binseniz, takım elbiseyle de binseniz sırıtmıyor, üstelik asi görünümü de değişmiyor. Dev bir motor bloğu, yandan çıkan yuvarlak şanzıman kutusu, çelik örgü hortumlar, kablolar ile yakışıklı bir “Alien”ı anımsatıyor. Diğer tüm BMW modellerinden farklı olsa da tasarım olarak ben BMW’yim demeyi ihmal etmiyor. (Babalarınızın, amcalarınızın, abilerinizin BMW’ları ile alakası olmasa bile)
Gözleriniz hemen yuvarlak, analog bir gösterge paneli beklese de iki yuvarlak analog göstergeyle eşleştirilmiş, hibrid kübik formlu, dijital gösterge paneli sizi nedense rahatsız etmiyor, üstelik oldukça işlevsel. K1200r her şeyiyle seyretmekten, dolayısıyla sahip olmaktan mutlu olacağınız bir motosiklet.
Kontağı çevirdiğinizde rolantide bir Amerikan otomobili gibi gürültülü olmasa da, başlangıç hırıltıları, ritmik egzoz sesi, aceleci valf sesleriyle bir caz orkestrası gibi. Ancak gaza hafifçe dokunduğunuzda nasıl bir canavarın üzerinde oturduğunuzu hemen anlıyorsunuz, gaz kolu oldukça hassas ve hemen tepki veriyor. Motosiklet oldukça ağır olmasına rağmen sele diğer modellere göre oldukça alçak ve dolayısıyla kontrol, güven duygusunu hemen veriyor. Gidona ulaşmak için hafifçe öne uzanmak zorunda kalacaksınız ama yine de oldukça rahat bir oturuş pozisyonuna sahipsinizdir. (Uzun yolculuklarda inanılmaz faydasını gördüm, kullandığım yüksek performanslı motosikletler arasında açık ara en rahatı diyebilirim.)
Oldukça sert bir debriyaja basıp, vitesi bire attığınızda ve gaz verdiğinizde Japon Super Bike’lardan farkını hemen anlıyorsunuz. Motosiklet vahşi bir köpek gibi ileriye atılırken sesi değişiyor. Japon dört silindirlerinin ince, uyumlu vızıltısı yerine kaba ve mekanik bir sesle kendini ayrıştırıyor. Hızlanmaya başladığınızda önce ön tekerlek yumuşak ve kontrolsüz gibi gelirken biraz daha hızlandığınızda ağırlaşıyor, ayağını yere sağlam bastığını ve kontrolün sizde olduğunu hemen hissediyorsunuz. Japon Super Bike’ların aksine düşük devirlerde yumuşak ve pürüzsüz değilken, yüksek devirlerde yine tam aksine motor daha stabil ve yumuşak bir sürüş sağlıyor.
Biraz daha ilerleyince ilk hissettiğiniz şey “hızlı”, “çok hızlı” olduğu. Üstelik aynı büyüklükteki “Naked Bike”ların aksine oldukça dengeli, vücut tepkilerinize hemen uyum sağlıyor, sert ama oldukça kontrollü, Super Bike’ların tüm çevikliğine sahip. Kişisel görüşüm 6.viteste 130km/h ve 160km/h aralığı motorun zorlanmadan kendini en iyi hissettiği aralık. Dolayısıyla sizin de…
Seri kullanımlarda motor yoldaki her aracı yavaş, zayıf ve çaresiz hissettirecek kadar güçlü. Üstelik harika bir fren sistemine sahipsiniz. 4000 rpm civarında sakin kullanımla 7000 rpm ve üzeri yüksek devirler arasındaki fark inanılmaz. 8000 rpm ve 11.000 rpm arası ise tek kelimeyle “eğlenceli”. Her uzun boylu kullanıcının standart sorunu olan ön camın rüzgarı yeteri kadar kesmemesini böyle bir motorda rahatlıkla göz ardı ediyorsunuz. Hafif öne eğilmenizi sağlayan oturuş pozisyonu benim gibi kilolu kullanıcıların göbeklerini depoya yaslamalarını gerektirse de ergonomik olarak hiç rahatsızlık vermiyor. Tork ve gaz kolunun hızlı tepkileri nedeniyle virajlarda çok da rahat hissetmesiniz de motor yavaş veya hızlı kullanımlarda size uyum sağlıyor ve ne yapacağını biliyor. İçinizi rahatlatmasa da güvende olduğunuzu biliyorsunuz.
Tek tuşla elektronik olarak ayarlayabildiğiniz “Sport”, “Confort” ve “Normal” sürüş ayarları arasındaki fark inanılmaz. BMW bu ayarları göstermelik olarak koymadığının altını oldukça kalınca çizmiş.
Lansman sırasında BMW Motorrad bugüne dek yapılmış en hızla ve güçlü “Naked Bike” olduğunu iddia etmişti ancak 184 beygirlik Suzuki Bking piyasaya sürüldüğünde bu konu tartışmalı hale geldi. İngiliz motosiklet dergisi RiDE her iki motosikleti birlikte test ettiğinde beygir gücüne rağmen K1200r’ın daha çabuk hızlandığını ve son süratinin Bking’den daha hızlı olduğunu söyledi. Tartışmalar devam etse de birkaç yıl içerisinde BMW K200r’ın abisi 175 beygir (130 kW), 103 lb⋅ft (140 N⋅m) tork üreten 1.293 cc’lik K1300r’ı piyasaya sürerek tartışmalara son verecekti.
Herhangi marka bir “Naked Bike”ı tanımlamak için bir çok şey söyleyebilir, bir çok özellik sayabilirsiniz, K1200r için söylenebilecek tek şey var; “Hızlı ve Eğlenceli”
BMW K1200r ve K1300r serisi gerek tasarım, gerek teknoloji, gerekse güç olarak motosiklet sevenler için her zaman yolların kralı olmaya devam edecek, isminde “King” ifadesi olmasa da…